Pavlus, Yeni Antlaşma’da ve kilise tarihinde çok önemli bir rol oynayan kişidir. Hatta onun rolü o kadar önemlidir ki doğru olmayan bir şekilde ona Hristiyanlık dininin kurucusu gibi sıfatları da takanlar bulunmaktadır. Ancak ona böyle bir sıfat vermek, Petrus, Yuhanna ve Luka gibi kişilerin kilise tarihindeki yerini alçaltmış olur. Pavlus’un kilisenin kuruluşunda ve büyümesinde, Tanrı’nın lütfunun ve öğretisinin kiliselerde uygulamaya geçilmesinde önemli bir rolü vardı. Tanrı bu adamı özel bir şekilde kullanmıştır. Yeni Antlaşma’ya baktığımızda Pavlus’un tam on üç adet mektubunu görürüz. Yeni Antlaşma yazarlarına baktığımızda Luka’dan sonra en çok yazan kişidir. Elçilerin İşleri bölümünün de Pavlus’tan bahsettiğini hatırlarsak, bu durumda Yeni Antlaşma’nın gerçekten büyük bir bölümünde onunla karşılaşacağımızı söylemek yanlış olmaz.
Pavlus’un Geçmişi
Eğer Pavlus’un kim olduğuna, geçmişine bakarsak onun öğretilerini ve yazdıklarını daha sağlam şekilde yorumlayabiliriz. Pavlus’u kendi geçmişi hakkında anlatırken okuyoruz. Ancak kendi hakkında anlattığı şeyler mektuplar arasında dağınık bir şekilde bulunuyor. Kişisel tarihindeki detayları ise Luka’nın yazdığı Elçilerin İşleri bölümünde okuyoruz.
Tarsus’da Doğdu
Türkiye’nin tarihiyle ünlü bir bölgesi olan Tarsus, geçmişte Güneydoğu Anadolu’da Kilikya bölgesinin en büyük kentiydi. Pavlus’un yaşadığı zamanda bu kent Roma’nın Suriye Kilikyası başkentiydi. Roma’nın vergilerinden muaf olan, zengin, ayrıcalıklı ve okullarıyla ün salmış bir kentti. Pavlus işte böyle bir kentte doğmuştu ve tüm bu ayrıcalıklara sahipti. Ancak bunlar arasındaki en önemli ayrıntı Pavlus’un bir Roma vatandaşı olmasıydı. Çünkü o dönemde Romalılar herhangi birini kolay şekilde vatandaşlığa almazlardı. Roma İmparatorluğunun topraklarında yaşayan çok az sayıda kişi bu vatandaşlık ayrıcalığına sahipti. Pavlus üstelik bu vatandaşlık konumuna ailesi aracılığıyla sahipti ve bu onu sonradan vatandaş olmuş bir kişiden de üst konuma getiriyordu. Tanrı, Pavlus’u kendi hizmetinde kullanırken ona verdiği bu vatandaşlık armağanını da kullandı. Pavlus konuşmalarından dolayı hapishaneye atılmak istendiğinde ve cezalandırılması için onun peşinden işler çevrildiğinde Roma vatandaşı olması onu korudu ve dolayısıyla Roma’da imparatorluk mahkemesinde davasını savunma hakkına sahip oldu. Pavlus’un mesleği çadırcılıktı. Memleketinin ürünü olan kilikyum çadır yapmak için kullanılırdı. Hizmet hayatında da kiliselere yük olmamak adına ticaret işi olarak bu iş ile uğraşmıştı.
Pavlus sadece doğuştan bir İbrani değildi, aynı zamanda devamlı vurguladığı üzere (Elç. 26:5; Galatyalılar 1:14; Filipililer 3:5-6) ciddi ve gayretli bir Yahudi idi. Ve Yahudiliğin en titiz mezhebi olan Ferisilik mezhebindeydi. Ferisiler yazılı olan Kutsal yasayı yorumlamak ve ona ek olmak için geliştirilen sözlü yasaya, ataların töresine çok önem verirlerdi. Kendisinin de itiraf ettiği gibi Pavlus’un Yahudilik konusundaki bu gayretleri onun ilk dönem Hristiyanlarına zulmetmesine sebep olmuştu. Hristiyanlara zulmeden kişi, Şam yolunda diri olan İsa ile birden bire karşılaşınca Mesih’in en önde gelen vaizi haline geldi. Pavlus’un kendisi Elçilerin İşleri bölümünde iki defa ve bir defa da bir mektubunda bunu anlatıyor. (Elç. 22:6-11; 26:12-15; Galatyalılar 1:15-16) Pavlus’un Mesih ile karşılaşması bir psikolojik deneyim değildi, ilahi bir görüm de değildi. Pavlus’un yanındakiler de ışığı gördü ama İsa’nın kendisini görmediler. Bir ses duydular ama sesi anlamadılar. Ayrıca Pavlus net bir şekilde vurguluyor ki ona görünen dirilmiş olan İsa, İsa’nın dirilişi ve göğe alınması arasındaki süreçte Petrus ve diğerlerine görünen İsa ile aynıydı. (1.Korintliler 15:5-8)
Pavlus ara sıra eski hayatından, önceki yolculuklarından ve gelecek için planlarından bahsetse bile mektuplarda bulunan bu bilgi Pavlus’un hayatının resmini çizmemiz için yeterli değildir. Bunu beklemek de doğru olmazdı. Pavlus mektuplarını yazarken belirli konuları ele almak için yazıyordu ve ancak o konuyla bağlantılı olduğunda ya da kendisi dua isteğinde bulunduğunda kendi geçmişinden bahsediyordu.
Pavlus’un Ölümü
Luka’nın anlattıkları Pavlus’un iki yıl boyunca Roma’da ev hapsinde olduğunun söylemesiyle bitiyor. Birçok kişiye göre Pavlus’un hayatı bu noktada biter, ancak iki gerçek Pavlus’un ölümünün aslında daha sonra gerçekleştiğine işaret eder. Öncelikle güvenilir olan birtakım erken dönem kilise bilgilerine göre Pavlus’un ölümü Nero’nun Hristiyanlara zulmettiği dönem ile bağdaştırılır. Ancak Pavlus’un Roma’da kaldığı iki yılın sonunda bu tarife ulaşmamız pek olası değildir. İkinci olarak, Önderlik Mektuplarında okuduklarımızdan, Elçilerin İşleri 28:30-31’de söz edilen Roma’daki tutuklanmasından sonraki bir dönemde Pavlus’un doğu akdeniz’de hizmet ettiğine dair ipuçları görüyoruz. Dolayısıyla Pavlus’un Roma’daki hapsinden özgür kılındığı ve bir süreliğine hizmete devam ettiği olasıdır. Pavlus hedeflediği üzere İspanya’ya gidip gitmediği ise belirsizdir.
Pavlus Roma’ya yolcuğuluna 59 yılının sonbaharında başladı. Roma’ya da 60 yılının baharında ulaştı. Luka’nın Elçilerin İşleri 28:30-31 ayetlerinde bahsettiği iki yıllık sürecin sonunda Pavlus’un serbest bırakıldığını var sayarsak, doğudaki ve Girit’teki hizmetini 62-64 yılları arasında gerçekleştirmiştir. Pavlus muhtemelen Nero’nun zulmü sırasında yeniden tutuklanmış ve bundan kısa bir süre sonra 64-65 yıllarında idam edilmiştir.
Yorum Ekle