Kilise ve Kilise Tarihi

Kilise Nedir? Kilisenin Tanımlanması

Westminster İnanç Açıklaması, Bölüm XXV: Kilise
I. Gözle görülmeyen katolik ya da evrensel kilise, Baş olan Mesih altında geçmişte, şu an ve gelecekte bir olmak üzere toplanan tüm seçilmişlerden oluşur. Kilise her şeyi dolduranın doluluğu; O’nun eşi ve bedenidir.

II. Gözle görülen kilise de, müjdenin altında katolik ve evrenseldir (fakat daha önceden yasa altında olduğu gibi tek bir ulusa kısıtlı değildir) ve tüm dünya çapındaki gerçek dini benimsemiş olanlardan ve onların çocuklarından oluşur: Ve Rab İsa Mesih’in egemenliğidir; Tanrı’nın evi ve ailesidir, öyle ki bunun dışında kurtuluş olanaksızdır… Ayrıca Belçika İnanç Açıklaması 27-29 bölümlerine bakınız.

Kilise Öğretisi

Kilise öğretisine bakarken; karşımıza çıkan önemli so­rulardan bir tanesi şudur: Kilise Hristiyanlar için gerçekten gerekli midir? Bu soruyu sormamızın nedeni, artık günümüz dünyasında bütün dikkat, bireysellik üzerinedir. Ve toplumda önem kazanan şeyler: Benim arzularım, benim amaçlarım ve benim tatmin olmamdır. Ne acıdır ki tüm bunlar, biz Hristiyanların yaşamlarında da görülmeye başlıyor. Bizler de şöyle düşünmeye başlıyoruz: “Benim Hristiyanlık yaşamımda önemli olan şey, benim İsa ile olan yürüyüşüm, benim itaatim, benim kutsallaşmam… benim…, benim…, benim…” Belki bunlarda görünürde yanlış bir şey yok. Ama bu öğretide kilise çok önemli olduğundan; gerçekten biz de bu öğretiyi kolayca göz ardı edebiliyoruz. Kolayca şunu diye­biliriz:

Kilise yalnızca önem açısından benim için ikinci sırayı alır. Ya da. “Kilise benim için önemlidir. Çünkü Hıristiyan yaşantımı sürdürmede bana yardım eder.” Fakat Kutsal Yazılara baktığımızda, kilisenin Hristiyanlar için yalnızca önemli değil; ama gerekli olduğunu görürüz. Ve kilise Tan- rı’nın kurtarış planında çok merkezi bir yeri işgal eder. Kutsal Yazılara dikkatlice göz attığımızda; Tanrı’nın ilk önce bireyleri değil, halkını kurtardığını fark edebilir; aynı zaman­da da kilisenin bizlerin tanıklığında çok önemli bir yer tuttu­ğunu da görebiliriz.

Bu yüzden dersimiz aracılığıyla kilisenin ne kadar önemli olduğunu kavramamız oldukça hayati bir konudur. Amacım bu dersin sonunda sorumluluklarımızın neler olduğunu sadece bireysel olarak değil; kilise olarak da daha iyi anlayabilmektir.

KİLİSE NEDİR?

Kilisenin Tanımlanması
Kilise, Rab’bin Antlaşması aracılığıyla Kendisine top­ladıklarının oluşturduğu bedendir. Onların arasında yaşamak ve Kutsal Ruh’u aracılığıyla Mesih’in ebedi bereketlerine ortak olmalarını sağlamak için onları toplar. Önce bu tanımın ilk cümlesini inceleyelim:

Kilise, Rab’bin Antlaşması aracılığıyla Kendisine topladıklarının oluşturduğu bedendir.
Matta 16:13-18 İsa, Filipus Sezariyesi bölgesine geldiğinde öğrencilerine şunu sordu: “Halk, İnsanoğlu’nun kim olduğunu söylüyor?” Öğrencileri şu karşılığı verdiler: “Kimi Vaftizci Yahya, kimi İlyas, kimi de Yeremya ya da peygamberlerden biridir diyor.”  İsa onlara, “Siz ne dersiniz” dedi, “Sizce ben kimim?” Simun Petrus, “Sen, yaşayan Tanrı’nın Oğlu Mesih’sin” yanıtını verdi. İsa ona, “Ne mutlu sana, Yunus oğlu Simun!” dedi. “Bu sırrı sana açan insan değil, göklerdeki Babam’dır. Ben de sana şunu söyleyeyim, sen Petrus’sun ve ben kilisemi bu kayanın üzerine kuracağım. Ölüler diyarının kapıları ona karşı direnemeyecek.

Bu bölümde anlatılan şey, İsa’yı hizmeti boyunca birçok kişinin takip etmekte olduğuydu. Ve tüm bu kişiler, İsa’nın kim olduğunu merak ediyorlardı. Öğrencilerinin, Kendisinin kim olduğunu anlamalarını sağlamak için ilk önce halkın ne düşündüğünü sordu. Daha sonra aynı soruyu öğrencilerinin kendisine yöneltti. 16.ayette Petrus’un, İsa’nın takipçisi olarak şöyle dediğini görüyoruz: “Sen, yaşayan Tanrı’nın Oğlu Mesih ‘sin.”

Ve bunu takip eden bölüm, belki de en önemli olabilecek kısım. Ki bu da İsa’nın verdiği cevaptır: “Evet cevabın doğru. İşte senin verdiğin bu cevapta açıklanan inanç üzerinde ben kilisemi kuracağım.” diyor. Aslında burada kelimeler üzerinde bir oyun bulunmaktadır. Burayı dikkatle incelememiz gerekiyor. İsa: “Sen Petrus’sun” diyor. Bunun Yunanca karşılığı “Petros”tur. Ve İsa diyor ki: “Bu kaya[1] üzerine Ben kilisemi kuracağım.” İsa’nın “Kilisemi bu kayanın üzerine kuracağım” ifadesi ile anlatmak istediği şey, aslında Petrus’un vermiş olduğu iman ikrarı üzerine kilisesini kuracağıdır. Burada bina etme işini kimin yaptığına dikkat etmek gerekir. İsa 18. ayette diyor ki: “Ben kilisemi kuracağım.” Yani İsa şunu söylüyor: “İnsanları Kendi etrafında toplayan, Tanrı’nın Kendi Oğlu olacaktır.”

Bundan çıkarılacak ilk anlam, bina etme işini yapanlar bizler değiliz. Kilisesini toplayan ve bina eden; İsa Mesih’in Kendisidir. Bunu 17. ayette de görebiliyoruz. Yine Petrus’un İsa Mesih hakkındaki algılayışı, Kendi gücünden kaynak­lanmıyor. Burada Grekçe’de tam olarak kullanılan kelime şudur: “Bunu sana açan kan ve can değildir.” İsa bu keli­melerle gerçeği, Petrus’un kendi fiziksel varlığındaki hiçbir şeyin ona bunu açıklamadığını söylemek istiyordu.

Bunun sebebinin Tanrı’nın Petrus’un hayatına girmiş ve bu iman ikrarını yapması için, içinde etkin olmasından kaynaklandığını söylüyor. Tabii ki bu paragraf bizleri, kilise olarak nasıl olgunlaşmamız gerektiği konusunda bazı sonuç­lara götürmektedir. Bizler büyümeyi arzularız. Fakat kadın­ları, erkekleri, çocukları İsa Mesih’e çağırarak; bu büyümeyi, olgunlaşmayı sağlayan Tanrı’nın Kendisidir. Her şeyden önemlisi bizler büyümek ve olgunlaşmak için Tanrı’nın gücü ile dua etmeyi öğreniriz. Bu büyümenin, olgunlaşmanın İsa Mesih’ten kaynaklandığı gerçeğine dikkat edin! İsa 18. ayette “Ölümün kendisi bile kilisenin ilerleyişini durduramaya­caktır” diyor. İsa, Kendisine çektiği kişileri aynı zamanda ölümden de kurtaracaktır.

İşte bu bölümde Yeni Antlaşma’da “kilise” kelimesi, ilk defa karşımıza çıkıyor. Grekçe’de bu kelime “Eklesia” dır. Bunun ne anlama geldiğini anlamamız oldukça önemlidir. “Eklesia” kelimesinin orijinal anlamı: “Vatandaşların bir araya gelmesi, bir kurul ya da bir toplantı oluşturması”dır. Eski Grek dünyasında şöyle bir uygulama vardı: Önce şehrin caddelerinde dolaşılarak bir anons yapılırdı. Ve bütün halkın toplanması istenirdi. Öyle ki şehrin başkanı yeni çıkan yasaları bu şekilde halka duyururdu. İşte bu gerçek, İsa Mesih’in bu kelimeyi kullandığında; ne demek istediğini anlamamıza yardımcı oluyor.

Anlaşılması gereken bir başka nokta da; İsa Mesih’in bu kelimeyi kullanarak, Eski Antlaşma’da İsrail hakkında bahsedilen bir anlamı alması ve buraya uygulamasıdır. İ.Ö. 2. ve 1. yy.’da Grekçe konuşulan yerlerde Yahudiler çok önemli bir şey yaptılar. Eski Antlaşma’yı Grekçeye çevirdiler. Yine burada İsrail’i tanımlamak için kullanılan kelime “Eklesia” kelimesiydi.

Tesniye 9:7 “Tanrınız RAB’bi çölde nasıl kızdırdığınızı anımsayın, hiç unutmayın. Mısır’dan çıktığınız günden buraya varıncaya dek, RAB’be sürekli karşı geldiniz. 8 Horev Dağı’nda RAB’bi öyle kızdırdınız ki, sizi yok edecek kadar öfkelendi. 9 Daha önce taş levhaları – RAB’bin sizinle yaptığı antlaşmanın levhalarını- almak için dağa çıkmıştım; orada kırk gün, kırk gece kaldım. Ne yedim, ne içtim. 10 RAB Tanrı parmağıyla yazmış olduğu iki taş levhayı bana verdi. Bu levhalar, dağda toplandığınız gün RAB’bin ateşin içinden size bildirdiği bütün buyrukları içermekteydi.

10. ayette: “Toplantı gününde” diye geçen ifade, Septuiginta çevirisinde “sizin Eklesia’nızın gününde” olarak çevrilmişti. Peki Tanrı’nın bu On Emri verdiği gün. hangi gündü? Bu gün, halkını toplayarak bir Antlaşma içersine girmek istediği gündü. Bu gün, Sina Dağında ahit kesmek için toplanılan bir gündü.

Çıkış 19:1 İsrailliler Mısır’dan çıktıktan tam üç ay sonra Sina Çölü’ne vardılar. 2 Refidim’den yola çıkıp Sina Çölü’ne girdiler. Orada, Sina Dağı’nın karşısında konakladılar. 3 Musa Tanrı’nın huzuruna çıktı. RAB dağdan kendisine seslendi: «Yakup soyuna, İsrail halkına şöyle diyeceksin: 4 Mısırlılar’a ne yaptığımı, sizi nasıl kartal kanatları üzerinde taşıyarak yanıma getirdiğimi gördünüz. 5 Şimdi sözümü dikkatle dinler, antlaşmama uyarsanız, bütün uluslar içinde öz halkım olursunuz. Çünkü yeryüzünün tümü benimdir. 6 Siz benim için kâhinler krallığı, kutsal ulus olacaksınız. İsrailliler’e böyle söyleyeceksin.»

Tanrı halkını, onlarla bir Antlaşma yapmak için Sina Dağına getiriyor. Bunu 4. ayette çok açık bir şekilde görüyoruz: “…Sizi Kendime getirdim” diyor. Bunu takip eden şey de; On Emir armağanıdır. Bu Antlaşma, On Emir halinde geliyor. Ve On Emir aracılığıyla, bu Antlaşma’ya itaat ediliyor. Aynı zamanda burada Tanrı’nın gücünün, görkeminin de açıklanışı ile karşılaşıyoruz.

Çıkış 20:18 Halk gök gürlemelerini, boru sesini duyup şimşekleri ve dağın başındaki dumanı görünce korkudan titremeye başladı. Uzakta durarak 19 Musa’ya, «Bizimle sen konuş, dinleyelim» dediler, «Ama Tanrı konuşmasın, yoksa ölürüz.»

Tesniye 18:16 Horev’de toplandığınız gün Tanrınız RAB’den şunu dilemiştiniz: Bir daha ne Tanrımız RAB’bin sesini duyalım, ne de o büyük ateşi görelim, yoksa ölürüz.’ Yani burada Musa’nın “Toplantı gününde” diye nite­lendirdiği şey; Tanrı’nın “Eklesia”sıdır. Musa’nın burada anlatmak istediği şeyi, halk ne zaman söylüyor? Tanrı’nın onlarla Antlaşmaya girdiği günde…

Genel olarak karşımıza çıkan şey şudur: Tanrı’nın bir Antlaşma içersine girerek; halkını Kendisine toplaması, yani “Eklesia” olayı, İsa’nın Yeni Antlaşma’da yine bu kelimeyi kullanırken aklında tuttuğu bir olaydı. Yani Eski Antlaşma’da Tanrı, halkını toplamıştı. İsa da Yeni Antlaşma’da “Eklesia” kelimesini kullanarak; kendi halkını toplamak için geldiğini söylüyor. Bu yüzden İsa: “Kilisemi, Eklesiamı kuracağım” demekle; Eski Antlaşma’da başlamış olan bu olayı tamamlayacağını ve İsrail’in bir devamını oluşturacağını söylüyor.

Tüm bunlardan çıkarılan şey şudur: Bizler Tanrı Oğlu tarafından, Tanrı’ya tapınmak ve hizmet etmek için toplanmış Tanrı halkından daha az birşey değilizdir. Eski Antlaşma’da Tanrı’nın Antlaşma aracılığıyla halkını toplamasında dikkate değer olan şey; O’nun bizlerle nasıl ilgilendiğini görmektir. Yani Tanrı’nın Antlaşma aracılığıyla halkını Kendine top­laması ve çekmesi; kilisenin ne olduğu konusunda merkezi bir işlevdir. Aslında İsa Mesih’in dirilişinden bu yana, top­lama işlemi de O’nun en önemli işlerinden bir tanesi ol­muştur. Diriliş ve Pentekost gününden bu yana İsa Mesih, halkını Kendisine çekmektedir. Yuhanna 12:32 Ben yerden yukarı kaldırıldığım zaman bütün insanları kendime çekeceğim.

Mesih ölümüyle, Baba tarafından Kendisine verilen herkesi O’nun ile bir Antlaşma içine sokmuştu. Ve dirilişten bu yana İsa, Tanrı’ya ait olan herkesi Kendisine çekmeye başladı. İşte bu yüzden bizler her Pazar günü toplanırız. Bizler Pazar sabahları, Tanrı’ya çekilmiş halkı olarak kim olduğumuzu somut bir şekilde göstermek için toplanırız. Bizleri Kendisine tapınmak için çeken RABBE tapınmak için toplanırız. Aslında bizler Pazar sabahları kiliseye RABBİ davet etmek için değil; tam tersine bizlerin Kendi etrafında toplanmamızı buyurduğu için kilisede toplanırız. Ve bu toplanma olayı da Mesih gelinceye kadar, tüm tarih boyunca sürecektir.

Sizce sonsuzluk zamanında ne olacak? Tüm halklardan olan insanlar sonsuzluk boyunca Tanrı’ya övgüler söylemek için, o tahtın etrafında toplanacaklar. Kısacası toparlamak gerekirse kilise; Tanrı’nın toplanmış halkıdır. Peki Tanrı neden halkını topluyor? Şimdi yukardaki kilise tanımının yapıldığı cümlenin ikinci bölümüne bakalım:

Kilise, onların arasında yaşamak için Rab’bin Kendisinde topladığı topluluktur.
Eski Antlaşma’da Tanrı zaten onların arasında yaşamak için halkını bir Antlaşma ile Kendisine bağlamıştı. Bunu da Çıkış Kitabı’nın gelişiminde çok açıkça görebiliyoruz. Tanrı, halkı ile bir Antlaşma içersine girebilmek için onları Kendine topluyordu. Daha sonra onlara Yasa’sını ve toplanma çadırının ölçülerini belirten bilgileri verdi. Ve bu toplanma çadırının nasıl olması gerektiğine dair olan verdiği bilgilerin amacı da şuydu: “Ben onların arasında yaşayacağım.” Tanrı, Kendi halkını topluyor. Öyle ki bu halk, çok değerli bir hazi­nesi olarak Kendisine ait olsun. Tanrı, halkını Kendisiyle bir­likte bir ilişki içersinde ve paydaşlıkta bulunabilsinler diye topluyor.

Tüm Eski Antlaşma boyunca da İsrail’in ana özelliği budur: Yani evrenin Tanrı’sı, halkının arasında yaşamaktadır. Tanrı’nın, bu halk arasındaki varlığı olmaksızın; Ant- laşma’nın hiçbir anlamı olmadığını görüyoruz.

Çıkış 33:12-17 Musa RAB’be şöyle dedi: “Bana, ‘Bu halka öncülük et’diyorsun, ama kimi benimle gön­dereceğini söylemedin. Bana, ‘Seni adınla tanıyorum, senden hoşnudum’ demiştin. 13 Eğer benden hoşnutsan, lütfen şimdi bana yollarını göster ki, seni daha iyi tanıyıp hoşnut etmeye devam edeyim. Unutma, bu ulus senin halkındır.” 14 RAB, “Varlığım sana eşlik edecek” diye yanıtladı, “Seni rahata kavuşturacağım.” 15 Musa, “Eğer varlığın bize eşlik etmeyecekse, bizi buradan çıkarma” dedi, 16 “Yoksa benden ve halkından hoşnut kaldığın nereden bilinecek? Bize eşlik etmenden, değil mi? Ancak o zaman benimle halkını yeryüzünün öteki halklarından ayırt edilebiliriz.” 17 RAB, “Söylediğin gibi yapacağım” dedi, “Çünkü senden hoşnut kaldım, adınla tanıyorum seni.”

Özellikle 15. ve 16. ayetlere dikkat edelim. Yani burada demek istediği şey şudur: Tanrı halkını, dünyadaki tüm uluslardan ayıran özellik; Tanrı’nın varlığının (Didarının) onların arasında olmasıdır. Eski Ahit’teki “Antlaşma” kav­ramı ilk anlamda; şeriat ya da çeşitli dinsel törenler, kurallar ya da Yasa’lar değil; Tanrı’nın, halkı arasındaki varlığıdır. Bu, bizim için de geçerlidir. Aslında Hristiyan yaşantımız ve kilise ilk olarak; neyi, nasıl yapmamız gerektiği konusundaki kurallar değildir. Hristiyan yaşantısı ve kilise; herşeyden önemlisi ve herşeyin üzerinde bir kuraldan önce, bizlerin arasında bulunan Mesih’in varlığının, bizlerin içinde olması ve Kendisini bizlere açıklamasından ibarettir.

2.Korintliler 6:14-7:1 ayetlerine bakalım:
6:14 İmansızlarla aynı boyunduruğa girmeyin. Çünkü doğrulukla fesadın ne ortaklığı, ışıkla karanlığın ne beraberliği olabilir? 15 Mesih ile Beliyal arasında ne sözbirliği, iman edenin iman etmeyenle ne paydaşlığı olabilir? 16 Tanrı’nın tapınağıyla putlar arasında ne anlaşma olabilir? Çünkü biz yaşayan Tanrı’nın tapı­nağıyız. Nitekim Tanrı şöyle diyor: “Aralarında otu­racağım, aralarında yürüyeceğim. Onların Tanrısı ola­cağım, onlar da benim halkım olacak.” 17 Bu nedenle, “İmansızların arasından çıkıp ayrılın” diyor Rab. “Murdar olana dokunmayın, ve ben sizi kabul edeceğim.” 18 Gücü her şeye yeten Rab diyor ki, “Size Baba olacağım, siz de oğullarım ve kızlarım olacaksınız.” 7:1 Sevgili kardeşler, bu vaatlere sahip olduğumuza göre, bedeni ve ruhu lekeleyen her şeyden kendimizi arındıralım; Tanrı korkusunda yaşayarak kutsallıkta yetkinleşelim.

Pavlus burada aslında çok etkili sözler söylüyor. Bizleri kutsal bir yaşantıya çağırarak şöyle diyor: “Murdar olana dokunmayın.” Peki bunu yapmamızı neden istiyor? Çünkü bizler, diri ve Kutsal olan Tanrı’nın tapınaklarıyız. 7:1 ayetinde ise diyor ki: “…bu vaatlere sahip olduğumuza göre …bunun yüzünden kendimizi arındıralım. ”

Kilise’nin varlığındaki en merkezi nokta, Tanrı’nın bizleri İsa Mesih Kişi’sinde Kendisine çekmesi ve bizleri Kendisinin içinde oturduğu tapınaklara dönüştürmesidir. Aslında bunun bizlere verdiği ayrıcalığı bir düşünün!… Bu ne kadar büyük bir ayrıcalık!

Tanrı sadece bizleri etrafına toplayıp: “Sizlerle yapılacak işlerim var.” demiyor. Ama bizlerle olan sürekli beraberliği ve lütfuyla bereketliyor, kutsuyor. Bunu yapan diri olan Tanrı’dır. Yani evreni yaratan Tanrı’dır. Tanrı, böylesine yüceliğine rağmen; kilisesi olarak, bizlerin içinde yaşıyor. Pavlus şöyle diyor: “Mesih gelmeden ve bizleri halkı olarak toplamadan önce, bu dünyada bizler umutsuz ve Tanrı’sızdık. Fakat İsa Mesih geldiği için, daha önceden halkı olmayan bizler artık; diri olan Tanrı’nın tapınakları olduk. Ve şimdi de Tanrı Kendisini bizler aracılığıyla dünyaya açıklamaktadır. Aslında bu muhteşem bir sorumluluk ve harika bir lütuftur. Tanrı’nın bizleri Kendi varlığıyla doldurduğunu söylemiştik. Bu varlıkla birlikte, beraberinde de birçok bereket gelir. Bu da bizleri 3. noktaya getiriyor:

Ve Kutsal Ruh aracılığıyla Mesih’in ebedi bereket­lerine ortak olmalarını sağlamak için Tanrı halkını toplar.
Mesih, yalnızca bizlerin arasında yaşamış olmak için değil; Kurtarıcımız ve ikinci Adem olarak bizlere, Kendisinin olan her şeyi vermek için geliyor. Efesliler 4:7-10 ayetlerine bakalım: Ama lütuf her birimize Mesih’in armağanı ölçüsünde bağışlandı. Bunun için Kutsal Yazı şöyle der: ‘Yükseğe çıktı ve tutsakları tutsak aldı. İnsanlara armağanlar verdi.’ Şimdi bu ‘çıktı’ sözcüğü, Mesih önce aşağılara, yeryüzüne indi demek değil de nedir? İnmiş olan ve her şeyi doldurmak üzere tüm göklerden çok yukarı çıkmış olan Kişi aynıdır. Altını çizmek istediğim nokta; dirilmiş olan Mesih’in tüm doluluğuyla, bizleri doldurmak için armağanlar vermesidir. Bunu bir başka şekilde söylemek gerekirse; tüm bu zenginlik ve bereketleri, Kendi lütfunun tanıkları ve kilisesi olarak; O’nun gibi olmamız için verir. Efesliler 4:15 Tersine, sevgiyle gerçeğe uyarak bedenin başı olan Mesih’e doğru her yönden büyüyeceğiz. 16 O’nun önderliğinde bütün beden, her eklemin yardımıyla kenetlenip kaynaşmış olarak her üyesinin düzenli işleyişiyle büyüyüp sevgide gelişiyor.

Pavlus’un burada ne demek istediğine bakalım: “Mesih’e doğru her yönden büyüyeceğiz.” Ve bizlere vereceği her şeyi alacağımızı belirtiyor. Aslında burada Pavlus’un dikkat çektiği şey şudur: Kutsal Ruh, İsa Mesih’in hayatındaki, ölümündeki ve dirilişinin kuvvetindeki her şeyi alarak; dün­yadaki bedeni olan kilise’ye uyarlar. Ve Kutsal Ruh bunu yaptıkça; kilise ve kilisenin her üyesi giderek, İsa Mesih’i tam bir şekilde yansıtmaya başlar.

Efesliler 1:20-23 ayetlerine bakalım: Bu kudret, Tanrı’nın, Mesih’i ölümden diriltirken ve göksel yerlerde sağında oturturken O’nda sergilediği üstün güçle aynı etkinliktedir. 21 Tanrı O’nu bütün yönetimlerin, hükümranlıkların, güç ve egemenliklerin, yalnız bu çağda değil, gelecek çağda da anılacak bütün adların çok üstüne çıkardı. 22 Her şeyi ayakları altına sererek O’na bağımlı kıldı. O’nu her şeyin üzerinde baş olmak üzere kiliseye verdi. 23 Kilise O’nun bedenidir, her yönden her şeyi dolduranın doluluğudur. İsa Mesih, her şeyin üzerinde bir “Yetki” konumuna yükseltilmiştir. Hizmetkar olan Kral, her şeyin üzerinde “Yetkisini” tekrar alıyor. Fakat Pavlus’un 22.ayette ne dedi­ğine dikkat edelim: Bunu kilise için (imanlılar topluluğu) yaptığını söylüyor. 23. ayette de şöyle diyor: “Kilise O’nun bedenidir, her yönden her şeyi dolduranın doluluğudur. ”

Bazı kilise çevrelerinde Kutsal Ruh’un doluluğundan ya da Kutsal Ruh’la dolu olmamız gerektiğinden bahsedildiğine çok sık rastlarız. Bu, doğru bir şeydir. Fakat bunun anlamı nedir? Bu ayetlere göre Kutsal Ruh’un görevi, bizleri Mesih’in doluluğu ile doldurmaktır. Çünkü bizler Mesih’in bedeniyiz. Kendimize değil; O’na aitiz. Mesih de Kutsal Ruh’u aracılığıyla sahip olduğu her şeyi bizlere verir.

Peki bu durumda kilisenin, Tanrı’nın topladığı bir halk olmasının getirdiği sonuçlar nelerdir? Tabii ki bu konuda birçok şey söyleyebiliriz. İlk olarak Mesih’teki zenginli­ğimizden bahsedebiliriz. Yani İsa Mesih Kendinin olan her şeyi, karşılıksız bir armağan olarak bizlere vermiştir. Eski Antlaşma’da Tanrı halkına bir “solucan” ya da “kurt” deniyor

(Yeşaya 41.14). Ama aynı zamanda Tanrı’nın, bu halkın ara­sında oturmak ve yaşamak için geldiği de söyleniyor. Tabii ki kendimizi bir solucan gibi düşünmek hoş bir şey değil… Fakat Kutsal Kitap bizlerin aslında böyle olduğunu belirtiyor.

Bizler değersiz olduğumuzu anlarsak; Tanrı’nın aramızdaki varlığının ne kadar müthiş bir lütuf olduğunu ve değerini de o zaman anlayabiliriz. Aynı zamanda kilisenin, Tanrı’nın topladığı bir halk olduğu gerçeği bizlere; kilisenin Tanrı merkezli olması gerektiği gerçeğini öğretir. Bizler kendimizi daha iyi hissetmek için kiliseye gitmeyiz. Bizler kiliseye diri ve Kutsal olan Tanrı “Gel” dediği için gideriz. Yüceltilmesi gereken Tanrı’nın Kendisidir.

Eğer kilise, her şeyin üzerinde Tanrı’nın topladığı bir topluluksa; beden olarak yaptığımız tapınış bizleri tanımlayan en merkezi kavramdır. Pazar sabahları gelip kilisede tapın­mamız; Hristiyanlar olarak bütün hafta yaptığımız birçok şeyden sadece bir tanesi değildir. Bu, bizlerin kim olduğu konusunda merkezi bir şeydir. Çünkü sonsuzluk boyunca Kuzu’nun etrafında O’nu övmek ve O’ndan zevk almak için toplanacağız. Esinleme bölümü “Sonsuzluğu” bir Düğün Şö­leni olarak tarif ediyor. Kuzu’nun etrafında, Kuzu’nun gelini olarak toplanacağımızı söylüyor. Aslında gerçek manada Pa­zar sabahları yapmış olduğumuz şey, tüm sonsuzluk boyunca yapacağımız aktivitenin bir ön hazırlığı gibidir. Sonsuzlukta ve sonsuzluk boyunca Tanrı’ya tapınacağız. Sonsuzluk geldi­ğinde, Tanrı’nın bizler içindeki varlığına sevineceğiz. Ve yine sonsuzluk boyunca O’nun Düğün Şölenine ortak ola­cağız. Bugün bile toplandığımızda yaptığımız şey budur.

Bizlerin Pazar sabahları toplanması, sonsuzluk boyunca bizlere verilecek olan bu bereketlerin tüm dünyaya göste­rilmesidir. Bununla kast ettiğim şey şudur: Hristiyan olmayan bir kişi, Pazar sabahı kiliseye girdiğinde; sonsuzluğun tadını bir parça da olsa görebilmelidir. Pazar sabahı kiliseye giren bir kişi, bir anlamda Tanrı’nın kurtuluşuna dokunabilmelidir. Pavlus’un 1.Korintliler 14:25’de söylemek istediği şey, aslında budur. Kilise tapınmasına gelen kişinin yüz üstü kapanıp; Tanrı’ya tapınması söylenmektedir. Ve bu kişi, bunun sonucunda: “Tanrı gerçekten aranızdadır” diyecektir. İşte, İsa Mesih’in toplanmış halkı olarak yaptığımız tapınma, dualarımız, “İsa Mesih bunu gerçekleştirmek için tapınmamızı kullansın!” şeklinde olmalıdır.


[1] Kaya: Grekçede “Petra”

Rev. Donald Cobb

Bu yazıda geçen konular: