İnancımız Teoloji & Doktrin

Hristiyan Yaşamının Güdüleri

Dediğimiz gibi, yeniden doğuşun amacı, imanlıların yaşamında Tanrı’nın doğruluğuyla itaat arasındaki uyumu ve anlaşmayı ortaya koymak ve böylece oğulluğa alındıklarını onaylamaktır [Gal. 4:5; Krş. 2Pe. 1:10]. Tanrı’nın yasası, O’nun bizdeki suretinin eski haline gelebildiği bir yeniliği kapsamaktadır. Ancak yavaşlığımızdan ötürü çok sayıda teşvike ve yardıma ihtiyaç olduğu için, yürekten tövbe edenler, bu gayretlerinde yanılgıya düşmesinler diye, Kutsal Yazı’nın çeşitli ayetlerini bir yaşam tarzı örneği[1] olarak bir araya getirmenin yararı olacaktır.

Şimdi bir Hristiyan’ın, yaşamını nasıl düzenleyeceğini ortaya koyarken, farklı ve çok yönlü bir konuya girdiğimin bilincindeyim. Bunun genişliği, bütün ayrıntılarıyla ele alsaydım kocaman bir kitap tutardı. Gördüğümüz gibi, eski ilahiyatçılar teşvikleri tek bir erdem diye yazarken, birçok ayrıntıya girmişlerdir. Yine de hiçbir kelimeyi boşa harcamamışlardır. Bir insan, konuşmasıyla birine erdem salık vermeye başladığında, malzemenin bolluğu onu öylesine dolu bir tarza yönlendirir ki, bundan uzun uzadıya söz etmezse konuyu doğru düzgün ele alamaz. Ancak burada bir yaşam talimatı geliştirmek istemiyorum. Bireysel erdemleri uzun uzadıya tanımlama ve teşvik konusunun dışına çıkma noktasına kadar gitme niyetindeyim. Bunlar başkalarının yazılarında, özellikle de babaların vaazlarında bulunabilir. Tanrı’ya bağlı insana doğru bir biçimde düzenlenmiş bir yaşamı nasıl sürdürebileceğini göstermek ve görevlerini belirleyeceği bazı evrensel kuralları kısaca ortaya koymak -benim için çok yeterli olacaktır. Belki belagat yapmaya fırsatım olacak ya da benim uygun olmadığım görevleri başkalarına havale edebilirim. Yaratılışım gereği kısa ve öz konuşmayı severim; çok konuşmak isteseydim belki de bu, başarılı olmayacaktı. Ancak daha geniş bir öğretiş biçiminin oldukça kabul görmesine rağmen, yine de ben, bunu üstlenmekle ender olarak ilgilenirim. Üstelik bu çalışmanın planı öğretinin basit bir özetini olabildiğince kısa vermemizi gerektiriyor.

Filozofların bireysel görevleri ve bir grup erdemi ortaya koyarlarken, doğruluğun ve onurluluğun sınırlarını belirlemeleri gibi, Kutsal Yazı’nın da bu konuda kendine özgü bir düzeni yok değildir ama bütün filozoflarınkinden çok daha kesin olan güzellerin güzeli bir antlaşmaya sadık kalır. Tek fark, filozoflar tutkulu insanlar oldukları için, ince zekâlarının hünerini göstermek üzere, düzeni olağanüstü netlikte açıklamaya gayretle didinmişlerdir. Ancak Tanrı’nın Ruhu, yapmacıksız öğrettiği için, sistemli bir plana sıkıca ya da sürekli yapışmamıştır; yine de bir yere kural koyduğunda, bizim bunu ihmal etmememiz gerektiğini yeterince ima etmektedir.

Hristiyan yaşamının güdüleri
Sözünü ettiğimiz Kutsal Yazı’daki bu talimatın iki yanı vardır. Birincisi, yaratılışımız gereği, aksi takdirde hiç yatkın olmadığımız doğruluk sevgisinin yüreklerimize aşılanabilmesi ve yerleşebilmesidir; ikincisi, doğruluk çabamızın etrafında boşuna dolaşmamıza izin vermemek için kural koyulmasıdır.

Kutsal Yazı’da doğruluğun övülmesinin çok sayıda ve olağanüstü nedeni vardır. Daha önce birçok yerde belirttiklerimiz bunların sadece birkaçı değildi. Burada diğerlerine de kısaca değineceğiz. Tanrı’mız kutsal olduğu için biz de kutsal olalım diye, doğruluk, Kutsal Yazı’daki uyarılardan daha iyi hangi temellerin üzerinde yükselebilir [Lev. 19:2; 1Pe. 1:15­16]? Aslında yolunu kaybetmiş koyunlar gibi dağılıp dünyanın labirentinde[2] savrulsak da, Tanrı, Kendisine katılalım diye bizi yine Kendisi’yle bir araya getirmiştir. Tanrı’yla birlikteliğimizden söz edildiğini duyduğumuzda, bu bağın kutsallık bağı olması gerektiğini, kendi kutsallığımızın erdemi sayesinde O’nunla paydaş olmadığımızı hatırlamalıyız! Tersine, önce O’na öyle bağlanmalıyız ki, O’nun kutsallığıyla aşılanarak, çağrılarını izleyebilelim. Ne var ki, kötülüklerle ve murdarlıklarla hiçbir paydaşlığımızın olmaması, O’nun yüceliğinin özel bir niteliği olduğu için, Kutsal Yazı, Tanrı’ya, bizi çağırdığında yanıt vereceksek, çağrılışımızın her zaman dikkat etmemiz gereken amacının bu olduğunu öğretmektedir [Yşa. 35.8, vb]. Ömür boyunca kendimize kötülüğün ve dünyadaki kirliliğin içinde debelenme izni verirsek, içine gömüldüğümüz bu kötülükten ve kirlilikten kurtulma amacımız nedir? Üstelik aynı zamanda Kutsal Yazı, Rab’bin halkı sayılmamız için, kutsal Yeruşalim kentinde oturmamız gerektiği yolunda bizi uyarmaktadır [Krş. Mez. 116:19; 122:2-9]. Bu kenti Kendisine adadığı için, burada yaşayanların kendi pislikleriyle ona saygısızlık etmeleri yasaya uygun değildir. Şu duyuruların nedeni budur: Kusur işlemeden ve doğruluğun peşinden koşarak gidenler için Tanrı’nın Buluşma Çadırı’nda bir yer olacaktır [Mez. 15:1; Krş. Mez. 24:3-4]. O’nun oturduğu kutsal mekânın ağzına kadar pislikle dolmuş bir ahıra benzemesi hiç uygun değildir.

Hristiyan’ın yaşamında Tanrı ‘nın işinin en büyük güdüsü, Mesih, ‘in kişiliği ve kurtarma işi olur
Kutsal Yazı, bizi çok daha etkin bir biçimde uyandırmak için, Baba Tanrı’nın, bizi Mesih’te Kendisiyle barıştırırken [Krş. 2Kor. 5: 18], uyumlu olalım diye, bize O’nun benzerliğinin damgasını vurduğunu [Krş. İbr. 1:3] belirtmektedir. Şimdi ahlak felsefesinin sadece felsefecilerin arasında gereğince ve sistemli bir biçimde ortaya atıldığını düşünenler, felsefecilerin arasında bana çok daha yetkin bir görev bulsunlar. Onlar bizi özellikle erdemli olmaya teşvik etmek isterlerken, sadece doğaya uygun yaşamamızı duyuruyorlar.[3] Ancak Kutsal Yazı, teşvikini gerçek bir pınardan almaktadır. Sadece yaşamımızı, bağlı olduğu Tanrı’ya, yazarına ait saymamızı emretmez; ama gerçek kökenimizi ve yaratılıştaki durumumuzu bozduğumuzu öğrettikten sonra, sayesinde Tanrı’nın inayetine döndüğümüz Mesih’in gözümüzün önüne bir örnek diye koyulduğunu da eklemektedir. Yaşamımızda biz, bu örneği açığa vurmalıyız. Bundan daha etkili başka ne isteyebilirsiniz? Yok, bunun dışında ne isteyebilirsiniz? Rab, bizi tek bir koşulda oğulluğa almıştır: Yaşamımızda, oğulluğa alınmamızın bağı olan Mesih açıkça görülmelidir. Bu durumda, kendimizi doğruluğa vermezsek, kendimizi doğruluğa adamazsak, Yaratan’ımıza sadece günahkârca bir vefasızlıkla isyan etmeyiz, Kurtarıcımızı da inkâr ederiz.

Kutsal Yazı, Tanrı’nın bütün yararlarını bize sayar. Bunlarda ve kurtuluşumuzun tek tek her bölümünde bir teşvik fırsatı bulur. Tanrı, Baba’mız olduğunu açıkladığından bu yana, karşılığında, O’nun oğulları olduğumuzu göstermediysek, O’na karşı nankörlüğümüzü kanıtlamış olmalıyız [Mal. 1;6; Ef. 5:1; 1Yu. 3:1]. Mesih, kanıyla yıkayarak bizi arındırdığından ve bu arınmayı vaftizle bahşettiğinden bu yana, kendimizi yeniden kirletmemiz uygun olmayacaktır [Ef. 5:26; İbr. 10:10; 1Ko. 6:11; 1Pe. 1:15-19]. Bizi Kendi bedenine aşıladığından bu yana, O’nun üyeleri olan bizler bir lekeyle ya da hatayla kirlenmemeye özellikle dikkat etmeliyiz [Ef. 5:23-33; 1Ko. 6:15; Yu. 15:3-6]. Başımız olan Mesih’in göğe yükselmesinden bu yana, dünyasal şeyleri sevmeyi bir yana bırakarak, göğü bütün içtenliğimizle istememiz gerekmektedir [Kol. 3:1 vdd.]. Kutsal Ruh’un bizi Tanrı’nın tapınakları olarak atamasından bu yana, Tanrı’nın yüceliğinin bizim aracılığımızla parıldamasına dikkat etmeli ve günahın kiriyle kirleneceğimiz hiçbir şeyi yapmaya kalkışmamalıyız [1Ko. 3:16; 2Ko. 6:16]. Hem canlarımızın hem de bedenlerimizin gökte bozulmaması ve solmayan taç önceden belirlendiğinden [1Pe. 5:4] bu yana, Rab’bin Günü’ne kadar bunları bozulmadan pak durumda tutmaya cesurca gayret etmeliyiz [1Se.5:23; Krş. Flp.1:10]. Bunların, insanın yaşamını üzerine inşa edeceği en hayırlı temeller olduğunu söylüyorum. Bunların benzerleri, erdemi överken insanın doğal saygınlığının üzerine aslı çıkmayan filozoflarda boşuna aranır.

John CALVIN


[1] “Rationem vitae formandae ”

[2] “Per mundi labyrinthum”

[3] Cicero, On Duties III. iii. 13 (LCL basımı, s. 280 vd.); De finibus II. Xi. 34; III. vii. 26; IV. Xv. 41 (LCL basımı, s. 120 vd., 245 vd., 344 vdd.); Seneca, On the Happy Life viii. 2 (LCL Seneca, Moral Essays II. 116 vd.): “Mutlu yaşamak doğaya uygun yaşamaktır.”

Bu yazıda geçen konular: