Teoloji & Doktrin

Lanet ve Bereket İşareti Olarak Sünnet

Vaftizi sünnet anlamında düşündüğümüzde, vaftizin de aynı zamanda lanet ve bereket işareti olduğu gerçeğiyle karşılaşırız. Vaftiz, işaret ettiği şeylere inananlar için Mesih’te bereketin işareti ve mührüdür; inanmayanlar için antlaşma bozanlar olarak uğrayacakları yargının işareti ve mührüdür. Artık vaftizin ve sünnetin antlaşma halkına verilen gözle görülür işaret ve mühürler olduğunu söyleyebiliriz. Aynı zamanda ikisinin de aynı şeylere işaret ettiklerini ve aynı şeyleri temsil ettiklerini gördük. Üstüne üstük vaftiz sünnetin yerini aldığı için aynı Eski Antlaşma’da çocuklar sünnet edildiği gibi, Yeni Antlaşma’da da inanlıların çocukları vaftiz edilmelidir. 1. Korintliler 10:2’de, Pavlus’un vaftiz ile sünneti aynı gördüğünü anlıyoruz. Atalarımızdan bahsederken Pavlus, hepsinin “Musa’ya bağlanmak üzere bulutta ve denizde vaftiz edildiğini” söylüyor. Bu ayetin, bebek vaftizi öğretisine kanıt olduğu söylenebilir. Vaftiz olan bizlerin sünnet edildiği gibi sünnet olanlar ve Kızıl Deniz’den geçenler de vaftiz edildiler (Mısırdan Çıkış 12:37). Bu ifade, Pavlus’un Mısırdan Çıkış, kurtuluş ve çöl yaşamı günlerindeki İsrail ile atalarını imanda örnek alması istenen Tanrı’nın Yeni Antlaşma halkı arasındaki kurduğu ilişkiyle alakalıdır (Grekçe tupoi, örnek, model). Elçi, İsrail’in deneyimiyle Kilisenin deneyimini öyle benzeştiriyor ki Musa liderliği altında verilen işaret ve mühürleri Kilisenin vaftiz ve Rabbin Sofrası sakramentleriyle ilişkilendiriyor. Yani Kilise, Tanrı’nın antlaşma halkı olarak İsrail’in devamıdır. Ve antlaşma halkı olarak Hristiyanlar, antlaşma işaretini alır.

Aynı sünnet gibi, İsrail’in Kızıl Deniz’den geçişi de bereket ve lanet işaretiydi: Mısır lanetlenirken İsrail bereketlendi. İşte bundan dolayı Pavlus, Eski Antlaşma’da olsa da, İsrail’in Kızıl Deniz’den geçmesini vaftiz olarak adlandırıyor. Bunun yanı sıra bu geçiş vaftizdi; çünkü aynı Kilise gibi İsrail’de vaftizin aynı yönüne sahipti. Musa’da vaftiz olmak demek, antlaşma aracısı olan Musa’nın kaderini paylaşmak, yani Kızıl Deniz sularından geçerek Mısır’ın boyunduruğundan kurtuluşa katılmak demektir. Mesih’te vaftiz olmak demek, halkı adına laneti taşıyan aracımızın kaderini paylaşmak, yani O’nun görkemli dirilişinde ölümün ve Tanrı’dan ayrı kalmanın lanetinden kurtuluşa ortak olmak demektir.

Bununla birlikte Petrus da vaftizi Tufan’la karşılaştırarak onu lanet ve bereket işareti olarak görmüştür (1. Petrus 3:20-22). Bu ayetlerde Hristiyan vaftizi, Tufan’ın lanetinin tam tersi (Grekçe antitupon) olarak gösterilmiştir.

İngilizce Kutsal Kitap çevirisi olarak NIV versiyonunun “Bu su, vaftizi simgeliyor” çevirisinin, NASB ya da ESV’nin “Ve buna denk gelen vaftiz, şimdi sizi kurtarıyor” çevirisi kadar doğru olmadığını belirtmek gerekir. Petrus’un göstermek istediği şey, Tufan sularının vaftiz sularına işaret ettiğidir, yani bizler de Tanrı’nın yargısından bu vaftiz sularıyla kurtuluruz; ancak Petrus’un da bir sonraki cümlede belirttiği gibi kurtaran, işaretin (suyla yıkanma) kendisi değildir, fakat vaftiz kurtarır; çünkü Mesih’in dirilişiyle ve Tanrı’nın önünde temiz bir vicdan ile ilgilidir. Yani suyla yıkanmanın işaret ettiği gerçeklikle ilgilidir. Burada göz önünde tutulan şey, işaret ve işaret edilendir. Calvin’de bu ayet üzerine şöyle demiştir:

Ancak burada anlam belirsiz değildir. Yani Nuh’un suyla kurtulması bir çeşit vaftizdir. Ve Elçi’nin de bahsettiği gibi biz ve Nuh arasındaki benzerlik çok açıktır. Nuh da gemideyken aynı bir mezar gibi çevrelenmişti. Yaşamı ölüm aracılığıyla elde etmişti ve tüm dünya yok olurken O ve ailesi korunmuştu. Yani bugün vaftizde ifade edilen ölüm, bizim için yaşama geçiştir. Dünyadan ayrılmadan kurtuluş ümidi olamaz. Vaftizin ruhsal bir yıkanma olduğunu kabul etmeliyiz, vaftizin günahların affının ve yenilenme vaadinin tanığı olduğunu benimsemeliyiz ve bu şekilde yüceliği Mesih’e ve Kutsal Ruh’a bırakmalıyız; yani kurtuluşumuzun hiçbir parçası işarete atfedilmemelidir.

Suyun-denenmenin, sulardan geçen için bereket ya da lanet olduğuna dikkat edelim. Bereket, vaftizi iman aracılığıyla kabul edip lütufla aklananlar içindir. Hristiyanlar yıkım sularına, Tanrı’nın onları kurtaracağına ve çocuklarını, inanmayanlara yargı getireceği bu su aracılığıyla güvenli tutacağına inanarak girerler. Bu yüzden Petrus Nuh ve ailesi su aracılığıyla kurtuldu demektedir. Diğer bir yandan lanet, sulara imansız olarak girenler ve Livyatanın ve ejderhanın evi olan bu yargı suları tarafından tüketilen ve yutulanlar içindir.

 

İbrahim Örneği

Bu noktada biraz durmalıyız ve bunun ne demek olduğunu açıklamalıyız. Vaftizin ve sünnetin Eski ve Yeni Antlaşma işaretleri olduğunu gördük. Temel olarak aynı şeyleri öğrettiklerini söyledik ve vaftizin sünnetin yerini aldığını söyledik. Yani bir kişi Yeni Antlaşma’daki bebek vaftizini karşı çıkıyorsa, Eski Antlaşma’daki bebek sünnetine de karşı çıkıyor demektir.

Vaftizin Rab’bin kurtaran lütfunun bir parçası olduğunu söylesek de, vaftiz  kronolojik bir sıra izlemez. Westminster İnanç Açıklaması bunu, bölüm 28:6’da, şöyle açıklar: “Vaftizin etkisi uygulandığı ana bağlı değildir.” Vaftiz, Tanrı’nın lütfunu ve merhametini Mesih’te deneyimlemenin fiziksel bir yolu olduğu için, bu Hristiyan deneyimimizin en duygusal yönü olabilir. Bu kitabı okuması amaçlanan kişiler, muhtemelen herkese açık bir şekilde yetişkin olarak vaftiz edildiler. Ben de aynı deneyimi yaşadım. Ancak birçok kişi önünde Tanrı’nın lütfuna tanıklık eden kişisel deneyimimizin, kişinin vaftiz teolojisinin temeli olduğunu düşünmemeliyiz. Vaftiz son derece yoğun bir deneyim olsa da, bu, Tanrı’nın bu sakramenti sadece Yetişkinlere uygulanması için verdiği anlamına gelmez. Vaftiz sakramenti ve Tanrı’nın lütfu, anne-babasının, büyükanne-babasının ve Mesih’te kardeşlerinin önünde bir çocuğa uygulandığında veya Hristiyan bir evde yetişen, Rab İsa Mesih’in varlığını ve lütfunu deneyimlemediği bir gün bile geçmeyen bir çocuğa uygulandığında daha az anlamlı veya daha az etkili olmaz. Timoteos’u düşünün. Pavlus O’nunla ilgili şöyle diyor: “Mesih İsa’ya iman aracılığıyla seni bilge kılıp kurtuluşa kavuşturacak güçte olan Kutsal Yazılar’ı da çocukluğundan beri biliyorsun.”

Aynı kişi Yeni Antlaşma’nın, sakramentleri ve onun ruhsal yararlarını alma arasındaki ilişkinin eş zamanlı olduğunu öğretmediğini söylüyor. Kişinin Söz’ün vaaz edilişini duyma şeklini düşünün. Bu kişi, vaaz edilen Kelam’dan yararlanmadan önce yüzlerce vaaz dinleyebilir. Ben, buna tanıklık edebilirim. Hristiyan bir çevrede büyüdüm, Kutsal Kitap hikayeleri duydum, Pazar okuluna katıldım, ailemle dua ettim, Kutsal Yazılar’ın okunduğunu duydum; fakat 17 yaşına gelinceye kadar iman etmedim. O zaman bundan, herkesin iman etmeden önce yıllarca Kelam’ı duyması gerektiği sonucunu çıkarabilir miyiz? Tabii ki hayır. Bir insanın kişisel deneyimleri, kilise doktrini olamaz. Ama vaftizle bana olan buydu. Benim de iman edişim ve vaftizim çok duygusal bir deneyimdi. Ama bu bana oldu diye herkese olmak zorunda değil. Müjde bir kişiyle bir noktada paylaşılır ve kişi çok daha sonra iman edebilir. Aynı şey vaftiz için de geçerlidir. Bir çocuğun vaftiz sakramentini alması ve sakramentin resmettiği bu kurtuluş gerçeğine Tanrı tarafından getirilmesi arasından uzun zaman geçebilir.

‘Vaftiz sadece kurtulmuş kişilere verilen işarettir’ dediğimizde, İbrahim’in hikayesiyle ilgili olan o harika şeyi unutmuş oluyoruz. Romalılar 4:11’de İbrahim’in sünnetinin, imanla gelen doğruluğun mührü olduğu söyleniyor. İbrahim zaten imanlıydı. Yaratılışta 15:6’da dediği gibi “Avram RAB’be iman etti, RAB bunu ona doğruluk saydı.” Yani iman ettikten sonra sünnet edildi. Ama Tanrı, İbrahim’e Yaratılış 17’de ne yapmasını buyurdu? İbrahim’e, sünnet işaretini kendi soyuna uygulaması söylendi. Hikayenin ileriki bölümlerinde İbrahim, oğlu İsmail’i, evde doğan herkesi ve evdeki köleleri alıyor ve onları sünnet ediyor. Daha sonra İshak doğuyor ve daha 8 günlükken ve henüz inanıp inanmadığıyla ilgili bir şey göstermemişken onu sünnet ediyor. Yani o zaman İbrahim, daha iman etmemiş insanları sünnet ediyordu. Sünnet, hala imanla gelen doğruluk işaretiydi; ancak eş zamanlı bir ilişki olmadığı için, önce işaret verilebildi ve daha sonra imanla gelen doğruluğun bereketleri İshak’ın hayatına gelebildi. Bizler de İbrahim’in çocukları olarak (Galatyalılar 3:7) onun örneğini takip etmeliyiz. Şu an bir bebeğin nasıl vaftiz olup daha sonra imana geldiğini anlamasak da, tarih boyunca Tanrı’nın yaptığı budur. Daha önce bunu yapmıştı, şimdi de yapabilir ve şimdi de yapıyor.

Bu yüzden Tanrı’nın antlaşma işareti olan vaftiz, inanlıların çocuklarına uygulanabilir; çünkü sünnetin yerini almıştır. Eski Antlaşma’da sünnet edilen soy, şu an vaftiz edilen soyla aynıdır. Yukarıda vaftiz ve sünneti kıyaslarken de söylediğimiz gibi: İşaretin özü asla ortadan kalkmamıştır; ama sadece şekli (form) değişmiştir. Bu, Tanrı’nın lütfunun, işaretleri değişik olsa da (önce sünnet şimdi vaftiz) tüm antlaşmalarında aynı olduğu anlamına gelir.

Bu yazıda geçen konular: