Kutsal Ruh Teoloji & Doktrin

Kutsal Ruh Tanrı’dır

Kutsal Kitap’ın, Kutsal Ruh’un bir nesne değil bir kişi olduğunu açıkladığını gördük. İngilizce’de Kutsal Ruh için It (cansız varlıklar için O) değil, He (erkekler için O) zamiri kullanılır. Aynı zamanda Kutsal Kitap, Kutsal Ruh’un tanrısal bir kişi olduğunu da açıklamaktadır. Kutsal Ruh Tanrı’dır. Bu bölüm – ve de kitabın geri kalan bölümleri – bunu tekrar tekrar onaylayacaktır. Ancak, Kutsal Ruh’a Tanrı olarak bakmadan önce İsa Mesih’e Tanrı olarak bakmamız gerekir.

Yüzyıllardır İsa’nın tanrısallığı hakkında üzücü tartışmalar olmuştur. Her nesilde, İsa’yı sadece insan olan bir kişi seviyesine indirgeme çabaları olmuştur. Kilise ise, Mesih’in Tanrı–insan, yani iki doğaya, insan doğası ve tanrısal doğaya sahip tek kişi olduğunu beyan etmiştir. M.S. 451 yılında yapılan Kadıköy Konseyi’nde, İsa’nın tamamen insan (vere homo) ve tamamen Tanrı (vere deus) olduğu ilan edilmiştir.

Mesih’in tanrılığı hakkındaki ciddi tartışmalar, kilise tarihinin dört yüzyılına damgasını vurmuştur. Bu yüzyıllar, dördüncü, beşinci, on dokuzuncu ve yirminci yüzyıllardır. Bunlardan bahsetmemin sebebi, Mesih’in tanrılığının en ateşli bir şekilde tartışıldığı yüzyılların birisinde yaşıyor olmamızdır. (Aslında, ciddi bir şekilde İsa’nın tanrılığını sorgulayan The Myth of God Incarnate (Tanrı’nın Beden Alması Efsanesi) adlı kitap birkaç yıl önce oldukça meşhurdu. Ne üzücüdür ki, bu kitap kilise dışından birisi tarafından değil de saygıdeğer teoloji öğretmenleri tarafından yazılmıştır.) Mesih; en büyük insan, eşsiz bir peygamber, yüce bir ahlak örneği, varoluşsal “gerçeklik” örneği, insanın devrimci ruhunun bir simgesi, bir melek gücü ve hatta Tanrı’nın “evlatlık” oğlu gibi çeşitli şekillerde düşünülmektedir. Bu unvanların hepsi, genel olarak, İsa’nın bir yaratık, yani Tanrı tarafından yaratılmış bir insan (ya da melek) olduğu düşüncesini içermektedir. Tüm bu görüşler, Mesih’in belirli bir yer ve zamanda başlangıcı olduğu düşüncesini içermektedir. İsa’nın sonsuzluğu ve Tanrı ile eş yapıda oluşunu inkar etmektedirler.

Günümüzdeki bazı dinler, İsa’yı yaratılmış birisi olarak görmesine rağmen, dinsel bağımlılığın odak noktası olarak işlev görmesi için İsa’nın kişiliğini yüceltmektedir. Mormonlar ve Yehova Şahitleri, İsa’yı yaratılmış bir varlık olarak kabul etmekte fakat İsa’ya oldukça büyük bağlılık göstermektedirler. Eğer bu tür bir bağlılık, bu dinlerin gerçek tapınmasını oluşturuyorsa, o zaman üzülerek söylemeliyiz ki, bu dinler özde putperesttirler. Putperestlik, Sonsuz Tanrı dışında bir şeye veya kimseye tapmak demektir. Putperestliğin içinde, yaratılanlara tapmak vardır. Mormonluk inancı, İsa’nın dünyanın Yaratıcısı olduğunu fakat İsa’nın yaratma eyleminin, İsa’nın Tanrı tarafından yaratılmasından sonra meydana geldiği konusunda ısrar edebilir. Bu düşünce şuna benzer: Tanrı, İsa’yı yarattı, ardından İsa da dünyayı yarattı. Burada İsa, hem Yaratıcı hem de yaratılan olmaktadır.

Eğer İsa Tanrı değilse, o zaman gerçek Hıristiyanlık, kökünden itibaren aykırı bir inançtır. Tanrı’nın tekliğine saldırıyordur ve tapınmasını, tanrısal olmayan Oğul ve Kutsal Ruh’a yöneltiyordur. Diğer yandan, eğer Oğul ve Kutsal Ruh gerçekten de tanrısal ise, o zaman Yehova Şahitleri’nin, Yehova’nın yalancı şahitleri ve Mormonluğun, Hıristiyan olmayan, Hıristiyanlık-karşıtı bir tarikat olduğu sonucuna varmamız gerekir.

Birçok, aslında bir hayli çok Hıristiyan akımı olmasına rağmen, bu akımların çoğu, diğer akımları Hıristiyanlığın gerçek fakat kusursuz olmayan ifadeleri olarak kabul etmektedir. Baptistler, genelde Presbiteryanlar’ı, evrensel Hıristiyan kilisenin doğru bir ifadesi olarak görürler. Presbiteryanlar da, Luteranlar’ı gerçek Hıristiyanlar olarak kabul ederler.

Çeşitli Hıristiyan toplulukları arasında, bazı öğretişsel noktalarda bir topluluk diğerinden farklı da olsa, bu ayrılma noktalarının gerçek Hıristiyanlığın mutlak temelleri olmadığı kabul edilmektedir. Mesih’in ve Kutsal Ruh’un tanrılığı, Kutsal Kitap’a uygun Hıristiyanlık için temel kabuller olarak görüldüğü için, birçok gerçek Hıristiyan, ne Mormonları ne de Yehova Şahitleri’ni Hıristiyan kiliseleri olarak görmez. Aynı şey, Oğul’un ve Kutsal Ruh’un tanrılığını reddeden Üniteryanlık için de söylenebilir.

Mesih’in tanrılığı üzerinde oldukça şiddetli tartışmalar yapılmasına karşın, Kutsal Ruh’un tanrılığına dair çok az anlaşmazlık yaşanmıştır. Kutsal Kitap, Kutsal Ruh’un tanrısal niteliklere sahip olduğunu ve tanrısal yetkiyi kullandığını öyle açık bir şekilde gösteriyor ki, dördüncü yüzyıldan beri Kutsal Ruh’un tanrılığı, O’nu bir kişi olduğunu kabul eden kişiler tarafından çok nadir bir şekilde reddedilmiştir. Yani, Kutsal Ruh’un bir kişi mi yoksa kişiliği olmayan bir “güç” mü olduğu üzerine birçok tartışma yapılmasına rağmen, bir defa, Kutsal Ruh’un gerçekten bir kişi olduğu kabul edilmiş, Kutsal Ruh’un tanrısal bir kişi olduğu gerçeği hiç zorlanmadan yer edinmiştir. (Bu o kadar ilginç değildir; yine de Kutsal Ruh, asla Oğul gibi insan biçiminde görünmediği için, bazı Hıristiyanlığa karşı olan inançların İsa Mesih hakkında söylediği gibi, Kutsal Ruh’un “sadece insani varlık” olması mümkün değildir. Bir Ruh, açıkçası, bir ruhsal varlık olmalıdır.)

Kutsal Yazılar’da, Kutsal Ruh’un tanrılığının sık sık dile getirildiğini görürüz. Örneğin Eski Antlaşma’da, Tanrı için ne söylendiyse aynı şey Tanrı’nın Ruh’u için de söylenmektedir. “Tanrı şöyle dedi” ve “Ruh şöyle dedi” ifadeleri, defalarca birbirinin yerine kullanılmıştır. Kutsal Ruh’un işlerine, Tanrı’nın işleri denilmektedir.

Aynı olaylar Yeni Antlaşma’da da meydana gelmektedir. Yeşaya 6:9’da Tanrı konuşur ve şöyle der, “Git, bu halka şunu duyur”. Elçi Pavlus, Elçilerin İşleri 28:25’de bu metinden alıntı yapar ve metni şöyle iletir: “Peygamber Yeşaya aracılığıyla atalarımıza seslenen Kutsal Ruh doğru söyledi.” Pavlus burada, Tanrı’nın konuşmasını Kutsal Ruh’a yorumlamaktadır.

Benzer şekilde Pavlus, Kutsal Ruh içimizde yaşadığı için, imanlıların Tanrı’nın tapınağı olduğunu bildirmektedir. (Bkz. Efesliler 2:22; 1.Korintliler 6:19; Romalılar 8:9-10). Eğer Kutsal Ruh’un kendisi Tanrı değilse, sadece Kutsal Ruh bizde yaşıyor diye bizlere Tanrı’nın tapınağı denmesi nasıl doğru olabilir? Bu soruyu, Kutsal Ruh’un Tanrı tarafından gönderildiği ve bu yüzden Tanrı’yı temsil ettiğini ileri sürerek yanıtlayan birisi olabilir. Bu yanıt açıkça, Tanrı kendi etkin temsilcilerinden birisi ile nerede temsil ediliyorsa, Tanrı’nın da “orada” olduğunu söylemek demektir. Bu sonucuna varmak ayrıca, metnin gayet açık olan metniyle üstünkörü bir şekilde oynamaktır. Kutsal Yazılar’ın bütününde Kutsal Ruh, Tanrı’nın yalnızca yetkili bir temsilcisi olarak tasvir edilmez, Tanrı’nın kendisi ile bir tutulur.

Elçilerin İşleri 5:3-4’te şunu okuyoruz: Petrus ona, “Hananya, nasıl oldu da Şeytan’a uydun, Kutsal Ruh’a yalan söyleyip tarlanın parasının bir kısmını kendine sakladın?… Sen insanlara değil, Tanrı’ya yalan söylemiş oldun.”

Burada bir denklem görüyoruz: Kutsal Ruh’a karşı söylenen bir yalan, Tanrı’ya karşı söylenmiş bir yalandır.

Mesih ve elçiler defalarca, Kutsal Ruh’u, tanrısal niteliklere ve yetkinliklere sahip Olan olarak tanımlamaktadırlar. Kutsal Ruh’a edilen küfür, affedilemez günah sayılır. Eğer Kutsal Ruh, Tanrı olmasaydı, Kutsal Ruh’a edilen küfrü bağışlanamaz olarak görmek son derece imkansız olurdu.

Kutsal Ruh, her şeyi bilendir. Her şeyi bilir. Burada Kutsal Ruh’un Tanrı’ya ait bir niteliğe sahip olduğunu görmekteyiz. Her şeyi bilmek, yaratılmış olanın değil, Tanrısallığın bir belirtisidir. Yaratılanlar, yer ve zaman ile sınırlıdır. Bu sınırlar, yaratılanların bilgilerinin ölçüsüne bir sınır koymaktadır. Pavlus şöyle diyor:

Oysa Tanrı Ruh aracılığıyla bunları bize açıkladı. Çünkü Ruh her şeyi, Tanrı’nın derin düşüncelerini bile araştırır. İnsanın düşüncelerini, insanın içindeki ruhundan başka kim bilebilir? Bunun gibi, Tanrı’nın düşüncelerini de Tanrı’nın Ruhundan başkası bilemez. (1.Korintliler 2:10-11)

Kutsal Ruh her yerde bulunabilendir. Davut söz sanatını kullanarak şunu sormaktadır: Nereye gidebilirim senin Ruhun’dan, Nereye kaçabilirim huzurundan? Göklere çıksam, oradasın, Ölüler diyarına yatak sersem, yine oradasın. (Mezmurlar 139:7-8)

Bu metinde, Kutsal Ruh’un huzurunun Tanrı’nın huzuru olarak tanımlanması dikkatimizi çekmektedir. Ruh nerede ise Tanrı oradadır. Davut’un yanıt beklemeden yönelttiği soru, bir kaçağın Kutsal Ruh’un huzurundan ayrı veya huzurunun dışında, kaçabileceği bir yer olmadığını belirmektedir. Kutsal Ruh her yerdedir; Kutsal Ruh her yerde bulunur, aynı anda birden fazla yerde bulunabilir. Tekrar söylüyorum, bu tür nitelikler Tanrı’nın varlığına ait niteliklerdir ve yaratılmış olanlar bu niteliklere ortak olamaz. Melekler bile, ruhsal varlıklar olmalarına rağmen, aynı anda birden fazla yerde var olma yeteneğine sahip değildir. Düşmüş Şeytan da dahil olmak üzere tüm melekler ruh olmalarına rağmen, sınırları olan ruhlardır. Yer ve zamana bağlıdırlar. Yaratılanların seviyesine aittirler. Hiçbir yaratılmış varlık, her yerde bulunamaz.

Kutsal Ruh, her şeyi bilen, her yerde bulunabilen ve sonsuz olandır. Tanrı’nın Ruh’nun var olmadığı bir an yoktur. Kutsal Ruh aynı zamanda gücü her şeye yetendir. Kutsal Yazılar’da, Kutsal Ruh’un sadece Tanrı’nın yapabileceği türden işleri yaptığını görmekteyiz. Hem yaratılış hem de kurtuluş işinde bunu görüyoruz.

Yaratılış işini düşündüğümüzde, doğal olarak bu işi, Baba Tanrı’nın bir işi olarak görürüz. Ancak, Kutsal Yazılar’a daha yakından baktığımızda, yaratılış işiyle Tanrı’nın üçlü kişiliğinin de alakalı olduğu ortaya çıkar. Yuhanna, Mesih’in beden almadan önceki halini, yani Söz’ü, yani Logos’u tarif ederken şöyle demektedir:

Her şey O’nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O’nsuz olmadı. (Yuhanna 1:3)

Pavlus da, Yuhanna’nın bu öğretişini şöyle tekrar etmektedir:
Nitekim yerde ve gökte, görünen ve görünmeyen her şey – tahtlar, egemenlikler, yönetimler, hükümranlıklar – O’nda yaratıldı. Her şey O’nun aracılığıyla ve O’nun için yaratılmıştır. Her şeyden önce var olan O’dur ve her şey varlığını O’nda sürdürmektedir. (Koloseliler 1:16-17)

Benzer şekilde, Kutsal Kitap, yaratılış işine Kutsal Ruh’u da dahil etmektedir:
Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı. Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı’nın Ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu. (Yaratılış 1:1-2)

Kutsal Ruh’un yaratılıştaki görevi, Kutsal Yazılar’da sıklıkla bahsedilmekte veya sözü edilmektedir. Davut’un da belirttiği gibi:
Ruhu’nu gönderince var olurlar, Yeryüzüne yeni yaşam verirsin. (Mezmurlar 104:30)

Aynı şekilde Eyüp de şöyle diyor:
Beni Tanrı’nın Ruhu yarattı, Her Şeye Gücü Yeten’in soluğu yaşam veriyor bana. (Eyüp 33:4)

Kutsal Ruh, yaşamın ve insan zekasının yazarıdır. (bkz. Eyüp 32:8; 35:11).  Meryem’in İsa’ya gebe kalmasını sağlayan güç kaynağıdır.

Melek ona şöyle yanıt verdi: “Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler Yücesi’nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek. (Luka 1:35)

Kutsal Ruh, yücelerden gelen yetkiyle peygamberler, hakimler ve krallar seçmiştir. Kendi hizmeti için İsa’yı seçmiştir. Yeni Antlaşma’da Kutsal Ruh, Mesih’in ölümden dirilmesini sağlayan güç kaynağıdır.

Mesih İsa’yı ölümden dirilten Tanrı’nın Ruhu içinizde yaşıyorsa, Mesih’i ölümden dirilten Tanrı, içinizde yaşayan Ruhu’yla ölümlü bedenlerinize de yaşam verecektir. (Romalılar 8:11)

Kutsal Ruh, sadece Tanrı’nın yapabileceği işleri yapabilecek gücü sergiler. Pavlus, Tanrı’nın İbrahim ile olan ilişkisinden bahsederken şöyle demektedir:
“Seni birçok ulusun babası yaptım” diye yazılmış olduğu gibi İbrahim, iman ettiği Tanrı’nın – ölülere yaşam veren, var olmayanı buyruğuyla var eden Tanrı’nın – gözünde hepimizin babasıdır. (Romalılar 4:17)

Ölümden yaşam üretmek ve yoktan bir şey var etmek, Tanrı’nın her şeye yeten gücünü gerektirir. Hiçbir yaratık yoktan bir şey var edemez. Hiçbir yaratık, ruhsal açıdan ölmek üzere olan bir canı da diriltmez. Tüm bu eylemler, Tanrı’nın gücünü gerektirir. Tüm bu şeyler, Kutsal Ruh tarafından yerine getirilebilir ve getirilmektedir.

Kutsal Yazılar, Kutsal Ruh’u bize uygun bir tapınma hedefi olarak sunmaktadır. Kutsal Ruh’un, Yeni Antlaşma’daki vaftiz formülüne dahil edilmesi önemlidir. John Calvin, bunu şöyle yorumlamaktadır:
Pavlus bu üç şeyi, Tanrı, İman ve Vaftiz’i birbirleriyle ilişkilendirmekte ve birinden diğerini elde etmektedir. Yani Pavlus, tek bir iman olduğu için tek bir Tanrı olduğu ve tek bir vaftiz olduğu için tek bir iman olduğu sonucuna varmaktadır. Bu yüzden, eğer vaftiz ile bizlere tek Tanrı’ya inanmamız ve tapınmamız öğretiliyorsa, o zaman adıyla vaftiz edildiğimiz kişinin gerçek Tanrı olduğuna inanmak zorundayız. Kurtarıcımız, “Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin.” (Matta 28:19) derken, Kurtarıcımızın, imanın kusursuz ışığının artık görünmesine ciddi bir ifadeyle tanıklık etmeyi umduğuna dair hiçbir kuşku olamaz, çünkü bu, tamamen Baba, Oğul ve Kutsal Ruh ile görünen tek Tanrı’nın adıyla vaftiz etmekle aynı şeydir… Eğer Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adında tek bir inançla iman etmeye mecbur değilsek, o zaman neden Kurtarıcımız, vaftizin Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla yapılmasından bahsediyor? Bu, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un tek Tanrı olduğunu beyan etmek değil de nedir? Dolayısıyla, birden fazla değil, tek bir Tanrı’nın olduğu kesin olması gerektiği için, Söz ve Ruh’un Tanrı’nın özü olduğu sonucuna varırız. (Institutes (Esaslar) I/XIII/16)

Kutsal Ruh, sadece vaftiz formülünde değil, aynı zamanda elçilerin bereket sözlerinde de yer almaktadır:
Rab İsa Mesih’in lütfu, Tanrı’nın sevgisi ve Kutsal Ruh’un paydaşlığı hepinizle birlikte olsun. (2. Korintliler 13:14)

O zaman Kutsal Kitap’ın, Kutsal Ruh’a açık bir şekilde tanrılığı yüklediği sonucuna varıyoruz. Kutsal ruh bir kişidir; Kutsal Ruh, Tanrı’dır.

Bu çifte kabulü yapar yapmaz, Hıristiyan inancının en önemli ancak en çok kafa karıştıran öğretişiyle çarpışmış oluyoruz – Üçlü Birlik.

Bu üç kişiliği – Baba, Oğul ve Kutsal Ruh – birbirinden ayırdıktan sonra hala daha tek Tanrı’ya inandığımızı söylememiz nasıl mümkün oluyor? Bir sonraki bölümde, Hıristiyan inancının bu zor gizemini inceleyeceğiz.

R.C. Sproul, Kutsal Ruh Gizemi

Bu yazıda geçen konular: