Teoloji & Doktrin

Doğuştan Günahlılık Olarak İlk Günah

Âdem’in ruhsal yaşamı Yaratıcısıyla birlikte ve O’na bağlı olmaktı. O’na bu kadar yabancılaşmasıysa canının ölümüydü. Başkaldırmasıyla, göklerin ve yeryüzünün doğasının bütün düzenini saptırdığında soyunu yıkıma götürmesinde şaşılacak bir şey yoktur. Pavlus, “Yozlaşmaya tabi olan bütün yaratılış kendi istemi dışında inliyor” demektedir [Rom. 8:20-21]. Şayet neden aranırsa, insanın hak ettiği cezanın bir bölümünü çeken tarafın onlar olduğundan kuşku yoktur. Onlar bu amaçla yaratılmışlardı. Dünyanın her bölgesini gezen, Âdem’in suçu nedeniyle şuraya buraya akan bu lanetin onun bütün soyuna yayılması mantıklı değildir. Âdem’in göksel sureti yok edildikten sonra, bu cezayı çeken tek kişi sadece o olmadı, kendi soyunu da aynı acıları bulaştırdı -yani takılan bütün bilgelik, erdem, kutsallık, gerçek ve adalet takılarının yerine en iğrenç felaketler, körlük, acizlik, mundarlık, aşırı gurur ve haksızlık geldi.

Miras kalan bozulma budur. Kilise babaları buna “doğuştan günahlılık” demişlerdir. “Günah” sözcü, daha önce iyi ve pak olan doğadan yoksun kalmak anlamındadır. Bu konuda birçok uyuşmazlık vardı. Tek kişinin suçuyla herkesi suçlu düşüren, böylece de günahı genelleştiren genel görüşten başka hiçbir görüş yoktur. Kilisenin önde gelen en eski ilahiyatçılarının birçoğunun bu konuya bu kadar üstü kapalı değinmelerinin nedeni bu gibi gelmektedir. En azından bunu uygun olandan daha az net biçimde açıklamışlardır. Yine de bu çekingenlik, Pelagius’un, Âdem’in günahının kendi soyuna zarar vermeden, sadece kendisinin kaybetmesine yol açtığına dair kutsallıktan yoksun bir kurguyla başkaldırmasını önleyememiştir. İblis bu kurnazlığıyla hastalığın üzerini örtmeye ve onu tedavi edilemez duruma getirmeye çalışmıştır. Ama Kutsal Yazı’nın apaçık tanıklığıyla, günahın ilk insandan bütün soyuna aktarıldığı ortaya koyulduğunda [Rom. 5:12], Pelasgius lafı çevirerek bunun yayılmayla değil, taklitle aktarıldığını söylemiştir. Bu durumda iyi insanlar (ve herkesten çok Augustinus) bizim kötülüğün türetilmesiyle bozulmadığımızı, ana rahminden başlayarak kalıtsal bir kusur taşıdığımızı göstermeye gayret etmişlerdir. Bunu inkâr etmek utanmazlığın zirvesiydi. Ama bu kutsal insanın uyarısıyla Pelgagius’çularla Coelestius’çuların başka açılardan da ne kadar utanmaz yaratıklar olduklarını algıladığında hiç kimse onların küstahlığına şaşırmayacaktır. Davut’un, “Suç içinde doğdum ben, günah içinde annem bana hamile kaldı” diye itirafta bulunduğundan şüphe yoktur [Mez. 51:5]. Burada anasıyla babasına günahları nedeniyle değil çıkışmıyor, Tanrı’nın kendisine olan iyiliğini daha iyi övebilmek için, ana rahmine düştüğü andan itibaren sapkınlığını itiraf ediyor. Bunun Davut’a özgü olmadığı apaçık olduğu için bundan, insanlığın ortak payına onun örnek gösterildiği sonucu çıkmaktadır.

Mundar bir tohumdan gelen hepimiz, günahın bulaşıcılığına yakalanmış olarak doğuyoruz. Aslında bu yaşamın ışığını görmeden önce Tanrı’nın gözünde kirli ve lekeliyiz. Eyüp Kitabı’nda dendiği gibi, “Kim temizi kirliden çıkarabilir? Hiç kimse!” [Eyü. 14:4].

John CALVIN

Bu yazıda geçen konular: