Bu durumda Tanrı gerçeği, bütün ölümlülerin, bilgeliğin ikinci bölümünün kendini tanımayı kapsadığına dair vardıkları ortak kararla aynı görüştedir; ama bu bilgiyi nasıl kazandığımız konusunda büyük bir görüş ayrılığı vardır. Dünyanın kararına göre, insan kendini çok iyi tanımaktadır. Anlayışına ve dürüstlüğüne güvendiğinde cesur olur ve erdemli işler yapmaya yönelir. Kötülüklere savaş açarak bütün gayretiyle yetkin ve saygın olmak için çaba gösterir. Ama Tanrısal yargının standartlarına göre kendini bütün boyutlarıyla ele alıp irdeleyen biri, özgüveninde sevinilecek hiçbir yan göremez. Kendini ne kadar çok irdelerse o kadar karamsar olur. Sonunda bütün bu güvenceden yoksun kalıncaya kadar hatasız bir yaşam sürdürmesi için kendisine hiçbir şey kalmaz.
Yine de Tanrı, atamız Âdem’e bağışladığı, doğruluğumuz ve iyiliğimiz için içimizde gerçek bir gayreti harekete geçirmesi gereken ilk soyluluğumuzu bize unutturmayacaktır. Ölümsüzlüğümüzü düşünmeye ve Tanrı’nın Krallığını çok arzu etmeye hazır olmadan, ilk durumumuzu ya da ne amaçla yaratıldığımızı düşünemeyiz. Ne var ki, içimizdeki gururu teşvik etmekten çok uzak olan bu bilgi cesaretimizi kırar ve bizi alçakgönüllülüğe iter. Bu ilk nedir? Düştüğümüz yerdir. Yaratılışımızın amacı nedir? Tümüyle yabancılaştığımız şeydir. Öyle ki, acınası payımızdan bıkıp feryat ederiz ve kaybettiğimiz bu değere feryat edip ah ederiz.[1] Ama insanın kendisinde, sevinmesine neden olacak hiçbir şey görmemesi gerektiğini söylediğimizde, kendisine gurur vereceğine güveneceği hiçbir şeyinin olmadığını söylemek istiyoruz.
Bu nedenle, insanın kendisi hakkında edinmesi gereken bilgiyi dilerseniz ikiye ayıralım. Birincisi, ne amaçla yaratıldığını ve kendisine hiç de bayağı olmayan armağanlar verildiğini göz önünde tutmalıdır.[2] Bu bilgi onu Tanrı’ya ibadet etmesi ve gelecekteki yaşamı düşünmesi için harekete geçirir. İkincisi, yeteneklerini -ya da daha çok yeteneksizliklerini- tartmalıdır. Bu eksikliğini algıladığında büyük bir şaşkınlıkla güçsüz düşer, deyim yerindeyse sıfıra indirgenir. İlk düşüncesi onu, görevinin doğasını, ikincisi de bunu yerine getirme yeteneğinin boyutunu öğrenmeye iter. Bunu, öğretişin sıralamasının gerektirdiği şekilde tartışacağız.
[1] Pannier, burada Calvin’in özgür olmayan irade öğretişinin dinamizmini açıkladığını belirtiyor: Ahlak zayıflığımızla birlikte yaratılış amacımızı anladığımızda Tanrı’nın gücünü ve kurtuluşunu aramaya yöneliriz. (Pannier, Institution I. 311, s. 84’deki dn. a).
[2] Krş. I. xv. 1-4
John CALVIN
Yorum Ekle