Kilise ve Kilise Tarihi Teoloji & Doktrin

Endüljanslar Mesih’in Lütfunun Tekliğine Karşıdır!

Roma Piskoposu Leo, Filistinlilere, bu saygısızlığın karşısında olduğunu çok net yazmaktadır: “Birçok azizin ölümü RAB’bin gözünde değerli [Mez. 116:15] olsa bile, hiç de masum olmayan insanların öldürülmesi dünyayı yatıştırmaktadır. Taç, doğrulara verilmemiştir, onu kendileri almışlardır; imanlılar, dayanıklılıklarıyla doğruluk armağanları değil, sabır örnekleri olmuşlardır. Elbette herkes ölür, ölümüyle başkasının borcunu ödemez, çünkü tek bir Mesih vardır. Hepimiz O’nda çarmıha gerildik, öldük, gömüldük ve dirildik.” Bu düşünce hatırlanmaya değer olduğu için, başka bir yerde de tekrarlamaktadır.[1] Elbette bu imansız dogmayı yıkmak için daha net bir şey gerekmez. Augustinus’un, aynı hükmü açıklaması daha az yerinde değildir: “Biz, kardeş olarak birbirimiz için ölsek bile, hiçbir şehidin kanı günahların bağışlanması için dökülmez. Mesih, bizim için bunu yapmıştır ve biz O’nu taklit edelim diye değil, sevinelim diye bunu bize bahşetmiştir.” Aynı düşünce başka bir yerde de karşımıza çıkar: “Tanrı’nın tek Oğlu’nun, Kendisiyle beraber bizi de Tanrı’nın oğulları yapabilmek için İnsanoğlu olması gibi, layık olmadığımız lütfa, iyiliği hak etmeden O’nun sayesinde ulaşalım diye, kötülüğü hak etmeden bizim adımıza ceza görmüştür.”[2]

Elbette öğretilerine korkunç saygısızlıklar ve sövgülerle yamasalar bile, bu diğerlerinden daha çok hayrete düşüren bir sövgüdür. Bunların kendi hükümleri olup olmadığını kabul etsinler: Şehitler, ölümleriyle Tanrı’ya çok şey vermişler ve ihtiyaçlarından daha fazlasını hak etmişlerdi ve şehitlerin, başkalarına oluk gibi akıtacak çok fazla liyakati vardı. Bu nedenle, bu büyük iyilik gereksiz olmasın diye, onların kanlarını Mesih’in kanına karıştırırlar; günahların bağışlanması ve kefareti için, kilisenin hazinesi bu iki kandan ortaya çıkar. Pavlus’un, “Mesih’in, kendi bedeni, yani kilise uğruna çektiği sıkıntılardan eksik kalanları kendi bedenimde tamamlıyorum” [Kol. 1:24] ifadesi bu anlamda anlaşılmalıdır.

Bu Mesih’e sadece bir ad bırakmaktan, O’nu, gövdeden güçlükle ayırt edilebilen sıradan başka bir azizcik haline getirmekten başka nedir? Sadece O, vaaz edilmeyi hak etmiştir; sadece O’ndan yola çıkılır; sadece O’nun adı anılır; günahların bağışlanması, ceza çekme ve kefaret söz konusu olduğunda sadece O’na bakılır. Ancak onların düşüncelerini dinleyelim. Şehitlerin kanı meyve vermeden dökülmesin diye, bunun, kilisenin ortak yararına olduğu kabul edilsin. Öyle mi? Ölümleriyle Tanrı’yı yüceltmelerinin yararı yok muydu? Kanlarıyla Tanrı’nın gerçeğine tanıklık etmelerinin? Daha iyi bir yaşam isteyerek bu yaşamı küçümsediklerine tanıklık etmelerinin? Kararlılıklarıyla kilisenin imanını güçlendirmelerinin ama kilisenin düşmanlarının inatçılığını kırmalarının? Ama sadece Mesih yatıştırıyorsa, sadece O bizim günahlarımız uğruna öldüyse, sadece O bizim fidyemiz olarak sunulduysa şehitler başka hiçbir meyve kabul etmezler. Bununla beraber, Petrus ve Pavlus, yataklarında ölmüş olsalardı zafer tacını alacaklardı, diyorlar. Ancak onlar ölünceye kadar gayret gösterdikleri için, sunularının bereketsiz ve meyvesiz kalması Tanrı’nın adaletiyle bağdaşmazdı. Sanki Tanrı, armağanlarının ölçüsüne göre, kullarının yüceliğini nasıl artıracağını bilmiyor. Ama zafer, mücadele gayretiyle tutuşturulduğunda genelde kilise, yeterince yarar sağlıyor.

Kutsal Yazı’ya ters düşen kanıtların çürütülmesi

Pavlus’un, Mesih’in çektiği sıkıntılardan eksik kalanları kendi bedeninde tamamladığını söylediği ayeti [Kol. 1:24] nasıl da kötü niyetle çarpıtıyorlar. Pavlus, kurtarma işinin, kefaretin ya da ceza çekmenin eksikliğinden ya da tamamlanmasından değil, Mesih’in üyelerinin -yani bütün imanlıların- bedenlerinde yaşadıkça çekmeleri gereken sıkıntılardan söz etmektedir. Bu nedenle Pavlus, Mesih’in çektiği sıkıntıların devam ettiğini söylüyor: O, Kendi başına ilk ve son kez çektiği sıkıntıları her gün üyelerinde çekmektedir. Mesih bizi bu onurla farklı kılmaktadır. Bizim sıkıntılarımızı Kendi sıkıntıları saymakta ve benimsemektedir. Pavlus, “kilise uğruna” diye eklediğinde, kilisenin kurtuluşunu, barışmasını ya da kefaretini değil, inşasını ve gelişmesini kast etmektedir. Başka bir yerde söylediği gibi: Seçilmişler, Mesih İsa’daki kurtuluşu alabilsinler diye, onların uğruna her şeye katlanmaktadır [2Ti. 2:10]. Korintoslulara da, her ne sıkıntı çekerse çeksin, onları teselli edip kurtarmak için katlandığını yazmıştır [2Ko. 1:6].

Kurtuluş için değil, “Mesih’in müjdesini vaaz etmek için, kendisine verilen görev uyarınca” [Kol. 1:25, mealen, Krş. Rom. 15:19] kilisenin hizmetkârı olduğunu ekleyerek, neden böyle davrandığını hemen açıklamaktadır.

Ne var ki, karşıtlarım yine de başka bir yorumcu isterlerse Augustinus’u dinlesinler: “Mesih’in çektiği sıkıntıları” der, “baş olarak sadece Mesih, bütün bir beden olarak da Mesih’le kilise çekmiştir. Sonuçta, üye olarak Pavlus, ‘Mesih’in sıkıntılarında eksik olanı ben, bedenimde tamamlıyorum’ demektedir. O zaman, -bunu duyan her kimseniz- Mesih’in üyelerindenseniz, Mesih’in üyeleri olmayanlardan çektiğiniz sıkıntılar, Mesih’in sıkıntılarından eksik kalanlardır.”Ama başka bir yerde elçilerin kilise uğruna ne amaçla sıkıntı çektiklerini açıklamaktadır: “Benim için Mesih, size açılan kapıdır [Krş. Yu. 10:7], bu kapı O’nun kanıyla hazırlanmıştır, çünkü siz Mesih’in koyunlarısınız, Benim ödemediğim ama benim vaaz ettiğim bedelinizi bilin.” Sonra şunları eklemektedir: “O yaşamını verdiği gibi, biz de esenliği inşa etmek ve imanı güçlendirmek için kardeşlerimizin uğruna yaşamımızı vermeliyiz.”1 0 Bunlar, Augustinus’un sözleri. Pavlus’un, doğrulukla tamamıyla dolu olma, kurtuluş ve yaşam konusunda Mesih’in sıkıntılarının eksik kaldığını düşündüğü ya da buna bir şey eklemek istediği görüşü uzak olsun. Pavlus, Mesih’in lütfunun zenginliğini çok cömertçe döktüğünü, bunun, günahın bütün gücünü fazlasıyla aştığını açıkça ve görkemle vaaz etmektedir [Krş. 5:15]. Petrus’un etkili bir biçimde tanıklık ettiği gibi [Krş. Elç. 15:11], bütün kutsallar yaşamlarının ya da ölümlerinin liyakatiyle değil, sadece bununla kurtulmuşlardır. Öyleyse, bir kutsalın değerliliğini Tanrı’nın merhametinden başka bir yere dayandıran biri, Tanrı’yı ve Meshedilmiş’ini hor görmektedir. Böyle canavarca yanlışlar ortaya çıkarıldığında tek tek yenildiğinde, bunları anlamak hâlâ güçmüş gibi neden burada daha çok oyalanayım?

Endüljanslar, Mesih’in Lütfunun tekliğine ve kapsamlı etkinliğine karşıdır

Rab’bin, müjdedeki sözüyle yayılmasını istediği lütfunu kurşunun ve parşömenin içine kapamayı -bu iğrençliklere göz yumsun diye- papaya kim öğretti? Açıkçası ya Tanrı’nın müjdesi ya da endüljanslar yanlış olmalı. Pavlus, Mesih’in ayrım gözetmeden bize, her göksel yararının bolluğuyla, bütün liyakatiyle, bütün doğruluğu, bilgeliği ve lütfuyla, müjdede sunulduğuna tanıklık etmektedir. Uzlaşma mesajının, Mesih’in elçileri olarak davranabilsinler diye hizmetlilere emanet edildiğini, adeta Mesih’in onların aracılığıyla çağırdığını belirtir [2Ko. 5:18-21]. “Size yalvarıyoruz, Tanrı’yla barışın. Günahı bilmeyen O, bizim uğrumuza günah haline getirildi. Öyle ki, O’nun sayesinde Tanrı’nın doğruluğu olalım” [2Ko. 5:20-21]. İmanlılar Mesih’le bu paydaşlığın[3] değerini bilirler. Aynı elçinin tanıklık ettiği üzere, bu, keyfini çıkaralım diye bize sunulan müjdede yazmaktadır. Öte yandan endüljanslar, papanın ambarından bir nebze bile lütuf getirmez. Lütfu kurşuna, parşömene ve belirli bir yere bağlarlar -ve onu Tanrı’nın Sözü’nden koparırlar!

Biri bunun kökenini sorarsa, papazların tövbe edenlere emrettikleri kefaretler, eskisinden daha çok, herkesin dayanamayacağı kadar ağırlaştırıldığında, papazın verdiği cezanın altında ölçülemeyecek kadar ezildiklerini hisseden tövbekârların, huzuru kilisede aramış olmaları bu kötüye kullanmaya yol açmış gibidir. Bu insanların günahlarının bağışlanmasına “endüljans” denmiştir. Ama kefaretler Tanrı’ya yöneltildiğinde ve bunların, insanların, Tanrı’nın yargısının kefareti diye ödeyecekleri tazminatlar olduğu söylendiğinde, aynı zamanda, bu endüljansları bizi hak ettiğimiz cezadan kurtaracak kefaret çarelerine de dönüştürmüşlerdir.[4] Hiçbir mazeretlerinin olmadığından söz ettiğimiz bu sövgüleri büyük bir utanmazlıkla uydurmuşlardır.


[1] Leo I, Letters cxxiv. 4; clxv. 5 (MPL 54. 1064 vd; çev. NPNF 2 ser. XII. 107); clxv. 5 (MPL 54. 1163); Leo I, Sermons lxv. 3 (MPL 54. 359 vd.)

[2] Augustine, John’s Gospel lxxxiv. 2 (MPL 35. 1847; çev. NPNF VII. 350); Against Two Letters ofthe Pelasgians IV. iv. 6 (MPL 44. 613; çev. NPNF V. 419).

[3] koıvrnvia.

[4] Luther, Disputatio pro declaratione virtutis indulgenitiarum, positio 33 (Werke WA I. 235).

John CALVIN

Bu yazıda geçen konular: