Teoloji & Doktrin

Kutsal Kitap’taki Kavramları Tanımlayalım

Vaftiz

Tanımlamamız ve anlamamız gereken ilk ve en önemli terim, bu kitabın konusu olan vaftizdir. Tarihsel olarak, Hristiyanlar ve Protestan Reformcular vaftizi, suyun dışsal işareti aracılığıyla İsa Mesih’in Kilisesi’ne kabul olarak algılamışlardır. İsa, dirilişinden sonra ve Matta 28’de göğe alınmadan önce vaftizi sakrament olarak vermiştir. İsa çağın sonuna kadar kilisesiyle olmaya söz verirken, vaftizi de öğretişle beraber daimi bir yöntem olarak belirlemiştir (Matta 28:20). Aynı sünnetin Eski Antlaşma’daki Tanrı’nın halkına verilmesi gibi vaftiz de Yeni Antlaşma halkının yararına verilmiştir (Yaratılış 17). Aynı sünnet gibi vaftiz de Tanrı ile antlaşma ilişkisine dahil olmanın gözle görülür işaretidir. Matta 28:19’da, öğrenciler yetiştirmenin nasıl iki kelime ile tanımlandığına dikkat edin; “vaftiz” ve “öğretiş.” Kişi, vaftiz ve öğretişle öğrenci, yani Mesih’in izleyicisi yapılır. Pavlus, vaftizle Mesih’in bedeninde birleştiğimizi şu sözlerle anlatıyor,

Beden bir olmakla birlikte birçok üyeden oluşur ve çok sayıdaki bu üyelerin hepsi tek bir beden oluşturur. Mesih de böyledir. İster Yahudi ister Grek, ister köle ister özgür olalım, hepimiz bir beden olmak üzere aynı Ruh’ta vaftiz edildik ve hepimizin aynı Ruh’tan içmesi sağlandı.(1. Korintliler 12:12-13).

Öyleyse vaftiz, Tanrı’nın çocuklarını dünyadan ayıran, onları Mesih’in antlaşma topluluğuna dahil eden bir geçiş töreni olarak algılanmalıdır. Bu yüzden Belçika İnanç Açıklaması şöyle der: Vaftizle Tanrı’nın Kilisesi’ne dahil edildik ve tüm diğer insanlardan ve tuhaf dinlerden ayrıldık; öyle ki nişanını ve işaretini taşıdığımız Kişi’ye tamamen ait olabilelim. Bu yüzden vaftiz, Tanrı’nın Kilisesi’yle geri kalan dünyayı gözle görülür bir şekilde ayırmak için kullandığı bir araçtır.

Sakramentler

Rabbin sofrasıyla birlikte vaftiz, tarihi Hristiyan Kilisesi tarafından “sakrament” olarak adlandırılmıştır. Bunun, Roma Katolik Kilisesi’nin fikri olduğu düşüncesine kapılmadan önce, ünlü Heidelberg Kateşizmi’nin sakramentin anlamını nasıl açıkladığına dikkat edelim. Bu kateşizm 1563’te, Almanya’nın Palatinate olarak bilinen Protestan bölgesinde, politik ve teolojik kaosun olduğu bir ortamda Hristiyan İnancını açıklamak için yayınlanmıştır. Sakramentin ne olduğu sorusuna şöyle cevap veriyor,

Sakramentler görmemiz için kutsal işaret ve mühürlerdir. Bizlerin bunları kullanmasıyla Müjdenin vaadini daha iyi anlamamızı sağlasın ve bu vaade mührünü koysun diye Tanrı bunları teşkil etmiştir. Ve Tanrı’nın Müjdesinin vaadi budur: yalnızca lütuf ile Mesih’in çarmıhta tamamladığı eşsiz kurban sebebiyle günahlarımızın affı ve bize sonsuz yaşam vermesi.

Latince sacrementum kelimesinin kökenleri Romalı askerlerin ettiği bağlılık yeminine dayanıyor. Yukarıdaki cevapla ilgili şaşırtıcı şey, Tanrı’nın bize ettiği yemini açıklamasıdır: “Bizi müjdenin vaadine mühürler ve kabul eder.” O halde iki sakrament, vaftiz ve Rabbin sofrası, Tanrı’nın bize lütfunu somut yolla gösterdiği gözle görülür işaretlerdir. Aynı zamanda sakramantler, mühürlerdir; yani Tanrı’nın bizim Tanrımız ve bizim de O’nun halkı olduğu vaadinin resmi damgasıdır. Tanrı’nın bize yemini olarak kullanılan bu “işaret” ve “mühür” dili, direkt olarak Pavlus’un sünnet işaretinin imanla elde ettiği doğruluk mührü olmasından bahsettiği Romalılar 4:11’den geliyor. Tanrı bize bu dışsal resmi, İbrahim’in imanla elde ettiği şeyi, İsa Mesih’in doğruluğunu onaylamak için verdi.

Sakramentlerin diğer bir anlamı, görünmeyen gerçeklerin görünen işaretleri olmasıdır. Belçika İnanç Açıklaması madde 33, sakramenti şöyle açıklıyor, “Manevi ve görünmez olan bir şeyin görünür işaretleri ve mühürleridir.” Sakramentlerin bir “işareti” ve “işaret edilen bir şeyi” vardır. Reform geleneği sakramentleri bu şekilde tanımlayarak, sakramentleri “gözle görülür sözler” olarak tanımlayan Augustine’yi takip etmiştir.

Bunu örneklendirmek gerekirse, örneğin sevgiyi düşünün. Ona dokunabilir, onu tadabilir ya da görebilir misiniz? Hayır, ama bir koca karısına, ona karşı olan sevgisinin ve bağlılığının gözle görülür işareti olarak evlilik yüzüğü verir. Aynı durum vaftiz için de geçerlidir. İmanlı anne-babanın çocukları, Tanrı’nın antlaşma halkının bir parçasıdır. Bu, gözle görünmeyen gerçeklerdir. Dışsal işaret vaftiz, gözle görünür bir şekilde bu gözle görünmez gerçeğin doğru olduğunu gösterir.

Birçoğumuz sakrament kelimesini duymuş olsak da, aklımıza hemen Roma Katolikleri gelir. Ancak sakramentlere inanmak “Katoliklik” değildir. Roma Katolik Kilisesi vaftizin, orijinal ve güncel tüm günahları temizlediğini ve de vaftiz edilen kişinin inanmasını ve Kutsal Ruh’ta bir hayat yaşamasını sağladığını öğretir. Bu, ex opere operatör anlayışıdır; yani, basitçe günahları temizleme eyleminin yapılmasıdır. Protestanlar olarak bu öğretiyi reddetmekteyiz; çünkü bizler, sadece iman aracılığıyla, sadece Tanrı’nın lütfuyla ve yalnızca Mesih’in eylemi sayesinde aklandığımıza inanırız. Yetişkin vaftizi gibi bebek vaftizi de günahları temizlemez ya da kişiyi aklamaz. Heidelberg Kateşizmi bu konuyu şöyle açıklıyor,

O zaman bu suyla dışsal yıkamanın kendisi günahları temizler mi?

Hayır, çünkü yalnızca İsa Mesih’in kanı ve Kutsal Ruh bizi tüm günahlardan arındırır (S&C 72).

Bu yüzden bizler, Müjdenin vaaz edilmesini ve sakramentleri “lütuf araçları” olarak görürüz. İşte bu araçlarla Kutsal Ruh, yaratılış için (Müjdenin vaaz edilmesi) ve imanımızı kesinleştirmek için (sakramentler) Tanrı’nın lütfunu bizlere iletir.

Lütuf

Eğer vaftiz gözle görülür şekilde lütfu resimleyen ve vaadeden bir sakramentse, o zaman lütuf nedir? Tanrı’nın lütfu, onu kazanmak için hiçbir şey yapmamış (Hak edilmemiş iyilik), aksine kaybetmek için her şeyi yapmış (cezayı hak eden) günahkarlara karşı Tanrı’nın gösterdiği lütufkar davranıştır. Bu yüzden Pavlus, “Lütufla kurtuldunuz” demektedir (Efesliler 2:8). Aslında bunu kazanmak için hiçbir şey yapmadık; çünkü bu lütuf, “Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin sonucu değildir” (Efesliler 2:8) ve aslında “dünyanın gidişine ve gökteki hükümranlığın egemenine” uyarken ve “benliğin ve aklın isteklerini yerine getirerek benliğimizin tutkularına göre yaşarken” onu kaybetmek için her şeyi yaptık (Efesliler 2:2-3).

Öyleyse lütuf, çocuklarımıza gösterdiğimiz sevgi gibidir. Daha çocuklar doğmamışken, henüz sevgimizi kazanmak için hiçbir şey yapmamışken biz, onları sevmeye başlarız. Büyüdükçe bize karşı çıkabilir ve sevilme hakkını kaybetmek için her şeyi yapabilirler ama ne olursa olsun biz yine de onları severiz.

Antlaşma

Tanrı’nın bu lütfu, gökten öyle bir anda düşmez. Belirli şartlar çerçevesinde bizlere gelir. Buna, Antlaşma ilişkisi deriz. Pavlus’un dediği gibi öteki uluslar bir zamanlar vaade dayanan antlaşmalara yabancıydı (Efesliler 2:12). Böyle bir konumda olmak demek, Tanrı’nın lütfunun dışında olmak ve sevilmemek demektir. Şimdi, antlaşma kelimesinin anlamına bakalım. Antlaşma, bir tarafın diğer bir tarafla yaptığı resmi bağdır. Şöyle örneklendirelim; Devlet başkanının, devlet okullarına verilen bütçeyi arttırmak için nasıl antlaşma yaptığını düşünün. Sözleşmeyi (antlaşma) yapar ve kabul ettiğini göstermek için onu imzalar ve resmi başkanlık mührünü vurarak onu onaylar (sakrament). Bu resmi mühür, başkanın yapmayı kabul ettiği (yapmaya anlaştığı) yasada yazan her şeye işaret eder. Tanrı, İsa Mesih’e inanan herkesi kurtaracağını vadetmiştir; Antlaşma, budur. Bunu da resmi mühürlerle, sakramentlerle onaylar.

Antlaşma, bir bağ veya bir vaattir. Tanrı, İbrahim ile antlaşma yaptı ve soyunu denizin kumu kadar, yıldızlar kadar çoğaltacağını vaadetti (Yaratılış 15:5). Antlaşma işareti olan sünnet, İbrahim’e, Tanrı’nın sözünün altın kadar değerli olduğunu gösterdi.

Lütuf Antlaşması

Çağlar boyunca imanlılar bu lütfu almakta ve dolayısıyla lütuf antlaşmasının üyeleri olmaktadırlar. Daha önce antlaşmanın; bir tarafın diğer bir tarafla yaptığı resmi bağ olduğunu ve lütfun; onu kazanmak için hiçbir şey yapmamış (Hak edilmemiş iyilik), aksine kaybetmek için her şeyi yapmış (cezayı hak eden) günahkarlara karşı Tanrı’nın gösterdiği lütufkar davranış olduğunu söylediğimizi hatırlayalım. Öyleyse lütuf antlaşması, Tanrı’nın Aden Bahçesi’nde insanlara açmaya başladığı ve yeni yer ve gök gelinceye kadar da açmaya devam edeceği lütfudur. Tanrı’nın tek kurtuluş planı, antlaşması, birçok bireysel antlaşmayla açıklanmış ve ortaya çıkmıştır. Biz tüm bunların hepsine, lütuf antlaşması adını veririz.

Tanrı’nın lütuf antlaşması, Aden Bahçesi’nde başladı ve Rab dönünceye kadar sürecektir. Lütufkar Tanrı ilk antlaşmasını, günaha düşmüş anne-babamızla yaptı ve o an bir tohumdan (soy) bahsetti. Adem ve Havva’ya şöyle dedi, “Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, Sen onun topuğuna saldıracaksın” (Yaratılış 3:15). Daha sonra bunu, antlaşmalarla Nuh ile, sonra İbrahim, İshak ve Yakup ile, daha sonra Musa ile ve İsa gelinceye kadar tüm halk ile yenilemiştir. Bir anlamda birçok antlaşmadan ya da İsa Mesih’le Yeni Antlaşmada tamamen yetişmiş bir ağaç oluncaya kadar Rabbin suladığı tohum olarak tek bir antlaşmadan, lütuf antlaşmasından bahsedebiliriz.

Heidelberg Kateşizmi, S&C 19’da lütuf antlaşması tarihini şöyle özetliyor,
Önce Cenette açıklandı, sonra kutsal atalar ve peygamberler tarafından ilan edildi ve kurbanlar ve yasanın diğer törenleriyle tasvir edildi ve sonunda sevgili Oğul tarafından tamamlandı.

Westminster İnanç Açıklaması kurtuluş tarihini şu sözlerle özetliyor,
Kurtarış işi, Mesih tarafından her ne kadar beden alışından önce gerçekleşmemiş olsa da, bunun erdemleri, etkileri ve yararları seçilmiş olanlara vaatler, semboller ve kurbanlar aracılığıyla dünyanın başlangıcından beri tüm çağlarda iletilmişti. Mesih, yılanın başını ezecek olan kadının tohumu ve dünyanın başlangıcında boğazlanan, dün, bugün ve sonsuzluk boyunca aynı kalacak olan Kuzu olarak açıklanmıştı (8.6).

Özet olarak vaftiz konusuna yaklaşacaksak, genel bir kelime bilgimiz olması gerekir. Vaftizin, Tanrı’nın Oğlu’nu halkına açıkladığı harika ve antlaşmaya dayalı lütfunun işareti ve mührü olduğunu anlarsak, aynı dili konuşabiliriz.

Bu yazıda geçen konular: