Teoloji & Doktrin

Ne iyi ne de kötü olan eylemlerde kendi başımıza bırakılmayız

Bu konuya yukarıda değinmemize rağmen, ne doğru ne de kötü yolda olan eylemlerinde insanın sahip olduğu özgürlüğü açıklamamış ve ruhsal yaşamdan çok fiziksel yaşama bakmıştık. Bazıları bu konularda özgür seçimi daha çok kabul ediyorlar[1](sanıyorum), kabul ettikleri şeyi kesin diye öne sürmek istemekten çok, çok önemli olmayan bir konuda tartışıyorlar. Kendilerini aklama gücüne sahip olmadıklarını düşünen bu kişilerin kurtuluş için bilinmesi gereken asıl konuya sarıldıklarını kabul ediyorum. Yine de şu yanının göz ardı edilebileceğini düşünmüyorum: Kendi yararımıza olan bir şeyi seçmek istediğimizde, irademiz buna eğilim duyduğunda ya da zihnimiz ve yüreğimiz aksi takdirde zararlı olacak bir şeyden bizi uzak tutup tam tersine bir eğilim gösterdiğinde – bu, Rab’bin özel lütfudur.

Tanrı’nın sağlayışının gücü şu noktaya kadar gitmektedir: Sadece uygun olacağını önceden gördüğü şeyler değil, insanın iradesinin, aynı amaç doğrultusunda eğilim duyduğu şeyler de meydana gelir. Nitekim dışsal olayların gidişatını düşünürsek, insanın kararına bu kadara kadar bırakıldığından kuşku duymayız. Ama Rab’bin dışsal olaylarda da insanların zihinlerini yönettiğine dair çok sayıda tanıklığa kulak verirsek, bu bizi kararın Tanrı’nın özel teşvikinden sonra geldiğini anlamak zorunda bırakır. Mısırlıların istemlerini İsraillilere kim meylettirmişti ki, en değerli teknelerini onlara ödünç vermişlerdi [İncil, Çık. 11:2-3]? Gönüllü olarak asla böyle bir eğilim duymazlardı. Bu nedenle zihinleri kendi yönetimlerinden çok, RAB’be boyun eğmişti.

Aslında Yakup, Tanrı’nın, gözüne hoş göründüğü tarzda insanları çeşitli şekillerde isteklendirdiğine inanmamış olsaydı, putperest olduğunu düşündüğü Mısırlılar hakkında oğlu Yusuf’a, “Tanrı, adamın yüreğine size karşı merhamet koysun” demezdi [Çık. 43:14]. Bütün kilisenin mezmurda kabul ettiği gibi, Tanrı, halkına merhamet gösterdiğinde acımasız ulusların yüreklerini güzellikle eğitmiştir [Krş. Mez. 106:46]. Öte yandan, Saul’un savaşmak için kılıç kuşanacak kadar öfkelenmesinin nedeninin, Tanrı’nın Ruhu’nun onu harekete geçirmesi olduğu belirtilir. Avşalom’un aklını ne çelmişti ki, genellikle kehanet diye bakılan Ahitofel’in öğüdünü benimsememişti [2Sa. 17:14]? Rehavam’ın gençlerin öğüdüne inanmasına ne yol açmıştı [1Kr. 12:10, 14]? Fahişe Rahav’ın Tanrı’nın yaptığını kabul etse de, önceden çok cesur olan ulusların İsrail’in gelmesiyle titremesine kim yol açmıştı [Yeş. 2:9 vdd.]? Ayrıca yasada İsraillileri, “titreyen yürekler” vermekle tehdit edenden başka kim onların yüreklerine korku ve dehşetle umutsuzluk vermişti [Yas. 28:6; Krş. Lev. 26:26]


[1] Augsburg İnanç Açıklaması’nda Luther’in açıkladığı bildiriden söz ediliyor I. xviii: “İnsanın iradesi sivil doğrulukla ilgili çalışma yapmak özgürlüğüne sahiptir.. .Tanrı’nın doğruluğu konusunda çalışacak gücü yoktur.. .Krş. Melanchton, Loci communes, 1535. Burada insanın “görünürdeki sivil çalışmalar” konusunda belli bir seçim gücü olduğu belirtilmektedir. Bu durumda, insanın iradesi yenilenmeden [suis viribus sine renovatione], yasanın görünürdeki bazı işlerini yapacak gücü vardır. Bu, filozofların haklı olarak insanın isteğine atfettikleri irade özgürlüğüdür.” (CR Melanchton XXI. 374). Calvin insanın bu tür seçiminin ve eyleminin tanrısal sağlayışın çalışmasına dâhil olduğunu size göstermektedir.

John CALVIN

Bu yazıda geçen konular: