Teoloji & Doktrin

İnsan Zorunlu Olduğu İçin Günah İşler Ama Zorlanarak Değil

İrade, kendisini bağlayan günaha tutsaklığı nedeniyle iyiye yönelmek için kıpırdayamaz. Bunu yapmak için pek az çaba gösterir. Çünkü bu tür bir hareket Tanrı’ya dönüşün başlangıcıdır. Kutsal Yazı’da bu, tümüyle Tanrı’nın lütfuna atfedilmektedir. Yeremya, Tanrı’nın isteği onun Kendisine dönmesiyse RAB’be kendisini döndürmesi için dua etmiştir [Yer. 31:18]. Aynı bölümde peygamber, inanan halkın ruhsal kurtuluşunu anlatarak, onlardan, “kendilerinden güçlü olanın elinden özgür kılınanlar” [ 11. a.] diye söz etmektedir. Kuşkusuz bununla, RAB’bin yüzüstü bıraktığı günahlının, sıkıca prangalara bağladığı sürece şeytanın boyunduruğu altında yaşadığını söylemek istemektedir. Yine de irade, günaha hazır ve günahı çabuklaştıran eğilimini çok isteyerek sürdürür. İnsan kendini bu zorunluluğa bıraktığında, iradeden değil, sağlıklı iradeden yoksundur. Bernard’ın hepimizin içinde istek olduğu ama iyiliği istemenin kazanç, kötülüğü isteminin kayıp olduğunu öğretmesi yersiz değildir. Basitçe, istek insandan gelir; kötülüğü istemek bozuk bir doğadan, iyiliği istemek lütuftan gelmektedir.

Özgürlükten yoksun iradenin zorunlu olarak kötülüğe itildiğini ya da yöneldiğini söylediğimde buna sert bir söz diye bakılması tuhaftır, çünkü kutsalların yararlanacağı tutarsız ya da yabancı olan bir yanı yoktur. Ama bu, zorunlu olmakla zorlanmak arasındaki farkı bilmeyenlere itici gelir.1 1 Birinin onlara sorduğunu düşünün: Tanrı zorunlu olduğu için mi iyidir? İblis zorunlu olduğu için mi kötüdür? Ne yanıt verecekler? Tanrı’nın iyiliği tanrısallığına o kadar çok bağlıdır ki, iyi olmaya Tanrı olmaktan daha çok zorunlu değildir. Ama iblis düştüğünde iyilikten pay almaktan o kadar kopmuştur ki, kötülükten başka bir şey yapamaz. Ama bir küfürbazın küçümseyerek, Tanrı’nın iyi olduğu için pek övülmeyi hak etmediğini, bunu korumakla yükümlü olduğunu söylediğini düşünün.[1] Şu, ona hazır bir cevap olmayacak mı? Tanrı’nın kötülük yapamaması şiddetli bir itici güçten değil, sınırsız iyiliğinden gelmektedir. Tanrı’nın iyilik yapma zorunluluğu O’nun iyilik yapmak için özgür iradesini engellemiyorsa; sadece kötülük yapabilen iblis kendi iradesiyle günah işliyorsa – insanın, günah işleme zorunluluğuna boyun eğdiği için, daha az isteyerek günah işlediğini kim söyleyecek? Augustinus bu zorunluluktan her yerde söz etmektedir; hatta Caelestius ona haksız yere karşı çıktığında bunu şu sözlerle onaylamakta tereddüt etmemektedir: ” İnsan özgür olarak günah işler ama ceza olarak ardından gelen bozulma, özgürlüğü zorunluluğa dönüştürür.” Ve bu konudan her ne zaman söz etse günaha kölelikten bu tarzda söz etmekte tereddüt etmez.

Bu ayrımın asıl konusu, insanın, Düşüş’le bozulmuş olduğundan, istemeyerek ya da zorlandığı için değil, isteyerek günah işlediğidir. İnsan zorlandığı için değil, yüreğinin en ateşli eğilimiyle; dışarıdan gelen bir zorlamayla değil, kendi tutkusunun teşvikiyle günah işler. Yine de doğası o kadar ahlak dışıdır ki, sadece kötülüğe itilir ya da yönelir. Ne var ki, bu doğruysa insanın günah işleme zorunluluğuna elbette boyun eğdiği açıkça ifade edilmektedir.[2]

Augustinus’la aynı görüşte olan Bernard şöyle yazıyor: “Bütün canlı varlıkların arasında sadece insan özgürdür; yine de günah müdahale ettiği için, doğadan değil, iradesinden gelen bir tür şiddete maruz kalmaktadır. Bu durumda bile içsel özgürlüğünden yoksun değildir. Çünkü gönüllülük özgürlüktür de.” Biraz sonra şöyle demektedir: “Günahla daha da kötüye giden irade kendisi için tuhaf ve aşağılık bir zorunluluk yaratmaktadır. Zorunluluğun iradeden kaynaklanması ne irade için mazerettir, ne de iradenin yoldan çıkması zorunluluğu dışlar. Bu zorunluluk bir bakıma gönüllüdür.” Daha sonra gönüllü köleliğin boyunduruğundan başka bir boyunduruğun bize baskı yapmadığını söylüyor. Bu durumda kölelik açısından zavallıyız ve irade açısından da bağışlanmaz durumdayız, çünkü irade özgürken kendisini günahın kölesi yapmaktadır. Yine de Bernard şu sonuca varıyor: “Can, tuhaf ve kötü bir biçimde, gönüllü ve yanlış bir özgürlüğün zorunluluğu altında aynı zamanda hem köle hem de özgürdür: zorunluluk nedeniyle köledir; irade nedeniyle özgürdür. Özgür olduğu için suçlu ve suçlu olduğu için de köle olması birden tuhaf ve daha acıklı gelir. Sonuçta, özgür olduğu için köledir.” Tabii ki, okurlarım yeni bir şey ortaya atmadığımı kabul edecekler. Bu, Tanrı’ya bağlı herkesin kabul ettiği, Augustinus’un eski bir öğretişi. Neredeyse bin yıl sonra hala manastırların dehlizlerinde devam ettiriliyor. Ama Lombard zorunlulukla zorlanmayı birbirinden ayırmayı bilmediği için, çok tehlikeli bir hataya fırsat veriyor.


[1]

Calvin bu düşüncesi için Pighius’e şiddetle karşı çıkmaktadır. Albert Pighius, Roma’da VI. Adrian’a ve daha sonraki papalara hizmet eden Louvain’li bir bilgindi. Çok sayıda Reform karşıtı kitap yayını yapmıştır. Calvin’in tezi, onun De libero hominis arbitrio et divina gratia sına (Köln, 1542) cevaptır.

23 Reinhold Niebuhr, insanın “kaçınılmaz” ama “sorumlu” olarak günah işlediği görüşünde bu ayırımı benzer şekilde ama farklı bir terminolojiyle yapmaktadır. The Nature and Destiny of Man, ilk dizi, s. 251-264.

John CALVIN

Bu yazıda geçen konular: