Kilise ve Kilise Tarihi

Kilisenin Kutsal Kitap’a İlişkin Geçmişi

Size göre kilise ne zaman başladı? Hangi gün? a-) İsa Mesih’in günahlarımız için öldüğü Cuma gününde; b-) Diriliş Bayramının ilk Pazar gününde İsa Mesih ölümün gücünü kırdığında, c-) Pentekost Gününde, Kutsal Ruh’un kiliseye bir armağan olarak döküldüğü gün kilisenin başladığını söyleyebiliriz. Bunların her birinde bir miktar gerçek bulunmaktadır. Fakat Kutsal Yazılar bizleri, bunun daha da gerisine gitmeye zorlamaktadır. 1.Petrus 2:9-10 “Ama siz seçilmiş bir soy, Kral’ın ka­hinleri, kutsal bir ulus, Tanrı’nın öz halkısınız. Sizi ka­ranlıktan kendisinin şaşılacak ışığına çağıran Tanrı’nın erdemlerini ilan etmek için seçildiniz. Bir zamanlar halk değildiniz, ama şimdi Tanrı’nın halkısınız. Bir zamanlar merhamete erişmemiştiniz, oysa şimdi merhamete eriştiniz.”

Bu metinde Petrus, Yeni Antlaşma kilisesinden bahsediyor. Bu sözleri söylediği kişiler büyük bir olasılıkla da İsrail’li değildiler. Fakat bu ayetlerde kullandığı kelimeler, Eski Antlaşma’dan alınmadır. Eski Antlaşma’da bu ifadeler İsrail için söylenmişti (Çıkış 19.6, İşaya 43.20-21, Hoşeya 1.6-10).

Yine az önce bahsettiğimiz kavramla karşılaşıyoruz. Yani Yeni Antlaşma kilisesi, Eski Antlaşmadaki halkın bir devamıdır. Ve Pavlus diyor ki: “Kilise, Tanrı’nın İsrail’idir. Kilise, gerçek sünnetliliktir” (Galatyalılar 6.16, Filipililer 3.3). Aslında bu nedenle kilise gerçek anlamıyla, Diriliş Gününde ya da Pentekost Gününde başlamaz., Bunun kökleri ve başlangıcı Eski Antlaşmadaki İsrail halkına dayanır. Pavlus, Romalılar 11. bölümde Tanrı halkını bir ağaca benzetir. Ve bu ağacın köklerinin de, bizlerin iman atalarına dayandığını söyler (14-17). Yani kilisenin kökü, İbrahim, İshak ve Yakup’tur.

İbrahim’den bize kadar ağaç gibi tek bir antlaşma, tek bir kilise vardır. Bu ağacın gövdesi Tanrı’nın halkıdır. Kökler de atalardır. Pavlus bu ağacın bazı dallarının kırıldığını, kesildiğini söylemektedir. Neden böyle olmuştur? Çünkü İsa’yı Mesih olarak kabul etmemişlerdi. Kesilenlerin yerine başkaları ko­nuldu. Bu diğer dallar da, başka uluslardan olan kişilerdir. Fakat atalardan, İsa Mesih’in gelişine kadar uzanan yalnızca bir ağaç, bir kilise vardır. Sadece tek bir kilise ve tek bir halk bulunmaktadır.

Esasen bu ataların daha da gerisine gitmeliyiz. Çünkü Tanrı İbrahim’i Yaratılış 12. bölümde çağırdığı zaman; bunu Adem’in Yaratılış 3. bölümde işlediği bir günaha cevap olarak yapıyor. Kilise bir anlamda, insanlığın ilk günahına kadar uzanıyor. Kilise’yi, Tanrı’nın Adem ile düşüşten önce yapmış olduğu Antlaşma’nın yerine gelmesi olarak açıklayabiliriz. Bunu birkaç ayete bakarak, tartışmaya yer vermeyecek şekilde gösterebiliriz: Yaratılış 1:28 “Ve Tanrı onları mübarek kıldı; ve Tanrı onlara dedi: Semereli olun, ve çoğalın, ve yeryüzünü doldurun, ve onu tabi kılın; ve denizin balıklarına, ve göklerin kuşlarına, ve yer üzerine hareket eden her canlı şeye hakim olun.”

Burada gördüğünüz gibi Tanrı, daha Yaradılışın en başından itibaren insanı bereketlemekte ve onlara yaradılışın potansiyelini ortaya çıkarma görevini vermektedir. İnsanın bu işlevi aracılığıyla Tanrı’nın görkemi, yaradılışında çok daha parlak bir şekilde görülecektir. Şimdi bakacağımız bölüm, tufandan sonra Tanrı’nın Antlaşmasından bahseder: Yaratılış 9:7 Verimli olun, çoğalın. Yeryüzünde türeyin, artın.” 8 Tanrı Nuh’a ve oğullarına şöyle dedi: 9-10 “Sizinle ve gelecek kuşaklarınızla, sizinle birlikteki bütün canlılarla -kuşlar, evcil ve yabanıl hayvanlar, gemiden çıkan bütün hayvanlarla- antlaşmamı sürdürmek istiyorum. 11 Sizinle antlaşmamı sürdüreceğim: Bir daha tufanla bütün canlılar yok olmayacak. Yeryüzünü yok eden tufan bir daha olmayacak. Burada söylenenlerle, Yaratılış 1. bölümdeki benzerlikleri görebiliyor musunuz? Tanrı’nın tufan aracılığıyla dünyayı yargılayışından sonra; düşüşten önce Adem’e verdiği görev, burada insanlığa tekrar veriliyor: Yaratılış 35:9 Yakup Paddan-Aram’dan dönünce, Tanrı ona yine görünerek onu kutsadı. 10 «Sana Yakup diyorlar, ama bundan böyle adın Yakup değil, İsrail olacak» diyerek onun adını İsrail koydu. 11 «Ben Her Şeye Gücü Yeten Tanrı’yım» dedi, «Verimli ol, çoğal. Senden bir ulus ve uluslar topluluğu doğacak. Kralların atası olacaksın. Burada yine Adem’e verilen buyruk karşımıza çıkıyor. Tanrı: “Semereli ol ve çoğal” diyor. Fakat bu kez de, bu emir; İbrahim’in soyundan olan Yakub’a veriliyor. Yani burada gördüğümüz şey; Tanrı’nın, Yaradılış için belirlediği esas, orijinal amacını Yakub’da da sürdürdüğüdür. Birkaç yüzyıl ileri giderek Çıkış 1:6-7 ayetlerine bakalım:6 Zamanla Yusuf, kardeşleri ve o kuşağın hepsi öldü. 7 Ama soyları arttı; üreyip çoğaldılar, gittikçe büyüdüler, ülke onlarla dolup taştı. Burada görülen tarihsel durum, büyük ölçüde değişmiş durumdadır. Fakat Tanrı yine İsrail halkı aracılığıyla Yara­dılış için olan amacını gerçekleştirmeye devam etmektedir. Efesliler 1:22-23 ayetlerine bakalım: 22 Her şeyi O’nun ayaklan altına sererek O’na bağımlı kıldı. O’nu, bütün varlıkların üzerinde baş olmak üzere inanlılar topluluğuna verdi. 23 Bu topluluk O’nun bedenidir, her yönden her şeyi dolduranın doluluğudur.

Adem’e, dünyayı doldurması; semereli olması ve çoğalması söylenmişti. Yeni Antlaşma’da gördüğümüz şey ise; İbrahim’in gerçek soyuna ait olarak İsa Mesih’in, ikinci Adem olduğu ve bütün Yaradılışı doldurduğudur. Adem, tüm Yaradılışa hükmetmeye ve onu yönetmeye çağırılmıştı. Artık şu anda Yaradılışı yöneten ve onun üzerinde hükmeden; ikinci Adem olan İsa Mesih bulunmaktadır. Bu nedenle Ya­radılışın başından itibaren Mesih’in dönüşüne kadar, karşı­mıza bir süreklilik çıkıyor. Bizler de Mesih’te olduğumuz­dan; bu doluluk aynı zamanda bize de veriliyor. Tanrı’nın halkı olarak kilise, düşmüş bir insan ırkından alınmış, çağ­rılmıştır. Bu kilise, İsa Mesih’in yerine getirdiği ve başardığı şeylerde paydaş olma ve onlara katılmaya çağırılmıştır. Peki bunun getirişi nelerdir?

A-) Tanrı’nın yaradılıştaki ve kurtarıştaki amaçları arasında gerçekten derin bir birlik mevcuttur. Tanrı’nın aslında yaradılış’ta bir planı ve kurtarışta bir başka planı var dene­mez. Bunu bir başka şekilde söylemek istersek: Tanrı’nın kurtarışı doğaya zıt değildir. Tersine doğanın yerine gelme­sini sağlar. Tüm kilise tarihi boyunca doğa ile kurtuluşu birbirinden ayırma eylemi mevcuttur. Bunu aynı zamanda Müjdesel teolojide de görebiliyoruz. Örneğin bazı kimseler şöyle diyorlar: “Aileler doğal bir yapı olduğundan Eski Ant­laşma’da Tanrı hep ailelerle ilgilenmiştir. Fakat Tanrı Yeni Antlaşma’ya gelince artık kurtarış planı vardır. Bu yüzden de Tanrı aileyi bir kenara itmiş, bireylerle ilgilenmektedir.” Burada söylemek istediğimiz şudur: Tanrı Eski Antlaşma’da bir aile ile Antlaşma içersine girmişse; kişiler aile olarak, bu Antlaşma’nın işaretini alırlardı. Ama bu kişiler şöyle diyor-

lar: “Artık Yeni Antlaşma’da Tanrı yalnızca bireylerle ilgi­lendiğinden; bu işareti yalnızca bireyler alır.” Burada çok açıkça bahsettiğimiz şey vaftizdir. Ama bizlerin gördüğü şey; kutruluşun hiçbir zaman doğaya zıt olmadığıdır. Kurtuluş, günaha karşıdır. Bu yüzden de Tanrı’nın kurtarıştaki amacı doğayı yok etmek değil; yenilemektir. Yani bir süreklilik mevcuttur. Tanrı’nın amacı, Yaradılış için belirlediği bu he­defi en baştan beri yerine getirmektir. Bu nedenle kilisenin birliği, Yaradılış ve kurtarışın birliğini vurgulamaktadır.

B-) Yeni Antlaşma’yı ve Eski Antlaşma’yı birbirine bağlayan Antlaşmalar’da, bir süreklilik vardır. Aslında Reform teolojisi, tüm Eski Antlaşma boyunca var olan tek bir Antlaşma’yı gösterir. Bu Antlaşma da farklı şekillerde ortaya konulmuştur. Fakat tek bir Antlaşma vardır. Bu nedenle Tanrı’nın Adem ile yapmış olduğu Antlaşma bir kenara atıl­mamış, ama Nuh ile yaptığı Antlaşma’da yenilenmiştir. Yine Tanrı’nın vaatleri İbrahim ile bir Antlaşma’ya girdiğinde, tekrar yenilenmiştir. Aynı vaatler İbrahim, Davut ve İsa Me­sih ile yapılan Antlaşma’da, tekrarlanmış ve yenilenmiştir. Bu nedenle Mesih çarmıhta öldüğü zaman, Eski ile Yeni Antlaşma arasında bir süreksizlik söz konusu değildir. Ter­sine; Mesih öldüğü için, bu ağacın kökünde yapılan vaatler yerine gelebilir. Yine Mesih öldüğü için artık ibrahim’e vaat edilen bereketler, tüm uluslara ulaşabilir.

Rev. Donald Cobb