Makaleler

Baraka’da Gerçekte Ne Var? (İnceleme)

Baraka basılır basılmaz çok popüler oldu. William P. Young tarafından yazılan bu kitap 13 milyondan fazla satıldı ve otuzdan fazla dile çevrildi. Birçok Hristiyan kitabı överken, birçokları da onu şiddetle eleştirdi; imanlı olmayanlar da kitabı beğendi. Bu yüzden bu kitabı dürüst bir şekilde değerlendirmeye çalışacağız.

Young bu romanında insanı, Tanrı’nın bu kadar acı ve sıkıntı dolu dünyada nerede olduğu sorusuyla yüzleştirir. Kitabın ana karakteri, MacKenzie Phillips, kötü bir ortamda büyümüştür. Babasının Hristiyan old uğunu ileri sürdüyse de adamın Müjde’ye uygun bir yaşam sürdürmediği görülür. En küçük kızı bir seri cinayet katilinin elinde ölür. Adam bu kaybından büyük ıstırap, şaşkınlık ve öfke içindedir. Bu büyük acıyla dört yıl mücadele ettikten sonra, cinayetin yaşandığı yere “Baba” tarafından davet edilir. Adam “Baraka”ya döndüğünde Üçlü Birlik’le görüşür ve acısıyla yüzleşir.

Arka kapakta yer alan yazar Jim Palmer’ın sözleri birçok kişinin neden kitabı beğendiğine açıklık getirir: “Baraka’yı okurken bu büyüleyici romanda ortaya dökülen sorunların, benliğimin derinliklerinde taşımakta olduğum sorular olduğunu gördüm. Bu kitabın güzelliği, çok zor sorulara basit cevaplar getirmesinden değil, sizi umudu ve şifayı bulduğumuz bir Tanrı’nın merhametine ve sevgisine daha fazla yaklaşmaya davet etmesinden kaynaklanıyor.” Hikâyeler insanları derinden etkiler. Ruhsal konulara ilişkin bir roman, teoloji hakkında okuyamayan insanlara önemli teolojik konuları kavramaya yardım etmektedir.

Kitapta Kutsal Kitap’ta öğretilen bazı önemli gerçeklere yer verilmiştir. Mackenzie’nin Tanrı, acı çekmek, bağışlama, lütuf, iyi ve kötü, günah ve bakış açıyla ilgili görüşleri sorgulanır ve yenilenir. Kitabın başından sonuna Tanrı’yla görüşen MacKenzie, bu görüşmenin sonucunda farklı bir insan olur. Günahın yayılışı, özellikle insanın dünyayla ilgilenirken ve elindekileri değerlendirirken kendi dünya görüşünü günahlı arzuları doğrultusunda oluşturması kendisine açıklanır. Mack, Tanrı’nın dünyada yaptığı her şeyi bilmediğini öğrenir ve Tanrı’nın hem dünyada hem de kendi hayatında yaptıklarını yargılamasının büyük bir yanlış olduğunu anlar. Baba’nın, “Ben senin gibi değilim” (s. 104) sözlerini kavrar. Mack imanlıların Kutsal Kitap’ta açıklanan Tanrı’ya değil, kendi yüreklerinde kurdukları bir “uydurma tanrıya” tapındıklarını görür. Sonunda özerk olma arzusuyla yüzleşir; aynı zamanda kendisi acı çekerken Tanrı’nın hâlâ iyi olduğuna inanmak istemeyişini görür. Kitapta Tanrı’nın “insana yakın” nitelikleri (sevgi, şefkat, lütuf gibi) Baba, Isa ve Sarayu arasındaki ilişkiyle anlatılır. “Baba” Baba Tanrı’dır, “İsa” zaten adından bellidir ve “Sarayu” Kutsal Ruh’tur. Böylelikle Mack’in Tanrı’nın yardımıyla acıya katlanmayı öğrenmesi amaçlanmıştır. Kitapta Tanrı’nın merhameti ve sevgisi, insanın yüreğine dokunacak bir şekilde tasvir edilir. Üçlü Birlik çok eğlenceli insanlardır ve aralarındaki sevgiyi samimi bir şekilde yaşamaktadırlar. İnsanlar bunu görerek, Tanrı ve planı ile ilgili yanlış fikirlerinin altında gömdükleri derin acılarından, yanılgılarından vs. şifa bulurlar. Ayrıca Mack bağışlamanın önemini ve doğasını öğrenir; kendisine yapılan haksızlıkları unutması gerekli değildir ama bağışlama olmalıdır. Sonucunda hem babasını hem de kızının katilini bağışlar. Adaletin Tanrı’nın işi olup onu Tanrı’ya bırakabileceğini öğrenir. Kitap ilişkilerin önemini birkaç kere ve farklı şekillerde vurgular, kuralcılık da kınanır. Kuralcılığa karşıtlık, kitap boyunca işlenen “otoriteye karşı” tavrının bir parçasıdır ama yine de imanlıların Tanrı’nın beğenisini hak etmedikleri fikri çok önemli bir gerçektir.

Tüm bunlara karşın ne yazık ki kitabın teolojisinde önemli ve ciddi sorunlar vardır. İlkin kitabın başında Kutsal Kitap’ın rolü ve doğası sorgulanır. Bu cümle kitabın tavrı belirler: “Tanrı ile doğrudan iletişim kurmak yalnızca eski ve medenileşmemiş insan lara özgü bir şeymiş gibiydi; eğitimli Batılıların Tanrı ile ilişkileri ise dolaylıydı ve akıllı insanlar tarafından kontrol ediliyordu. İnsanlar Tanrı’yı bir posta kutusunda değil, bir kitapta… görmek istiyordu” (s. 69-70). Kutsal Kitap’ı okulda etüt ettiği halde, kızını kaybedince artık O’nun gerçeklerine inanmak ve onlara göre yaşamak Mack’e imkânsız gelmiştir. Yalnızca Tanrı’yla yüz yüzeyle görüşerek kızının ölümü, katil ve kendi babası hakkında sağlıklı çıkarımlara ulaşabilmiştir. Oysa Mack’in Baraka ‘da öğrendiklerinin çoğu, orada yaşadığı her şey Kutsal Kitap’ta öğretilir. Ne yazık ki anlaşılan Young’a göre bu yeterli değildir. “Gerçekten inanmak” ve değişmek için bir deneyimden geçmek gereklidir. Bu düşüncedeki sorun açıktır: Kutsal Kitap’a bakmadan Papa ve arkadaşlarının tasvirinin doğru olup olmadığını karar vermek mümkün değildir. Yani “keşke Tanrı böyle olsaydı, böyle olmasını isterdim, mutlaka böyledir Tanrı” gibi düşünceler, gerçek görüşe yaklaştırmaz; aksi geçerli olsaydı, herkesin Tanrı’yla ilgili görüşü doğru olurdu. Deneyimlerimizi doğru bir şekilde değerlendirmemiz için Tanrı’nın verdiği vah ye, yani bizzat Tanrı’nın sözü olan Kutsal Kitap’a ihtiyacımız var. Oysa bu kitaba göre deneyim Kutsal Kitap’tan daha üstün görünür. Bu çok tehlikeli bir inanıştır, çunkü insan kendi tercih ettiği deneyimin gerçek olduğunu düşünür. Kitaptaki “Baba”nın şu ifadesi kitabın bu konuyla ilgili tavrını ortaya koyar: “Fakat şunu söyleyeyim ki, eğer olanları kafandaki yargılara göre bir yerlere oturtmaya çalışmak yerine olduğu gibi kabul edersen bugün senin için çok daha kolay geçecek” (128). Bu cümle aslında iki şekilde anlaşılabilir: Biri iyi ve kabul edilebilir anlam taşır, yani “gerçek Tanrı’ya tapın, uydurduğunuz tanrıya değil”; ama öbürü kötü ve tümüyle yanlış bir anlam içerir, yani “Kutsal Kitap’tan öğrendiklerin bir yana, asıl önemli olan şey şu an hissettiklerin ve Tanrı’dan duydukların. Senin için asıl ve tek gerçek bu”.

Baraka’da günahın ve dolayısıyla kurtuluşun küçümsendiği görülür bir nevi. Ayrıca kurtuluş konusu allak bullaktır. Meselâ kitaba göre Üçlü Birliğin üç üyesi de çarmıha gerilmiş ve ölmüştür. Bu teolojik bir kavramdır, yani kitaba göre ölüm bir tür ayrım veya ayrılık getirmemiştir; hepsi çarmıhta ölmüştür (“Baba”nın izleri bile vardır). İsa çarmıhta terk edilmemiştir (s. 102-103). Ancak Matta (27:45-46) ve Markos’ta (15:33-34) İsa’nın terk edildiği öğretilir. İsa’nın çarmıhtaki ölümünün Tanrı’nın gazabını yatıştırdığı fikri yok sayılır. Yani Young’a göre Tanrı’nın gazabının dökmesi söz konusu değildir çarmıhta. “Ben senin düşündüğün kişi değilim Mackenzie. Günahları yüzünden insanları cezalandırmama gerek yok… Benim amacım… günahlarını iyileştirmektir.” (s. 128). Kutsal Kitap, kurtuluşun, İsa aracılığıyla kurulan Tanrı’yla bir ilişki sağladığını vurgular (bkz. Yu. 17:3), ancak bu ilişki sadece engeller (yani insanın günahı ve Tanrı’nın gazabı) ortadan kaldırıldığında gerçekleşebilir. Barakada bir insanın nasıl kurtuluşa kavuşacağı belli değildir. Ne “Yalnız İsa’ya güvenmek’ ne de İsa’nın kurtuluşa götüren tek yol ve isim olduğu vurgulanır. Onun yerine “Tanrı’yı sevmek” ve “Tanrı’yla ilişki” vurgulanmaktadır. Günümüzde mevcut birkaç din zaten “Tanrı’yı sevme” ilkesini benimsemiştir; ayrıca postmodern insana Tanrı ile “ilişki, iletişim” halinde olma fikri hoş, cazip gelir. Kitapta da bu insanları kucaklayan bir tutum görülür: “Beni sevenler arasında mevcut her sistemden insanlar var. Budistler, Mormonlar, Baptistler, Müslümanlar… Pazar ayinlere katılmayanlar” (s. 199). Aynı sayfada İsa “bütün yollar sana mı çıkacak?” sorusuna “yok” diyorsa da kitabın havası herkesin bir şekilde kurtulacağı yönündedir.

Tanrıbilimin özellikle yanlış, kötü ele alındığı görülür kitapta. Madem bu bir romandır, yazar biraz serbest olmasında sakınca olmamalı denebilir. Ancak kitap “teolojinizi değiştireceğini” ileri sürmektedir. O zaman insan haklı olarak, “Öyleyse kitabın teolojisi ne yönde?” diye sormalıdır. Az önce, kitapta Tanrı’nın insanı yargılayan bir tanrı olarak ele alınmadığından söz etmiştik. Kitapta ayrıca Üçlü Birlik arasında hiyarşi veya boyun eğme de olmadığı, buna neden olarak da bunun “kötü ilişkilere yol açacağı” gösterilir. Oysa hiyerarşi dili, Kutsal Kitap’ta Üçlü Birlik’in üyelerinin arasındaki ilişkiyi belirlemek için kullanılır (bkz. Yu. 5:19-20; 4:34; 6:38; 8:28; 17:4; 16:7-15; 1Ko.15:28). Baraka’da Üçlü Birlik’in her üyesi bir insandır. Bu belki okuyuculara en cazip gelen noktadır ama Mısır’dan Çıkış 20:4-6’da açıklanan buyruğa karşıdır. Baraka’da postmodern okuyucu “kendi benzeyişinde” bir tanrı bulur. Tanrı’nın yüceliğinin yerine bir “yakınlık, benzerlik” söz konusudur ama bu yakınlık Kutsal Kitap’ta öğretilen yakınlık değildir.

Kutsal Kitap’ta görülen ağıt sürecinin tersi bir tutum görülür. Mack şikâyetlerini sert bir şekilde, hatta argo bir dille ifade eder. Tanrı korkusu yoktur kitapta. İnsanın özgürlüğü fazla vurgulanır, sorumluluğu ise fazla küçümsenir. Sorumluluk ilişkileri bozan, insanın büyümesini engelleyen bir unsur olarak ele alınır. Genel olarak kitabın kiliseye, Kutsal Kitap’a ve otoriteye karşı duran bir havası var.

Bu kitap kesinlikle dikkatle ve sezgiyle okunmalıdır. Her ne kadar olumlu yanları olsa da, olumsuz yanları çok tehlikelidir. Kutsal Kitap teolojisini benimsememiş biri kolaylıkla bu kitaptaki yanlış fikirleri gerçek olarak kabul edebilir. Ne yazık ki çoğu Hristiyan okurun “sezgi kası” zayıftır. Albert Mohler’in şu sözleri bu durumu anlatmaya çok uygundur: “İmanlıların Kutsal Kitap’tan gelen sezgi yetisini kaybetmesi trajedisi, Kutsal Kitap bilgisini felaket bir şekilde yitirmelerine bağlıdır. Doktrin olmadan sezgi yetisi de olmaz.”

KW
[blue_message] Emanet’de yayınlanmış olan bu makale, yazarının izniyle Hristiyan.gen.tr’de yayınlanmaktadır.
[/blue_message]

Bu yazıda geçen konular:

Yorum Ekle

Yorum yazmak için tıklayın