Teoloji & Doktrin

Bedenin ve Canın Farklılığı

Ayrıca insanın candan ve bedenden ibaret olduğu tartışma götürmemelidir. “Can” sözcüğünden, insanın daha soylu olan ölümsüz ama yaratılmış özünü anlıyorum. Kimi zaman buna “ruh” da deniyor. Ancak bu sözcükler bir araya geldiğinde anlamları değişiyor; “ruh” sözcüğü tek başına kullanıldığında canla aynı anlama geliyor; ölümden söz eden Süleyman’ın, “Ruh onu veren Tanrı’ya döner” dediği gibi [Vai. 12:7]. Mesih, ruhunu Baba’ya [Luk. 23:46] ve İstefanos ise Mesih’e [Elç. 7:59] teslim ettiğinde, söylemek istedikleri sadece, can bedendeki hapsinden kurtulduğunda, onun sürekli gözeticisinin Tanrı olduğuydu. Bazıları cana “ruh” demek gerektiğini, çünkü onun bir nefes ya da bedenlere Tanrı tarafından akıtılmış bir güç olduğunu ama özü olmadığını düşünüyorlar. Hem gerçek hem de bütünüyle Kutsal Yazı onlara, bu görüşte akılsızca bir gaf yaptıklarını göstermektedir. İnsanlar olmaları gerekenden daha çok toprağa bağlı olduklarında körelecekleri tabii ki, doğrudur. Işıklar Baba’sından [Yak. 1:17] uzaklaşmış oldukları için, karanlıkta kör olurlar. Öyle ki, ölümün üstesinden geleceklerini düşünmezler ama bu arada, karanlık, ışığı bastıramadığı için, ölümsüzlüklerini algılayarak etkilenmezler. Tabii ki, iyiyle kötü arasında ayırım yapan vicdanın, Tanrı’nın yargısına karşılık vermesi ölümsüz ruhun kuşku duyulmayan bir işaretidir. Özü olmayan bir güdü Tanrı’nın yargı kürsüsüne nasıl gelir ve kendi suçundan nasıl dehşete kapılır? Beden sadece cana gelen ruhsal ceza korkusundan etkilenmez. Bundan çıkan sonuca göre, cana bir öz bahşedilmiştir. Tanrı bilgisi, dünyadan üstün olan canların ölümsüz olduğunu, hiçbir ölümlü enerjinin yaşam çeşmesine giremediğini yeterince kanıtlamaktadır.

Kısacası, insan aklına bahşedilen birçok seçkin armağan, bunun üzerine tanrısal bir şeyin yazıldığını duyurmaktadır; bütün bunlar ölümsüz bir özün tanıklarıdır. Vahşî hayvanların doğasında bulunan algı duyusu bedenin ötesine geçemez ya da en azından bedende verilmiş olan maddesel şeylerden daha ileri gitmez. Ne var ki, göğü, yeri ve doğanın sırlarını araştıran insan aklının uyanıklılığı, insanda bedenden ayrı bir şeyin gizlenmiş olduğunu açıkça göstermektedir. İnsanın anlayışı ve belleği her çağda geçerli olmuş, her şeyi yerli yerinde düzenlemiş ve gelecekteki olayları geçmiştekinden ayırmıştır. Görülmeyen Tanrı’yı ve melekleri zekâmızla anlarız. Beden bunu asla yapamaz. Doğru, adil ve saygın şeyleri kavrarız. Bunlar, bedensel duyularımızda gizlenmiştir. Aslında insanı uyuşturan, hatta insanı yaşamdan yoksun bırakırmış gibi görünen uyku, ölümsüzlüğün bilinmeyen bir tanığı değildir, çünkü hiç olmamış şeylerle ilişkili düşünceleri değil, gelecekle ilişkili önsezileri de ortaya koymaktadır. Seküler yazarların göklere çıkardıkları ve çok daha parlak bir dille anlatıları bu konulara kısaca değindim; bu basit hatırlatma Tanrı’ya bağlı okurlar için yeterli olacaktır.

Can, bedenden ayrı, gerekli bir şey olmasaydı, Kutsal Yazı çamur evlerde oturduğumuzu [Eyü. 4:19] ve ölünce her birimizin bedenimizdeyken yaptıklarımıza göre, Son Gün en sonunda ödülümüzü alalım diye bedendeki bozulabilen şeyleri soyunarak bedenimizdeki tapınağı bırakacağımızı bize öğretmezdi. Sadece canı bedenden açıkça ayırmakla kalmayan, ona “insan” adı da vererek tekrar tekrar karşımıza çıkan bu ve benzeri metinler asıl yerin bu olduğunu belirtiyor. Pavlus, imanlıları, bedenlerini ve ruhlarını her kirden arındırmak için teşvik ederken günahın kirliliğinin barındığı iki yere işaret ediyor [2Ko. 7:1]. Petrus, Mesih’e, “canların Çobanı ve Gözetmeni” der [1Pe. 2:25]. O’nun, uğurlarına bu görevleri yaptığı canlar olmasaydı, Petrus hatalı konuşmuş olurdu. Canların kendi özleri olmasıydı, Petrus’un, sonsuza kadar “canların kurtulması” ifadesinin [1Pe. 19] ya da canlarımızı arındırma ve “cana karşı savaşın benliğin tutkularını” [1Pe. 2:11] saptama uyarısının bir anlamı olmazdı. Aynısı, İbraniler yazarının, “Önderleriniz. canlarınız için hesap verecek kişiler olarak sizi kollarlar” ifadesi için de geçerlidir [İbr. 13:17].Pavlus’un, ruhuna tanıklık etmesi için Tanrı’ya seslenmesi [2Ko. 1:23] aynı sonuca işaret ediyor, çünkü ruhu cezadan sorumlu olmasaydı, Tanrı’nın önünde suçlu olmayacaktı. Mesih’in sözlerinde bu, daha açıkça ifade edilmektedir. Bedeni öldürdükten sonra canı Cehennem ateşine gönderenden korkmamızı bize buyurmaktadır [Mat. 10:28; Luk. 12:5]. İbraniler’e Mektup’un yazarı, dünyasal babalarımızı, “Ruhların Babası” olan Tanrı’dan ayırırken [İbr. 12:9] canların özünü daha net ortaya koyamazdı. Ayrıca canlar bedendeki hapisten kurtulduğunda yaşamıyorsa Mesih’ih, Lazar’ın canının İbrahim’in sinesinde mutluluğu elde ettiğine, ayrıca da, zengin adamın ruhunun korkunç ıstıraplar çektiğine işaret etmesi saçma olurdu [Luk. 16:22-23]. Pavlus da bunu doğrulamaktadır. Bu bedende yaşadıkça Tanrı’dan uzaklaştığımızı ama bu bedenin dışındayken O’nun yanında olacağımızı bize öğretmektedir [2Ko. 5:6, 8]. Çok güç olmayan bir konuda daha çok yol almayayım diye, sadece Luka’nın, Sadukilerin hatalarından birinin ruhlara ve meleklere inanmamak olduğunu belirttiği sözlerini ekleyeceğim [Elç. 23:8].

John CALVIN

Bu yazıda geçen konular: