Şayet Mesih tam anlamıyla Tanrı’ysa, O’na Oğul demenin yanlış olduğunu söyleyerek karşı çıkıyorlar. Buna, bir kişilik başka bir kişilikle karşılaştırıldığında Tanrı adının, aksi belirtilmiyorsa, verilmeyeceğini ama Baba’yla kısıtlı tutulacağı yanıtını vermiştim.[1] Çünkü tanrılığın kaynağı, fanatiklerin geveledikleri gibi, özü bahşettiği için değil, sıralama nedeniyle O’dur. Mesih’in Baba’ya, “Sonsuz yaşam, tek gerçek Tanrı olan seni ve gönderdiğin İsa Mesih’i tanımalarıdır” [Yu. 17:3] demesi bu anlamda anlaşılmalıdır. Aracı’nın kişiliğinden söz edersek, yeri Tanrı’yla insan arasındadır. Ama bu durumda yüceliği azalmaz. Kendini bir yana bıraktığında bile [Flp. 2:7] dünyadan gizlenmiş olan Babası’yla birlikteki yüceliğini kaybetmemiştir. İbr. 2. böl.’de elçi, Mesih’in kısa süreliğine meleklerden biraz aşağı kılındığını kabul etse de [7, 9. a.] aynı zamanda da O’nun dünyanın temellerini atan sonsuza dek kalacak olan Tanrı olduğunu duyurmakta tereddüt etmez [1:10].
Bu durumda Mesih, Aracı kişiliğinde Tanrı’ya seslendikçe, bu Tanrı adının altına O’nun tanrısallığını dâhil eder ki, bu Mesih’e de aittir. Mesih elçilere, “Benim Baba’ya gidişim sizin yararınızadır” [Yu. 16:7; Krş. 20:17] “çünkü Baba benden üstündür” [14:28] dediğinde, sonsuz öz açısından Baba’dan daha aşağıda olduğu için, Kendisine ikinci sırada yer alan bir tanrılık atfetmez; ama göksel yücelik bahşedildiğinden, imanlıları Baba’da paydaş olmaları için bir araya getirir. Baba’yı en yüce mevkie yerleştirir, çünkü gökte görünen parlak yetkinliğin olağanüstülüğü, bedene büründüğünde Kendisinde görülen yüceliğin ölçüsünden farklıdır. Aynı niyetle Pavlus, başka bir yerde Mesih, “egemenliğini Baba Tanrı’ya teslim edecek” (1Ko. 15:24], “öyle ki, Tanrı her şeyde her şey olsun” [1Ko. 15:28] demektedir. Mesih’in tanrılığının sonsuza kadar olduğunu kabul etmemekten daha saçma bir şey yoktur. Ne var ki, Mesih, Tanrı Oğlu olmaya asla son vermeyecekse ama her zaman başlangıçtakiyle aynı kalacaksa bundan, “Baba” adı altında Tanrı’nın özünün tek ve bunun ikisinde de ortak olduğunu anlamak gerektiği sonucu çıkar. Kuşkusuz bu nedenle Mesih, bizi Baba’yla ve aynı zamanda da Baba’yla bir olduğu için, Kendisiyle yakınlaştırmak için gelmiştir. Bu nedenle “Tanrı” adını Baba’yla sınırlamak ve Oğul’u dışlamak ne yasaya uygun ne de doğrudur. Bu nedenle Yuhanna da, kimse O’nun tanrılığını Baba’nın altına, ikinci sıraya koymasın diye, O’nun gerçek Tanrı olduğunu duyurmaktadır [Yu. 1:1; 1Yu. 5:20]. Ayrıca bu yeni tanrıları yapanların Mesih’in gerçek Tanrı olduğunu kabul ettiklerinde, O’nu hemen Baba’nın tanrılığının dışında tutmakla ne demek istediklerini de merak ediyorum. Sanki O, gerçek Tanrı olabilirmiş ve tek olan Tanrı olamazmış gibi, aşılanmış bir tanrılık yeni model bir kurgudan başka bir şey değilmiş gibi!
Karşıtlarımız yanlış yere Irenaeus’a başvuruyorlar
Irenaeus’un, Mesih’in Babası’nın İsrail’in tek ve sonsuz Tanrı’sı olduğunu duyurduğu pek çok yazısını üst üste yığıyorlar[2]. Bu, ya utanç verici bir bilgisizlik ya da dört dörtlük bir ahlaksızlık. Bu kutsal insanın, Mesih’in Baba’sının, eskiden Musa’nın ve peygamberlerin aracılığıyla konuşan aynı Tanrı olduğunu inkâr eden ama dünyanın bozulmuşluğunun oluşturduğu bir tür hayaletin hayalini kuran fanatikleri ele aldığını ve onlarla mücadele ettiğini göz önünde bulundurmaları gerekiyor. Bu nedenle bu kutsal insan bütünüyle şu konuyla ilgileniyor: Kutsal Yazı’da Mesih’in Baba’sından başka bir Tanrı’nın duyurulmadığını ve başka bir Tanrı’yı düşünmenin yanlış olduğunu açıkça anlatmak. Bu nedenle Mesih’in ve elçilerin övdükleri İsrail’in Tanrı’sından başka Tanrı olmadığı sonucuna sık sık varmasında şaşılacak bir şey yoktur. Şimdi de, başka bir yanlışa karşı direnmek için aslında şunu söylemeliyiz: Eskiden atalara görünen Tanrı, Mesih’ten başkası değildi. Nitekim biri bunun aslında Baba olduğunu söyleyerek karşı çıkarsa yanıtımız hazırdır: Oğul’un tanrılığı için mücadele ederken Baba’yı asla dışlamıyoruz. Okurlar Irenaeus’un öğüdüne dikkat ederlerse bütün tartışma bitecektir. 3. Kitap’ın 6. Bölüm’de bütün çekişme kolayca sıfırlanmaktadır. Tanrı adamı burada tek bir şeyde ısrar etmektedir: “Kutsal Yazı’da kesin ve farklı olmayan anlamda Tanrı adı verilen, tek gerçek Tanrı’dır ve Mesih’e aslında kesin anlamda Tanrı denmektedir.” Bunun, bu tartışmanın temeli olduğunu unutmayalım. Bu, bütün anlamıyla ve özellikle de 2. Kitap’ın 46. Bölüm’ünde bellidir: O’na gizemli şekilde ve benzetmelerle Baba denmez.
Bunun yanı sıra başka bir yerde Irenaeus, peygamberlerin ve elçilerin hem Oğul’un hem de Baba’nın birlikte Tanrı olduğunu duyurduklarını iddia etmektedir [3. Kitap, 9. Bölüm]. Daha sonra da her şeyin Rab’bi, Kralı, Tanrı’sı ve Yargıcı olan Mesih’in her şeyin Tanrı’sından nasıl güç aldığını, yani çarmıhtaki ölümünde bile alçakgönüllülük göstererek itaat ettiğini anlatmaktadır [3. Kitap, 12. Bölüm]. Üstelik biraz sonra Oğul’un Musa’nın eliyle yasayı veren, atalara görünen, göğün ve yerin Yaratan’ı olduğunu kabul eder. Şimdi biri, Irenaeus için sadece Baba’nın İsrail’in Tanrısı olduğunu gevelerse ona dönüp Habakkuk’un O’nun hakkındaki peygamberliğinde “Tanrı güneyden gelecek” [Hab. 3:3] demesi gibi, aynı yazarın Mesih’in bir ve aynı olduğunu açıkça öğrettiğini söylerim. [3. Kitap, 18, 23. Bölüm’ler]. 4. Kitap, 9. Bölüm’de yazılanların da amacı aynıdır. Mesih, yaşayanların Baba’sıyla birlikte Tanrı’dır. Aynı kitabın 12. Bölüm’ünde İbrahim’in Tanrı’ya inandığını, çünkü göğün ve yerin Yaratan’ının, tek olan Tanrı’nın Mesih olduğunu açıklar.
Tertullianus’a başvurmanın da yararı yoktur
Tertullianus’u avukat seçmelerinde de bir nebze gerçekçilik yoktur. Tertullianus’un konuşma tarzı kimi zaman kaba ve güç anlaşılır olsa bile, savunduğumuz öğretiye tamamen el verdiği belirsiz değildir. Onun görüşüne göre, Tanrı tek olsa bile, ilahi takdir ya da tasarrufla Söz vardır. Tanrı, özün tekliğinde birdir. Teklik ilahi takdirin gizemiyle üçlükte yer alır. Bu durumda statü değil, derece olarak, öz değil, biçim olarak, güç değil, tezahür olarak üç kişi vardır. Aslında Oğul’u Baba’nın altına koyduğunu ama üstünlüğün dışında O’nu farklı anlamadığını söylemektedir. Başka bir yerde Oğul’un görülebilirliğinden söz eder. Ama sorunun iki yanını da tartıştıktan sonra O’nun, Söz olmasının dışında görülmez olduğuna karar verir. En sonunda Baba’yı Kendi kişiliğinin belirlediğini kabul eder. Tertullianus, çürüttüğümüz bu uydurmacanın çok uzağında olduğunu kanıtlıyor. Baba’dan başka Tanrı kabul etmese bile, bir sonraki metinde açıkladığı üzere, özellikle Oğul’dan söz etmediğini, çünkü Baba’dan başka bir Tanrı olduğunu kabul etmediğini ve böylece O’nun krallığının kişilerin arasındaki ayırımla yıkılmadığını belirtiyor. Sözlerinin ne anlama geldiği onun bu şaşmayan hedefinden kolayca çıkarılabilir. Praxeas’a karşı mücadele eder. Tanrı üç kişide belirse bile bu, birden çok Tanrı’nın olduğu ya da bu tekliğin bölündüğü anlamına gelmez. Prexaes’ın uydurmasına göre, Mesih, Baba’yla aynı olmadan Tanrı olamayacağı için, Tertullianus bu ayırım konusunda bütün gücüyle çaba gösterir. Aslında Söz’e ve Ruh’a bütünün bir parçası der. Bu, aşırı ama mazur görülebilir bir ifadedir, çünkü öz için denmemektedir ama Tertullianus’un tanıklıkta bulunduğu üzere, sadece kişilerle ilgili bir ilahi takdire ve tasarrufa işaret etmektedir. Şu ifade de buna dayanmaktadır: “Ey günahkârların ey büyüğü Praxeas, bu kadar çok isim olmasaydı, kaç kişi olduğunu düşünürdün?” Biraz sonra da: “Ki, Baba’nın ve Oğul’un her birinin kendi isimleri ve kişilikleri olduğuna inanabilsinler” demektedir. Sanıyorum, Tertullianus’dan aldıkları yetkiyle basit insanları kandırmaya çalışanların küstahlıklarını bu referanslarla yeterince çürütebildim.
[1] I. xiii. 20, 23
[2] Irenaeus, Against Heresies III. vi. 4 (MPG 7. 863; çev. ANF I. 419).
John CALVIN
Yorum Ekle