İnancımız

Hristiyan Yaşamı Sözde Değil, Özde Olmalıdır

Hristiyan yaşamı dilde değil, yüreğin en derinlerindeki meseledir. Kendine “Hristiyan” denmesini isteyen ama Mesih’in adından ve işaretinden başka hiçbir şeyi olmayanların azarlanacağı yer burasıdır. Ama O’nun kutsal adıyla nasıl da utanmazca övünüyorlar? Aslında Mesih’i doğru anlamayı müjdedeki sözden algılamış olanların dışında, bunun Mesih’le hiçbir ilgisi yoktur. Yine de elçi, aldatıcı tutkularla yozlaşan eski insanı çıkarmadan, Mesih’i giymek gerektiğinin öğretilmediği herkesin O’nu doğru tanımadığını söylemektedir [Ef. 4:22-23, 24]. Böylece bu arada müjdeden her ne kadar bilgiçlikle ve akıcılıkla dem vururlarsa vursunlar, Mesih’i bildiklerini yalan yanlış ve adaletsizce de öne sürdükleri kanıtlanmaktadır. Bu, sözde değildir, bir yaşam öğretisidir. Başka bilim dalları gibi, anlayarak ve ezberleyerek öğrenilmez. Cana bütünüyle sahip olduğunda kavranır. Yüreğin en derinlerindeki sevgide kendine yaşayacak ve kalacak bir yer bulur. Bu durumda, ya Tanrı’yı hor görerek olmadıkları bir şeyle övünmekten vazgeçsinler ya da öğretmenleri Mesih’e layık olmayan öğrenciler olduklarını göstersinler. İlk sırayı, içinde dinimizin yer aldığı öğretişe verdik, çünkü kuruluşumuz bununla başlıyor. Ancak bu, yüreğimize girmeli, gündelik yaşamımıza geçmeli ve bizim için semeresiz olmasın diye bizi dönüştürebilmelidir. Filozoflar, haklı olarak, sanatın yaşamın gözdesi olması gerektiğini kabul ettiklerinde, onu karmaşık bir sohbete dönüştüren gruplara öfke duyarlar, yüzleri kızararak onlardan uzaklaşırlar.[1] Kutsal Yazı’nın yeterliliği yüreğin en derinindeki sevgiye nüfuz ettiğinde, canda yerini aldığında ve insanı, filozofların soğuk teşviklerinden yüzlerce kez daha derinden etkilediğinde, müjdeyi, dillerinin ucunda yuvarlamaktan hoşlanan bu işe yaramaz Stoacılardan tiksinmemiz için çok daha geçerli nedenlerimiz vardır!

Hristiyan yaşamında kusur ve gayret
Hristiyan’ın ahlak yaşamının müjdeden başka bir şey solumadığında ısrar etmiyorum. Bu, istenmelidir ve bu amaç doğrultusunda gayret etmeliyiz. Ama müjdenin yetkinliğine henüz ulaşmamış birini Hristiyan olarak kabul etmeyeyim diye, bu yetkinliği çok kesinkes istemeyeceğim. Bu durumda herkes kiliseden dışlanmış olur, çünkü uzaklaştırılmaları haksızlık olacak kişiler bu doğrultuda biraz ilerleme kaydederlerken, bundan çok fazla uzaklaşmamış kimse de yoktur.

Öyleyse ne? Samimiyetle yöneldiğimiz bu hedef gözümüzün önüne koyulsun. Uğrunda gayret ve mücadele ettiğimiz bu amaç belirlensin. Tanrı’nın Sözü’nde size emrettiklerinin bir bölümünü üstlenip, bir bölümünü de kendi kararınıza göre atlayacak tarzda olguları Tanrı’yla bölüşmek yasaya uygun değildir. Öncelikle Tanrı, Kendisine tapmanın asıl bölümü olarak dürüstlüğü her yerde emretmektedir [Yar. 17:1; Mez. 41:12; vb]. Bu sözüyle, aldatıcı bir yüreğin tam tersine, ikiyüzlülükten ve sahtecilikten uzak olan, samimi ve yalın bir düşünceyi kast etmektedir. Sanki doğru yaşamın ruhsallıkla başladığı söyleniyor gibidir. Burada kutsallığın ve doğruluğun geliştirilmesi için, zihnin en derinlerindeki duygu yapmacıksız olarak Tanrı’ya adanmıştır.

Ne var ki, bedenin bu dünyasal hapishanesinde hiç kimsenin istekle devam etmek için yeterli gücü yoktur. Çok sayıda insanı zayıflık o kadar aşağıya çeker ki, çok azı sendeleyerek, topallayarak hatta yerde sürünerek ilerleme kaydeder. Her birimiz kendi cılız kapasitemiz ölçüsünde ilerleyelim ve başladığımız yolculuğu sürdürelim. Hiç kimse, ilerleme kaydetmeyecek kadar talihsizliğe uğramayacak, az da olsa her gün ilerleyecektir. Bu nedenle, Rab’bin yolunda ara vermeden ilerleyebilelim diye, böyle davranmaktan vazgeçmeyelim. Başarımızın azlığından umutsuzluğa kapılmayalım: Elde edilen, istenilen kadar olmayabilse bile, bugün dünü geride bıraktığında çaba kaybolup gitmeyecektir. Sadece samimi bir yalınlıkla işaretimize bakalım ve amacımıza ulaşmak isteyelim; kendimizi safça göklere çıkararak, kötü işlerimize mazeretler bularak değil, sürekli çaba göstererek bu amaca doğru gayret edelim; iyiliğe ulaşıncaya kadar iyilikte kendimizi geçebilelim. Aslında bütün yaşam boyunca aradığımız ve peşinden koştuğumuz budur. Ama bedenin zayıflığını bir kenara bıraktıktan ve O’nunla tamamıyla paydaş olduktan sonra bunu elde edeceğiz.

John CALVIN


[1] Seneca, Moral Epistles cviii. 23; xlviii. 4. 12 (LCL Seneca III. 244; I. 316 vd., 320 vd.).

Bu yazıda geçen konular:

Yorum Ekle

Yorum yazmak için tıklayın