Teoloji & Doktrin

Kutsal Kitap ve Peygamberler Tasvirlere Karşıdır

Tasvirlerin, eğitimsizlerin kitapları olduğunu söyleyen oldukça eski bir deyiş biliyorum. Bunu Gregorius söylemiştir; yine de Tanrı’nın Ruhu başka türlü duyurmaktadır; eğer Gregorius bu konuda O’nun okulunda eğitim görseydi asla böyle konuşmazdı. Yeremya, “Yararsız putlardan ne öğrenilebilir ki?” [Yer. 10:8] diye duyurduğunda; Habakkuk, “İnsanın biçim verdiği oyma ya da dökme putun ne yararı var ki, aldatmaktan başka?” [Hab. 2:18] diye öğrettiğinde, bu ifadelerden kesinlikle şu genel öğretiyi çıkarmalıyız: İnsanların Tanrı hakkında tasvirlerden öğrendikleri yararsızdır, aslında sahtedir. Peygamberlerin azarladığı, tasvirleri imansız batıl inançlar için yanlış kullanan kişilerin birer istisna olduklarını biri söylerse, bunun böyle olduğunu kabul ederim. Ama peygamberlerin, papacılar tarafından, tasvirlerin kitapların yerini aldığını bir aksiyom olarak kabul edilen bu görüşü tümüyle suçladıklarının hepimiz için net olduğunu da eklerim. Çünkü peygamberler, tasvirlere asla kabul edilmeyecek aykırılıklar olarak gerçek Tanrı’nın karşısında yer vermektedirler. Bu karşılaştırmanın, az önce alıntı yaptığım ayetlerde belirtildiğini söylüyorum. Yahudilerin tapmaya alıştıkları tek bir gerçek Tanrı olduğu için, görülen figürler Tanrı’yı tasvir etmek amacıyla günahkârca ve sahtekârca yapılmıştır; Tanrı hakkında bunlardan bilgi edinmek isteyen herkes acıklı şekilde yanıltılmaktadır. Kısaca, Tanrı hakkındaki bilgiyi tasvirlerde aramanın safsata ve yanlış olduğu doğru olmasaydı, peygamberler bunu genelinde suçlamazlardı. En azından şuna inanıyorum: İnsanların Tanrı’nın tasvirlerini yapmaya çalışmalarının boş ve yanlış olduğunu öğretirken, peygamberlerin öğrettiklerini kelimesi kelimesine tekrarlamaktan başka bir şey yapmıyoruz.

Kiliseilahiyatçıları da kısmen aksine hüküm vermişlerdir
Ayrıca görülen bütün bu tasvirlerin bir zamanlar ölümlülere ait olduğunu gerçek diye kabul etmekte tereddüt etmeyen Lactantius’un ve Eusebius’un bu konuda yazdıkları okunmalıdır. Aynı şekilde Augustinus sadece tasvirlere tapmanın değil, onlara Tanrı gücünü atfetmenin de yanlış olduğunu açıkça duyurur. Augustinus, yıllar önce Elvira Konsil’inde verilen hükümdekinden başka bir şey söylemez. Buradaki otuz altıncı kanonda şöyle denir: “Kiliselerde hiçbir resim olmayacak, saygı gösterilen ya da tapılan şey duvarlarda resmedilmeyecektir.”[1] Ama aynı Augustinus’un başka bir yerde Varro’dan alıntı yapması ve tanrı heykellerini ilk ortaya atan insanların “korkuyu kaldırıp yerine hatayı koyduklarını” kendi imzasıyla onaylaması özellikle hatırlanmaya değer. Bunu sadece Varro söylemiş olsaydı belki fazla hükmü olmayacaktı ama karanlıkta el yordamıyla böyle konuşan bir putperestin, insan gövdesi resimlerinin Tanrı’nın yüceliğine yakışmadığını, çünkü bunların, insandaki Tanrı korkusunu azalttığını ve hatayı artırdığını söyleyerek böyle aydınlanması haklı olarak bizi utandırmalıdır. Tabii ki, gerçekler bunun akıllıca olmaktan daha az doğru olmadığını kanıtlamaktadır; ama Augustinus, Varro’dan alıntı yaparak adeta bunu kendi düşüncesi gibi ortaya atmaktadır. Aslında başlangıçta insanların Tanrı konusunda düştükleri ilk hataların tasvirlerle başlamadığına, bu yeni unsur eklenir eklenmez hataların arttığına işaret eder. Daha sonra Tanrı korkusunun azaldığını hatta yok olduğunu, çünkü tasvir çılgınlığıyla ve akılsızca ve saçma buluşlarla O’nun tanrısallığının küçümsendiğini açıklamaktadır. Bu noktalardan ikincisi, bizim bunu çok doğru bir biçimde göremememiz olabilir! Bu nedenle, doğru şekilde öğrenmek isteyen biri, Tanrı bilgisini tasvirlerden başka kaynaklardan öğrenmelidir.

Papacıların tasvirleri hiç uygun değildir
Bu durumda, papacılarda biraz utanma varsa bundan böyle resimlerin eğitimsizlerin kitabı olduğu bahanesi öne sürmesinler, çünkü Kutsal Yazı’daki birçok tanıklık bunu açıkça çürütmektedir. Bunu ben onlara bahşetsem bile, putlarını savunmakla fazla bir şey kazanmayacaklardır. Tanrı’nın yerine bu tür canavarları koydukları çok iyi bilinmektedir. Azizlere adadıkları resimler ya da heykeller – en ahlaksız şehvet ve müstehcenlik örneklerinden başka nedir? Şayet biri bunlara modellik ederse kamçılanmayı hak eder. Aslında genelevlerdeki fahişeler, kiliselerin erden tasvirleri diye düşünülmesini isteyerek gösterdiği bu nesnelerden daha erdemli ve daha alçakgönüllü giyinirler. Şehitler için, bir nebze olsun saygınlığı olmayan bir alışkanlık oluştururlar. Bu nedenle, en azından ılımlı bir saygınlığı olan putlar yapsınlar ki, bunların kutsallığı olan kitaplar olduğunu biraz daha alçakgönüllülü bir sahtekârlıkla öne sürsünler.

(Kilise görevini yapmış olsaydı “eğitimsiz” hiç kimse olmazdı)

Ama bu durumda, Tanrı’nın bu çerçöpten çok farklı bir öğreti verilmesini istediği imanlı halkı, bu kutsal mekanda eğitme yönteminin bu olmadığı yanıtını da vereceğiz. Tanrı, Söz’ünü ve kutsal gizemlerini vaaz ederken, burada herkes için genel bir öğretinin açıklanmasını emretmiştir. Ama putlardan şikâyet ederek gözleri orada burada dolaşanlar, zihinlerinin özenle ve sebatla bu öğretiyi istemediğini belli ediyorlar.

Bu durumda, papacılar kimlere bilgisiz diyorlar? Onların bilgisizlikleri sadece tasvirlerle öğrenmelerine mi olanak tanıyor? Aslında onlar, Rab’bin öğrencileri diye kabul ettiği, göksel felsefeyi açıklayarak onurlandırdığı, Krallığının esirgeyen gizemlerini öğrenmelerini istediği kişilerdir. Bu konu sürdükçe, bugün böyle “kitaplar” olmadan yapamayacakların sayısının az olmadığını kabul ediyorum. Ama sizden rica ediyorum, bu akılsızlığın nedeni, öğretmelerine uygun olan bu öğretide sahtekârlık yapmak değil de nedir? Aslında kilise yetkilileri, putlara, dilsiz olmalarının dışında başka bir neden olmadan öğretim görevi vermişlerdir. Pavlus, Müjde’nin gerçek vaazında buna tanıklık eder, “Mesih çarmıha gerilmiş olarak gözlerinizin önünde tasvir edilmedi mi?” [Gal. 3:1] Mesih’in, bizim için lanetlenmek [Gal. 3:13], bedenini kurban diye sunarak günahlarımıza kefaret etmek [İbr. 10:10], kanıyla günahlarımızı temizlemek [Va. 1:4-6], kısacası bizi Baba Tanrı’yla barıştırmak [Rom. 5:10] için çarmıhta öldüğü gerçeği gerektiği gibi ve sadakatle öğretilseydi, kilisenin şurasına burasına dikilen bu kadar çok sayıda -tahta, taş, gümüş ve altın- çarmıh ne işe yarardı? Belki de, Tanrı’nın Sözü’nden çok, altın ve gümüşe duydukları inatçı açgözlülük zihinlerini ve gözlerini bürümüştür.


[1] Elvira Konsili, yak. 303 yılı

John Calvin

Bu yazıda geçen konular: