Kilise ve Kilise Tarihi

Liberalizmin Kiliseye Etkisi

Evanjelik/Müjdeci kelimesinin popüler kullanımındaki bu değişiklik, 19. yüzyılda
hızlanan krizlere de bağlı olarak liberalizmin ortaya çıkması ile gerçekleşti.
Protestanlığın içindeki liberal hareket Ortodoks Hıristiyanlığın tamamını,
özellikle de doğaüstü unsurlarını reddetti. Yeni Antlaşma’da yer alan bakire
doğum, kefaret, diriliş ve Mesih’in tanrılığı gibi mucizeler hakkında sorular
yükselmeye başladı. Liberallerin “müjde”den kasıtları ahlakı değerler oldu ve
kilisenin misyonunu sosyal ve politik “kefaret olarak gördüler. Ortaya çıkan
sözde “Sosyal Müjde” idi; ahlak; değerlere odaklanarak Tanrı’nın dünya
üzerindeki egemenliği için çalışmayı savunan bir müjde. Doğaüstü kefaret ve
Kutsal Ruh’un manevi yeniden doğuş için işleyişi ile gerçekleşmiş Tanrı’yla
kişisel barış düşüncesi karanlığa gömülmüştü.

Bu durum, yüzyılının dönümüne kadar rağbet gören Yenilikçi-Muhafazakar
(modernist-fundamentalist) çekişmelerine yol açtı. Fundamental hareket, tarihi
Hıristiyanlığın tartışılmaz temel ve esaslarını tanımlamaya çabalayan Ortodoks
Hıristiyan öğretmenlerin liderliğinde idi. Fundamentalliğin merkezinde yatan
Kutsal Kitap müjdesini akılda tutma ve Mesih’in, kilisesine verdiği kişisel
müjde konusundaki emre kendini adama isteğiydi.

Fundamentalist etiketinin de önemli değişimler geçirdiğini parantez içinde
belirtmek önemlidir. Orijinalinde fundamentalizmın itici gücü, entelektüel ve
teolojilerinde reform yapıp yenilenmiş Ortodoks ilim adamları iken, günümüzde
fundamentalizm tarihsel anlamından keskin bir şekilde ayrılmış, genellikle,
anti-entelektüel ahlakçılık anlamını taşımaktadır.

Modernist/yenilikçi tartışmada, Evanjeliklerin tamamının fundamentalist (çünkü,
Evanjeliklerin tamamı temel esasları, yani fundamentalleri benimsemektedir) ve
sola fidenin Kutsal Kitap Hıristiyanlığının temel esası olduğu göz önünde
tutulduğundan bütün fundamentallerin de Evanjelik olduğu zannı yaygındır.

Nispeten kısa bir süre önce birçok kişi kendisini fundamentalden çok Evanjelik
olarak adlandırmaya başladı. Bunun için birçok neden var. Bu nedenlerden hiç de
önemsiz olmayan-arından biri, kişinin kendisini fundamentalist kelimesi ile
özdeş-eştirilmeye başlanan küçük düşürücü çağrışımlardan uzak tutma isteğidir.
Liberal eleştirmenler, fundamentalistleri teolojik açıdan tecrübesiz ve akademik
saygınlıktan yoksun, incelikten nasibini almamış, kaba budalalar olmakla
kınamaktan usanmamışlardır. Kutsal Kitap’ın yanılmazlığı gibi bazı doktrinlerin
ele alındığı seminerler ise özellikle alay konusu idi. Bu alaylardan Kaçmak için
duyulan psikolojik arzu, akademi dünyasından birçoklarının fundamentalist
kelimesinden sakınmasına ve Evanjelik kelimesini benimsemelerine yol açtı.

Değişimin ikinci nedeni, diğer temel doktrinlere dair inançlarını elinde
bulunduran birçok muhafazakarın, eleştiri çığının ışığında Kutsal Kitap’ın
yanılmazlığına dair kararlarını erk etmeleri idi. Bu bağlamda, etiketler
arasındaki değişim sadece psikolojik tercihlere değil, teolojik inançlardaki
gerçek değişime de bağlı idi. Sola fide ve fundamentalizmin diğer unsurlarına
inanan önemli sayıda kişi, artık Kutsal Kitap’ın . anılmazlığı hakkında eskisi
kadar emin değildi.

Kutsal Yazılar doktrini üzerindeki bu değişim, tarihi Evanjelizmin ışığında çok
önemli idi. Tarihçiler, 16. yüzyıl Reform hareketinin iki can alıcı öğesini bu
hareketin nedenleri olarak seçtiler. Aşağıdaki antik Aristo mantığı şemasında
(Tablo 2.1), tarihçiler Reform’un sola fide tartışması gibi maddesel ve sola
Scriptura gibi şekilsel nedenlerine işaret etmektedirler. Diğer bir deyişle,
Reform hareketi tartışmaları sadece imanla aklanma meselesi üzerine değil, diğer
doktrinlerin olduğu kadar aklanma doktrininin de temeline odaklanmıştır.

Worms Kurultayı öncesinde Martin Luther, Kardinal Cajetan ve Johann Eck ile iki
büyük tartışma gerçekleştirdi. Bu, içerisinde Luther’in kilise konseyleri ve
Papa’nın öğretişleri ile zıtlaşma içinde gösterildiği bir tartışma idi.

Roma, Kutsal Kitap’ın vahyini ve yetkisini onaylarken, ikincil bir kaynağın da
özel vahiy olduğunu iddia eder: kilisenin geleneği. Bu ikincil kaynak, Trent
Konseyi’nde geçerli hale kokulur ve bu konsül ayrıca kilisenin, geleneklere
karşı gelmemek şartıyla Kutsal Kitap yorumunda yetki sahibi olduğunu da kabul
eder. Luther, Worms’da, öğretişlerinden vazgeçmeye çağrıldığında, Kutsal Yazılar
tarafından ikna edilmedikçe bunu ya-pamayacağını söyleyerek geri adım
atmamıştır. Kutsal yazılar vicdanı men etmek konusunda, tek başına,
geleneklerden veya kilise konsüllerinden ziyade otoriteye sahiptir.

Yüzyıllar boyunca, sola fide ve sola Scripturanm doğrulanışı. Evanjelikleri
birbirine yapıştıran tutkal vazifesi gördü. Bu iki temel direk, farklı mezhep ve
sınıflardan gelen Evanjeliklerin, karşılıklı işbirliği ve arkadaşlığın zevkini
tatmalarını mümkün kıldı. Müjdecilik ve dünya misyonunda birlik içinde çalışmak,
tarihsel Evanjelizmi karakterize etti.

Reform hareketinin üzücü sonuçlarından biri, Protestanlığın sayısız mezheplere
bölünmesidir. Bununla beraber, bu farklı gruplar, birbirlerini iki farklı
düzlemde birleştiren ortak bir doktrinsel birlik bağını paylaştılar. İlk olarak,
Protestan İnanç Bildirgelerinin tamamı, İznik (325) ve Kadıköy (451) Konsüller
gibi erken dönem ekümenik konsüllerinde ifade edilen Katolik Hıristiyanlığın
ortak esasını, özünü ve içeriğini onayladı. Üçlü Birlik ve Mesih’in ikili doğası
gibi doktrinler, Protestan İnanç Bildirgelerinin tamamında doğrulandı. İkincisi,
bütün Protestan İnanç Bildirgeleri, sola fide ve sola Scripturayı da doğruladı.
Protestanları farklı mezheplere ayıran, sakramentler, kilise yönetimi,
eskatoloji (ölümden sonraki yaşam) ve soterioloji (Mesih’e imanla kurtuluş)
doktrinlerindeki farklılıklardı.

Liberalizmin yükselişi, Katolik inançlarının özüne dair bildirgesel krizleri de
beraberinde getirdi. Sayıları çok az olsa da Protestan mezhepleri, Üçlü Birlik
gibi Katolik doktrinlerini ayıklamak için inanç bildirgelerini değiştirdiler;
çoğu mezhep, tarihi bildirgelerdeki ruhban sınıfı kabullerini mecbur kılmayı
bıraktı ya da bu yazıları reddeden ruhban sınıfını disipline etmekten, boyun
eğdirmekten vazgeçti. Bir mezhep, Mesih’in tanrılığını doğ-rulamaktan vazgeçen
ve kefareti reddeden din adamı ile karşı karşıya geldiğinde, her iki durum için
de, (1) inanç bildirgelerini tekrar doğrular ve (2) din adamının görüşlerinin,
bu bildirgelerin kabul edilebilir yorum sınırları dahilinde olduğunu ifade
ederlerdi. Şimdi farkına varıyor, ya da varmıyorsunuz. Bildirgeler, kabul
edilebilir yorum” yolu ile bildirgenin inkar edilmesine izin veren “teolojik
çoğunluğa” ait bir görüşün benimsenmesi ile fiilen göreceli hale getiriliyordu.
Burada, bir de facto inanç değişikliği ile birleştirilmiş bir de jure
Ortodoksluk görüyoruz.

Bu tip ikrarla ilgili ve teolojik uzlaşmalar, bazı Protestanların kendilerini
Evanjelikler olarak adlandırdıkları kendi topluluklarının üyesi olarak, farklı
kılma arzularını güçlendirdi. Doktrinlerinde müjdeye bağlı kaldılar.

20. yüzyılda, liberalizmin etkinliğinin geniş sınırlarına da bağlı olarak
müjdeci kelimesinin anlamında bir başka değişim meydana geldi. Modernizmin
Sosyal Müjdesine tepki vermek adına, kişisel kurtuluşun gerekliliğine ve
müjdeciliğe inanan insanlar müjdeci kelimesini benimsediler. İkrar mahiyetindeki
doktrinler, müjdecilik meselesine göre arka planda kaldılar. Bazı alanlarda,
müjdecilik meselesi o kadar çok vurgulanmaya başlandı ki, sosyal işler önce
ihmal, sonrasında ise reddedildi. Kendilerini liberalizmden uzak tutmak için bir
çok iyi niyetli Evanjelik, kilisenin sosyal hizmetlerde görev almasının
mantığından şüphe duymaya başladı. Liberaller, kilisenin misyonunu sosyal işlere
indirgeyip, kişisel müjdelemeyi bertaraf etmiş olduklarından, bazı Evanjelikler,
müjdeciliği ilerletmek için o kadar gayret ettiler ki, müjdeciliği ve sosyal
işleri, şöyle ya da böyle ikiye bölünmüş olmak gibi görmeye başladılar.

Bu ikiye bölünmüşlük hissi, “sağ-kanat” ve “sol-kanat” Müjdeciler arasında kalan
Evanjelizm içinde bir çatlak oluşturdu “Sol-kanat”, kişisel müjdecilik ve sosyal
işler arasındaki ilişkini “o veya bu” değil, “her ikisi de” şeklinde olduğunda
(doğru v haklı olarak) ısrar etti. Kişisel müjdecilik ve sosyal işler arasındaki
20. yüzyıl bölünmüşlüğü, tarihi Hıristiyanlıktan bira tuhaf bir sapmayı temsil
etmiştir. İki bin yıldır kilise, misyonunun, hem müjdenin ilanını, hem de fakir,
dul, yetim, zulmedilenler ve benzerlerinin bakımını içerdiğini anlamıştı. Ancak,
liberallere gösterilen tepkide bu anormal ayrılık durumu ortaya çıktı.

Evanjelizm olarak tanımlanan müjdeleme üzerine yenilenen vurgu ile hareketin
doktrinsel temeli aşındırılmaya ve kemirilmeye başlandı. Evanjelikleri bir arada
tutan tutkal çatladı. Bu durum, ilk örneğini müjdecilerin birlik ve
dayanışmasını dayanağı olan sola Scripturanm parçalanması ile verdi. Gerid tek
bir temel ayakta kaldı; o da sola fide doktrini idi.

Yakın zamanda, sola fide temelinin de çatırdamasın şahit olduk. Bu kendini
çeşitli şekillerde gösterdi. İlk etapta mü deci topluluğunun istisnai kanadında
baş gösteren, ardında daha geniş müjdeci topluluklara sıçrayan bir kriz gördük.
Bu sözde ilahi egemenlik ile Kurtuluş çekişmesi idi. Çekişme sol fide
doktrininin kavranışı kapsamında keskin bir çatlağı açığ çıkardı. Çekişmenin her
iki tarafı da sola fide doktrinini kabı etti, ancak ikisinin de bu doktrinden
anladığı kesinlikle farklıydı Bu çatışma, sola fide konusunda müjdeciler
arasında yekpare bir birliğin olmadığını gösterdi.

Daha az bilinen bir başka çekişme, Philadelphia’da Westminster Teoloji
Seminerinde, sola fide ile ilgili benzer b konuda gerçekleşti. Çekişme, öğretim
üyelerinin, bir profesörü aklanma doktrininin Ortodoksluğu üzerine yaptığı
tartışma sırasında patlak verdi. Bu önemlidir, zira, Westminster, tarihi aç dan
Reform geçirmiş Ortodoksluğun kalesi ve böyle bir meselenin doğma olasılığı çok
az olan ender yerlerden biridir. Öte yandan Westminster, reform geçirmiş
Ortodoksluğunda o kadar güçlüdür ve Reform doktrini açısından o kadar sıkı
korunmuştur ki, Ortodoksluktan olası en ufak ve önemsiz farklılaşma bile ciddi
tartışmalar doğurabilirdi.