Kendilerini bu ölçülülüğe göre düzeltecek olan herkes geçmişteki sıkıntıları yüzünden Tanrı’ya söylenmeyecektir. Kendi kötülüklerinin suçunu O’na atmayacaklardır. Homeros’un Agamemnon’u böyle yapmıştı: “Neden ben değilim ama Zeus’la kader”[1]...
Kategori - Teoloji & Doktrin
Bu nedenle, Yaratıcısı ve evrenin Biçimlendiriciyle işi[1] olduğunu düşünen ve alçakgönüllülükle korkuya ve saygıya boyun eğen kişiden başka hiç kimse Tanrı’nın sağlayışını doğru düzgün ve yararlı şekilde düşünemez. Bugün birçok köpek, zehirli ısırıklarıyla ya da en azından havlamalarıyla bu...
Üstelik insan doğası boş kurnazlıklara yatkın olduğu için, iyi ve doğru kullanmak için bu öğretişe sıkıca sarılmayan biri anlaşılmaz güçlüklere girmekten kendini pek koruyamaz. Bu nedenle, Kutsal Yazı’nın, her şeyin Tanrı tarafından buyrulduğunu hangi amaçla öğrettiğini burada kısaca ele...
Zihnimizin tembelliği Tanrı’nın sağlayışının yüceliğinin çok altında olduğu için, onu canlandıracak bir farktan yararlanmalıyız. Bunu şöyle açıklayacağım: Her şey Tanrı’nın takdirine göre, O’nun planının buyruğu altında olsa da, bizim için rastlantısaldır. Kaderin, her şeyi...
Bu öğretişi kirletmek isteyenler, ona Stoacıların kader dogması diye iftira ediyorlar. Bir zamanlar Augustinus bununla suçlandı. Kelimeler üzerinde kavga etmek istemesek bile, “kader” kelimesini kabul etmiyoruz, çünkü bu, hem Pavlus’un sakınmamızı öğrettiği dindışı yeniliklerin...
Farklı olayların genellikle Tanrı’nın eşsiz sağlayışının karakterine tanıklık ettiğini de söylüyorum. Tanrı, çölde insanlara bol kuş getiren güney rüzgârını çıkarmıştır [Çık. 16:13; Say. 11:31]. Yunus’u denize atacağı zaman da, hava çevrintisi çıkararak şiddetli bir rüzgâr göndermiştir...
Ama biz, evrenin özellikle insanoğlu uğruna yaratıldığını bildiğimiz için, bunun amacını da O’nun yönetiminde aramalıyız. Peygamber Yeremya, “İnsanın yaşamının kendi elinde olmadığını, adımlarına yön vermenin ona düşmediğini biliyorum, ya Rab” diye haykırmaktadır [Yer. 10:23]...
Hareketin Tanrı’yla başladığını ve her şeyin, ya kendiliğinden ya da şans eseri doğanın eğiliminin harekete geçirmesiyle yürüdüğünü söylediğimiz düşünün. O zaman günlerin ve gecelerin, kışın ve yazın birbirini izlemesi Tanrı’nın işi olacaktır. Her birine Kendi rolünü vererek önlerine...
O zaman daha başlangıçta sağlayışın Tanrı’nın, yeryüzünde olup biteni gökten tembel tembel izlediği anlamına gelmediğini, anahtarların sorumlusu olarak bu sağlayışıyla her şeyi yönettiğini anlasınlar. Bunun O’nun gözleriyle olan ilişkisi elleriyle olan ilişkisinden daha az değildir...
Tanrı aslında gücünün her şeye yettiği iddiasında bulunmakta ve bizim de bunu kabul etmemizi istemektedir -bu, Sofistlerin[1] düşündükleri gibi boş, asılsız ve neredeyse bilinçsiz şekilde değil, dikkatli, etkili, sonu gelmez bir faaliyet isteyen aktif bir şekildedir. Aslında bu, Tanrı, bir ırmağa...
Kutsal Yazı’da öğretildiği üzere, Tanrı’nın sağlayışının kadere ve rastlantı sonucu meydana gelen olaylara zıt olduğunu bilmeliyiz ki, bu fark daha iyi görülebilsin. Her şeyi şansın meydana getirdiği her çağda genel olarak kabul edilmiştir ve bugün de neredeyse bütün ölümlüler aynı...
Üstelik Tanrı’yı, işini bir kerede bitiren, bir anda yaratan bir Yaratıcı haline getirmek soğuk ve anlamsız olacaktır. Bu konuda, özellikle de tanrısal gücün varlığının, evrenin, başlangıçtaki durumu kadar sürüp giden durumunda da parladığını gördüğümüzde dinle ilgisi olmayan insanlardan...
İyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırsın ve aklın ışığının rehberliğinde ne sonuç çıkarması ve neden kaçınması gerektiğinin ayırımına varsın diye Tanrı, insana can ve zihin vermiştir. Bu nedenle filozoflar bu yöneten kısma “τό ήγεμονικόν” diyorlar. Bu nedenle Tanrı, seçimi kontrol eden...
Filozoflardan “canın” tanımını yapmalarını istemek akılsızlık olur. Platon dışında içlerinden ancak biri canın ölümsüz özünü hakkıyla kabul etmiştir. Aslında diğer Sokrates’ciler da konuya değinmişlerdir ama hiç kimsenin, kendisinin ikna olmadığı bir şeyi açıkça öğretemediğini...
Daha çok yol almadan önce, Servetus’un bu çağda bir kez daha ortaya atmaya çalıştığı Manicilerin yanılsamasının üstüne gitmeliyiz. Tanrı’nın insanın yüzüne yaşam soluğunu üflediği söylendiği [Yar. 2:7] için, ölçülemeyen boyutlardaki tanrılığın bir kısmı insana akmış gibi, canın...
Yine de, insanın üstün olduğu ve Tanrı’nın yüceliğinin yansıması diye düşünülmesinin gerektiği yetileri açıkça göremiyorsak, “suretin” elimizde tam bir tanımı olmaz. Aslında bu, insanın bozulmuş doğasının iyileştirilmesinden başka hiçbir yerde daha iyi anlaşılmaz. Âdem’in...
Bu konuda güvenilir bir kanıt, insanın Tanrı suretinde yaratıldığı gerçeğinde ortaya çıkar [Yar. 1:27]. Tanrı’nın görkemi insanın dışında ortaya çıksa bile, bu suretin doğru yerinin can olduğundan hiç kuşku yoktur. Aslında dışsal biçimimizin, bizi vahşî hayvanlardan ayırdığı ve farklı kıldığı...
Ayrıca insanın candan ve bedenden ibaret olduğu tartışma götürmemelidir. “Can” sözcüğünden, insanın daha soylu olan ölümsüz ama yaratılmış özünü anlıyorum. Kimi zaman buna “ruh” da deniyor. Ancak bu sözcükler bir araya geldiğinde anlamları değişiyor; “ruh”...
Şimdi insanın yaratılışından söz etmeliyiz; Tanrı’nın bütün işleri içinde en soylusu ve adaletinin, bilgeliğinin, iyiliğinin en çok dikkate değer örneği olduğu için değil, başlangıçta söylediğimiz gibi[1], şayet kendimizi tanımıyorsak Tanrı hakkında net ve eksiksiz bilgimiz olamayacağı için...
Geriye, kuralın, imanla daha yakından bağlantılı olan ikinci bölümü kalıyor. Bu, Tanrı’nın her şeyi bizim iyiliğimiz ve kurtuluşumuz için önceden belirlediğini kabul etmek ama aynı zamanda da kendimizde ve bize sağladığı büyük yararlarda O’nun gücünü ve lütfunu hissetmek, böylece...
Bu konunun büyük bölümünü başka bir yerde ele aldık ve şu andaki amacımız doğrultusunda bunu birkaç kelimeyle bitirmek mümkün. Tanrı’nın işlerini hangi yönüyle düşünmemiz ve bu düşüncenin amacının ne olması gerektiğini daha çok tartışarak bir şey kazanmayız. Aslında Tanrı’nın, evreni...
Bu arada dinine bağlı bir kişi olarak, bu en güzel tiyatroda görülen ve belirginlik kazanan Tanrı’nın işlerinden keyif almaktan utanmayalım. Başka yerlerde de dediğim gibi, imanın başlıca kanıtı bu olmasa bile, ne zaman göz atsak gördüklerimizin Tanrı’nın işleri olduğunu unutmamamız...
Meleklerin iyi esinlerden ya da Tanrı’nın, insanların zihinde uyandırdığı itici güçlerden başka bir şey olmadığını öğreten bu asılsız felsefeyi daha önce çürüttüğümüz61 için, burada da şeytanların, bedenimizden gelen bu kötü duygulardan ve tedirginliklerden başka bir şey olmadığını geveleyen...
İblis’le Tanrı’nın arasında var olduğunu söylediğimiz anlaşmazlığa ve mücadeleye gelince, Tanrı istemezse ve onaylamazsa onun hiçbir şey yapamayacağı konusundaki değişmez kesinliği kabul etmeliyiz. Eyüp’ün tarihinde şeytanın, Tanrı’nın emirlerini almak için O’nun önüne...