Teoloji & Doktrin

İnsanın Tanrı’yı Bilmesi, Tanrı’nın İşidir

Göksel Baba’mızın, yenileyen Ruhu’yla [Krş. Tit. 3:4-6] seçilmişlerine bahşettiği her şeyden -tartışma götürmeyecek bir gerçek- doğamızın yoksun olduğuna inansaydık, burada kuşku duyma fırsatımız olmazdı! Peygambere göre, imanlı halk şöyle demektedir: “Çünkü yaşam kaynağı sensin, senin ışığınla aydınlanırız” [Mez. 39:9]. Elçi, “Kutsal Ruh’un aracılığı olmaksızın kimse ‘İsa Rab’dir’ diyemez” dediğinde aynı şekilde tanıklık etmektedir [1Ko. 12:3]. Vaftizci Yahya, öğrencilerinin şaşkınlığını görünce, “İnsan kendisine gökten verilmedikçe hiçbir şey alamaz” diye haykırmıştır [Yu. 3:27]. Onun “armağan”dan, doğanın sıradan bir bağışını değil, özel bir aydınlanmayı anladığı, kendisinden yararlanmayan öğrencilerine Mesih’i övdüğü aynı sözlerle şikâyet etmesinden bellidir. “Rab, Ruhu aracılığıyla anlayış vermezse benim sözlerimin Tanrısal konuları insanların zihnine aşılama gücü olmadığını görüyorum” der. Musa bile unutkanlıkları için halkı azarlarken, aynı zamanda da Tanrı’nın sırları konusunda hiç kimsenin O armağan etmezse bilge olamayacağını belirtiyor. “Büyük denemeleri, belirtileri, o büyük ve şaşılası işleri gözlerinizle gördünüz. Ne var ki, RAB bugüne dek size kavrayan yürek, gören göz, duyan kulak vermedi” diyor [Yas. 29:3-4] Tanrı’nın işlerini düşünme tarzımızda “taş” olduğumuzu söylediyse daha fazla ne diyebilirdi? Bu nedenle RAB, eşsiz bir lütufta bulunarak, peygamber aracılığıyla İsrailoğullarına, Kendisinin RAB olduğunu anlayacak bir yürek vermeyi vaat ediyor. Kuşkusuz bu, Tanrı aydınlattığı sürece insan zihninin ruhsal bir bilge olacağı anlamına geliyor.

Mesih, “Beni gönderen Baba bir kimseyi bana çekmedikçe, o kimse bana gelemez” [Yu. 6:44] dediğinde bunu Kendi sözleriyle daha net onaylamıştır. Neden? O, Baba’nın yüceliğinin tüm görkemiyle açıklandığı [Krş. İbr. 1:3] yaşayan görünümü değil mi [Krş. 1:15]? Tanrı’yı tanıma kapasitemizi Mesih, görünümü açıkça önümüzde sergilendiğinde bile görecek gözümüz olduğunu kabul etmemekten daha iyi açıklayamazdı. Neden? Mesih, Baba’sının insanlardan istediğini açıklamak için yeryüzüne inmedi mi [Krş. Yu. 1:18]? Görevini bağlılıkla yerine getirmedi mi? Böyle olduğu apaçıktır. Ruh, içimizdeki öğretmen olarak zihnimize yol göstermezse O’nu vaaz etmekle hiçbir şey başarılmaz. Ancak O’nu işiten ve Baba’nın öğrettiği insanlar O’na gelir. Bu nasıl bir işitme, nasıl bir öğretmedir? Tabii ki, Ruh’un harika ve eşsiz gücüyle, duyalım diye kulaklarımızı ve anlayalım diye yüreklerimizi geliştirdiğinde. Mesih, bunun yeni bir şey olmadığını belirtmek için Yeşaya’nın peygamberliğinden alıntı yapmaktadır. Kilisenin yenilenmesini vaat ettiğinde sadece kurtulmak için bir araya gelecek olanlar [Yşa. 54:7] Tanrı’nın öğrencileri olacaktır [Yu. 6:45; Yşa. 54:13]. Şayet Tanrı seçilmişleriyle ilgili özel sözler söylüyorsa, dinsizlerin ve kutsallıktan yoksun olanların da paylaşabileceği türde açıklama yapmadığı bellidir.

Bu durumda bize Tanrı’nın Krallığı’nın yolunun sadece, O’nun Kutsal Ruhu’yla aydınlanarak zihni yenilenen kişiye açık olduğunu anlamak kalıyor. Yine de Pavlus bu tartışmaya açıkça girerek hepsinden daha çok anlaşılır şekilde konuşuyor [1Ko. 1:18 vdd]. İnsan aklının aptallığına ve boşluğuna hüküm vererek, sonunda da sıfıra indirgedikten sonra [Krş. 1Ko. 1:13 vdd] şu sonuca varıyor: “Doğal kişi, Tanrı’nın Ruhu’yla ilgili gerçekleri kabul etmez. Çünkü bunlar ona saçma gelir, ruhça değerlendirildikleri için bunları anlayamaz” [1Ko. 2:14]. Pavlus, kime “doğal” diyor? Doğanın ışığına bağlı olan adama. Ben, onun, Tanrı’nın ruhsal sırlarından hiçbir şey anlamadığını söylüyorum. Neden böyledir? Tembelliğinden ötürü bunları ihmal ettiği için mi? Hayır, çaba gösterse bile, bunlar “ruhça değerlendirildikleri için” hiçbir şey yapamaz. Bu ne demektir? Bu sırlar insanın kavrayışından daha derinlere saklandığı için, sadece Ruh açıklığında göz önüne serilir. Tanrı’nın Ruhu bunları aydınlatmadığında aptalca oldukları düşünülür. Yine de daha önce Pavlus, gözün, kulağın ve zihnin kapasitesini “Tanrı’nın kendisini sevenler için hazırladıklarının” üzerine çıkarmıştır [1Ko. 2:9]. Aslında insanın bilgeliğini zihnin Tanrı’yı görmesini engelleyen bir örtüye benzetir. Öyleyse ne? Elçi, “Tanrı dünya bilgeliğinin saçma olduğunu göstermedi mi?” diye duyurur [1Ko. 1:20]. Bunu, insanın Tanrı’yı ve Göklerdeki Krallığın sırlarının iç yüzünü anlayabildiği keskin anlayışına mı bağlayacağız? Böyle bir delilik uzak olsun!

John CALVIN

Bu yazıda geçen konular: