Teoloji & Doktrin

İnsanın İradesi Günaha Köledir ve Sadece Lütufla Özgür Kılınabilir

İsa diyor ki, “Bedenden doğan bedendir”. Buradaki “beden” ile anlatılmak istenen “insan doğası”dır. Pavlus, benliğe dayanan düşüncenin ölüm getirdiğini çünkü Tanrı’ya karşı olduğunu söyler (Romalılar 8:67). Tanrı’nın yasasına boyune eğmez, eğemez de. Doğal benliğe dayanan düşünce tüm gücüyle Tanrı’ya karşı savaşır. Eğer beden buysa, sadece ölüme layıktır.

Rab’bin sözleri daha da devam etmektedir. Yeniden doğmamız gerektiğini söyler. Ve bu “yeniden doğuş” sadece insanın duygularının ve bedensel arzularının yenilenmesi değil ama aynı zamanda canının da yenilenmesi anlamına gelir. Bu da, Efesliler 4:2223’te gösterilmektedir: “Buna göre, önceki yaşayışınıza ait olup aldatıcı tutkularla yozlaşan eski yaradılışı üzerinizden sıyırıp atın. Düşüncede ve ruhta yenilenin”. Kötü tutkular sadece kötü arzulardan kaynaklanmaz, düşünceden de kaynaklanırlar.

İnsan düşünüşünün her nasılsa doğal olarak iyi olduğu yanılgısına da düşmemeliyiz. Yeremya bunu, şu sözleriyle vurgulamaktadır: “Yürek her şeyden ziyade aldatıcıdır, ve çok çürüktür”. Pavlus, aynı kavramı peygamberlerin kitaplarında bulmaktadır: “Doğru olan kimse yok, bir kişi bile yoktur. Anlayan kimse yok, Tanrı’yı arayan kimse yok. Hepsi yoldan saptılar, birlikte yararsız oldular. İyilik eden yok, bir kişi bile yoktu” (Romalılar 3:1012).

Pavlus, açıkça göstermiş ve belirtmiştir ki, kendilerinde doğruluk bulunmayan sadece kötü insanlar değildir. Mesih’ten başka hiçkimse O’nun gözünde doğru değildir. Herhangi bir kişinin hayatında sadece bir kaç kötülük bulunsa bile, gerçek iyiliği hiçbir zaman kendi içimizde bulamayacağız.

İtiraf ediyorum ki, hayatları boyunca iyilik yapmaya çalışan insanlar olmuştur. İyilik yapmadaki sürekli çabaları, kendilerindeki bir dereceye kadar bulunan saflığın kanıtı olmuştur. Bu gibi kişiler, insan doğasının tamamıyla çürümüş ve bozulmuş olmadığını düşünmemize sebep olurlar. Rab, bu kişilerde, bozulmuş doğanın daha da kötüleşmesini engellemiş, bunu kısıtlamıştır. Bu gibi özellikler, insan doğasına yabancı özelliklerdir. Bunlar, Tanrı’dan gelen iyiliklerdir. Ancak, doğruluğun en önemli öğesi bu kişilerde yine bulunmamaktadır çünkü insanın ilk amacı Tanrı’nın görkemini yüceltmek ve yaymaktır.

İnsanın iradesi günah yüzünden öylesine bağlanmıştır ki, iyi olana doğru ilerleyemediği gibi, ona sıkıca bağlanması çok daha güçtür. İnsanın iradesi günaha köledir. Eğer Tanrı’ya doğru tek bir adım atmışsak, bu tamamıyla O’nun lütfu sayesindedir. Yeremya şöyle diyor, “beni döndür ki, döneyim” (Yeremya 31:18). Ancak, insanın halen bir iradesi vardır. İnsanoğlu günaha düştüğünde günaha hizmet etme gerekliliği altına girmiştir. İradesi ondan geri alınmamıştır, ancak hastalıklı duruma gelmiştir. İrade, insanoğlunun yapısının bir parçasıdır. Kötü olanı yapma arzusu bozulmuş doğasına aittir. İyi olanı yapma arzusu ise Tanrı’nın lütfuyla verilir.

İnsanoğlu özgürlüğünü kaybetmiştir ve bunun getirisi (bu kayıbın beraberinde getirdiği sonuçların gereği) olarak kötülük yapmak zorundadır. Buna bir örnek verelim. Hepimiz, Tanrı’nın doğasından ötürü iyi olması gerektiği konusunda hemfikiriz. Aynı şekilde insan, (paragrafın başındaki sebepten ötürü) günah işleme gerekliliği altında olsa da, günah işlemek zorunluluğu altında değildir. İnsanlar, isteyerek günah işlerler. Kişinin aklının, günaha istekle dönmesinin sebebi, vahşice buna zorlanması değil, onu kendisi arzuladığı içindir.

Sadece lütuf, insan doğasının bozulmuşluğunu iyileştirebilir. İçimizde çalışan Tanrı lütfu, doğruluğun ardından gitmemiz için içimizde arzu ve istek uyandırır.Bu lütuf, sona dek dayanabilmemiz için güçlenerek, varlığını sürdürmeye devam eder. Pavlus şöyle yazıyor: “Sizde iyi bir işe başlamış olan Tanrı’nın bunu, Mesih İsa’nın gününe dek bitireceğine güvenim vardır” (Filipililer 1:6). Tanrı, irademizi değiştirir. O, yalnızca zayıf düşmüş bir iradeye yardım etmekle kalmaz. Kutsal Kitab’a göre insan iradesi öyle değersizdir ki, Tanrı tarafından mutlaka değiştirilmek zorundadır: “ve size yeni yürek vereceğim ve içinize yeni ruh koyacağım, ve taş yüreği bedeninizden çıkaracağım ve size et yürek vereceğim. Ve Ruhumu içinize koyacağım, ve sizi kanunlarımda yürüteceğim ve hükümlerimi tutacaksınız ve yapacaksınız” (Hezekiel 26,27). İnsan iradesi yok edilmemiştir ama kötüden iyiye değiştirilerek yenilenmektedir. “Çünkü kendisini hoşnut eden şeyi hem istemeniz, hemde yapmanız için sizde etkin olan Tanrı’dır” (Filipililer 2:13).

İnsan iradesi yalnızca Tanrı’nın gücüyle değiştirildikten sonra, Tanrı içimizde çalışmaya devam eder. İyi olanı yapmakta hala hiçbir payımız yoktur ancak bizim aracılığımızla çalışması için O’na dayanmamız gereklidir. İnsanın iradesindeki iyi ve doğru olan herşeyi Tanrı, kendisine bağlamaktadır. “ve bütün günler benden korksunlar diye, … kendilerine tek yürek ve tek yol vereceğim; ve onlara iyilik etmek için onların ardından dönmeyeceğim diye, kendileriyle ebedi ahit keseceğim; ve benden ayrılmasınlar diye yüreklerine korkumu koyacağım”.

Hem Davut hem de Süleyman, kendilerini iyiliğe yönlendirmesi için Tanrı’ya muhtaç olduklarını farketmişlerdi. “ta ki, bütün kendi yollarında yürümek için, ve atalarımıza emrettiği emirlerini, ve kanunlarını ve hükümlerini tutmak için yüreklerimizi kendisine meylettirsin” (1. Krallar 8:58). Davut ise Tanrı’ya şöyle yakarır, “Ey Tanrı, temiz bir yürek yarat, yeniden kararlı bir ruh var et içimde” (Mezmur 51:10). Saflığın yalnızca Tanrı’dan gelebileceğini anlamıştı.

Mesih, bizlere bu gerçeği daha kesin olarak belirtmiştir: “Bende kalın, ben de sizde kalayım. Çubuk asmada kalmazsa kendiliğinden meyve veremez. Bunun gibi siz de bende kalmazsanız meyve veremezsiniz” (Yuhanna 15:4). Mesih’in buradan çıkardığı sonuç, bu sözleri kadar kesindir: “Bensiz hiçbir şey yapamazsınız” (Yuhanna 15:4).

Pavlus şöyle yazmıştı: “Çünkü kendisini hoşnut eden şeyi hem istemeniz, hemde yapmanız için sizde etkin olan Tanrı’dır” (Filipililer 2:13). Bir iyi işin yapılmasının ilk sebebi, onu yapmak için gereken istek, arzu ve iradedir. İkincisi ise onu başarmak için gereken çabadır. İyi olanı hem istemek, hem de yapmak için bizlerde etkin olan Tanrı’dır. İçimizdeki arzuyu ya da eylemi kendimize bağladığımız her anda Tanrı’nın hakkını çalmış oluruz. Tanrı başlar, ve Tanrı bitirir.

İman etme (değiştirilme, ya da dönüştürülme) konusuyla ilgili olarak, Tanrı insana itaat etmesi ya da etmemesi için bir seçim vermemektedir. Yenilenmiş bir irade, insanın bunu istemeyi seçtiğinden değil, Tanrı’nın seçimiyle verilir. Rab, Ruhu aracılığıyla yüreklerimizi yönlendirir, büker, düzenler ve kendi krallığında olduğu gibi onun üzerinde hükmeder.

Tanrı’nın lütufunu kabul etmenin ya da geri çevirmenin insana bağlı olmadığı kanıtlandığına göre, bu gerçekten başka bir gerçek doğar. Kişi, Tanrı onu seçtikten sonra, İnanlı hayatında sona dek dayanacaktır. Bu dayanma, insan çabalarının ödülü değil, Tanrı’nın armağanıdır.

Lütuf, insanın iradesini ortadan kaldırarak değil, ama onu kötü bir iradeden iyi bir iradeye dönüştürdükten sonra, Tanrı’ya kalpten itaat edebilmesi için ona yardım ederek içimizde işler. Lütuf tüm insanlara verilmemiştir. Onu alanlar ise, iyi işlerinin ödülü olarak değil, ancak Tanrı’nın karşılıksız iyiliğinden ötürü almışlardır. İnsanın iradesi, özgürlüğü aracılığıyla lütfu kazanmaz. Lütuf aracılığıyla özgürlük kazanır.

John Calvin, Kutsal Kitap Hristiyanlığı

Bu yazıda geçen konular: