ÖNCEDEN BELİRLENMİŞLİK NEDİR?
Kendi isteği ve iyi amacı uyarınca İsa Mesih aracılığıyla
kendisine oğullar olalım diye bizi sevgide önceden belirledi. -Efesliler 1:5
Efesliler 1.bölümle başlayan övgü ezgisi orijinal Grekçe yazılarında 3.ayetten 14.ayete kadar uzun bir cümle formunu baz alır. Bu Grekçe stili geleneğinden ayrılmakta ve çeviride bazı durumsal sorunlar yaratmaktadır. Örneğin, 4.ayetin sonundaki “sevgide” kelimesini nasıl algılamalıyız? Bir anlamda “sevgide” kendisinden önce geleni belirleyebilir, böylece kutsallığımız sevgiyle karaterize edilmiş olur. Diğer bir anlamda, “Bizleri seçti, öyle ki önünde sevgide kusursuz ve kutsal olalım” olarak da okunabilir. Ya da kendisinden sonra geleni şekillendirebilir, böylece sevgi Tanrı’nın önceden belirlemesinin nedeni olur: “bizleri sevgide önceden belirledi.”
Yalnızca dilbilgisinden iki seçenek arasından birini seçmenin ihtimali yoktur, bu nedenle başka durumlara bakmamız gerekir. Birçok İngilizce çeviriyle hemfikirim, bağlamın ikinci görüşle ilgili olduğu durumla. Pavlus’un bölüme başlarken vurgusu Baba Tanrı üzerindedir, bu nedenle “sevgide” kelimesi O’na işaret etmektedir. Pavlus’un temel görüşü Baba’nın sevgisinin Mesih’teki her kutsamanın kaynağı olduğudur. Kesinlikle, bu terimi ortaya koyması garip, ama bu anlamda bir vurgu sağlamaktadır, yani kurtuluş Tanrı’nın sevgisinde başlamaktadır. Pavlus’un görüşü elçi Yuhanna’yla aynıydı, “Tanrı’nın bize olan sevgisini tanıdık ve buna inandık” (1.Yuhanna 4:16).
Kurtuluşumuzun Tanrı’nın bizler için olan sevgisine bağlı olduğunu bilmek nasıl da fark yaratır, nasıl bir sevinç ve esenlik sağlar, çünkü Tanrı’nın sevgisi sonsuzdur, değişmezdir ve her şeye gücü yeter. J.I.Packer şöyle yazmaktadır, “İnsan sevgisinin sağlayamadığını, tanrısal sevginin her şeye gücü yeter ve kalbinde kutsamak için her şeye gücü yeten bir amaç yer almaktadır.”
ÖNCEDEN BELİRLENMİŞLİK DOKTRİNİ
Bu Pavlus’un 5.ayette değindiği noktadır, sevgide – sonsuz ve her şeye gücü yeten sevgisinde- Tanrı “İsa Mesih aracılığıyla oğullar olalım diye bizi önceden belirledi.” Önceden belirlenmişlik Tanrı’nın çok önceden bir şeyi belirlemesi, kararlaştırması anlamına gelmektedir, bu durumda da ailesinde çocukları, mirasçıları olalım diye bizleri önceden belirledi. Bu ayet, Tanrı’nın bizi seçtiğini söyleyen ayetten sonra gelmektedir. 5.ayet seçilmemizin nedenini sunmaktadır, yani Tanrı’nın Mesih’te bizi oğulluğa alma amacını önceden belirlenmesini. Tanrı insanları seçer ve durumları belirler. Burada, Tanrı’nın bizi Mesih’te kutsal ve kusursuz olmamız için seçmiştir, çünkü oğullar olalım diye önceden belirledi.
Çoğu önceden belirlenmişlik fikrini kabul etmekte zorluk çeker ve bu ayette olduğu gibi basit anlamı inkar etmek için çalışırlar. Fakat elçinin öğretişi belirsiz değildir, Tanrı’nın seçimine dayalı ruhsal bereketlerimizin önceden belirlenmişliğin temelinde olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu şu anlama gelmektedir, Tanrı seçilmiş olanın kurtuluşunu önceden belirlemiştir, burada kutsallık ve oğulluğa alınma anlamında ifade edilmektedir.
İnsanların inkar edip söylediği durum şudur: Tanrı yalnızca Mesih’e iman aracılığıyla kendisine çocukları olması için kutsal bir halk olsun diye onların kim olduğunu belirlemeden önceden belirledi. Bu görüşe göre Pavlus’un söylemek istediği Tanrı’nın kimin dahil olacağını belirlemeden kurtuluşu organize ettiğidir. Ancak bölümün dili bu sebebi inkar etmektedir. Pavlus Tanrı Mesih’te kutsal bir halk olsun diye değil, kutsal olmak için seçti demektedir. 5.ayet Tanrı oğulluğa alma ilkesini kurtuluş yolu olarak önceden belirlememiş, ama “bizleri önceden belirlemiştir” yani bu mektubun Hristiyan okuyucularını gerçek anlamda ailesini almak için önceden belirlemiştir. Tanrı bizi kutsal halkı olmamız için seçmiştir, oğulları olalım diye önceden belirlemiştir.
Diğer bir itiraz da Pavlus’un Romalılar 8:29’da kullandığı dilden gelmektedir, “Tanrı önceden bildiği kişileri Oğlu’nun benzerliğine dönüştürmek üzere önceden belirledi. Öyle ki, Oğul birçok kardeş arasında ilk doğan olsun.” Burada, önceden belirlenmişlik önceden bilmekle önce gelmektedir. İnsanların iddiasına göre Tanrı bazı insanların inanacaklarını önceden gördü, daha sonra imanlıları kurtulması için önceden belirledi. Bu görüşe göre Tanrı’nın önceden gördüğü ve bildiği imanımızdır, bu durumda kurtuluşumuz tamamen Tanrı’nın bizi seçmesine neden olan iman etme eylemimizdir. Fakat bu konsept seçilmişlik doktrinini hükümsüz kılar, Pavlus’un açıkça vermeye çalıştığı kurtuluşun tamamen Tanrı’nın kendi karakteri ve amacı üzerine dayandığı öğretişini ıskalamaktadır. Pavlus’un Titus 3:5’te yazmış olduklarını inkar etmektedir, “Bunu doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, kendi merhametiyle, yeniden doğuş yıkamasıyla ve Kurtarıcımız İsa Mesih aracılığıyla üzerimize bol bol döktüğü Kutsal Ruh’un yenilemesiyle yaptı.”
Kurtulmuş olanları Tanrı hangi amaçla önceden belirledi? Hangi ilkeye göre? Efesliler 1:5 bu soruyu direkt bir şekilde yanıtlamaktadır: “Sevgide bizi önceden belirledi” demektedir Pavlus, “neye göre” ? Tanrı’nın imanımızı önceden görmesine göre mi? Hayır. “İyi amacı uyarınca bizi önceden belirledi.” Önceden belirlenmişlik egemen ve merhametlidir, kim olduğumuza ve neler yaptığımıza değil, Tanrı’nın isteği ve iyi amacına dayanmaktadır.
İşte tam bu noktada “sevgide” terimi önemli olmaya başlamaktadır. Romalılar 8:9 Tanrı’nın bizi önceden bilerek belirlediğini söylemektedir, ayetimiz Tanrı’nın bizi “sevgide” önceden belirlediğini söylemektedir. Bu eş anlama gelen iki kelimedir, Tanrı’nın bizi önceden bilmesi Kutsal Kitap bağlamında bizi sevmesidir. Ayeti “bizi önceden severek, önceden belirledi” olarak okuyabiliriz. Bu Musa’nın Yasanın Tekrarı 7:7-8’de İsrail’in seçilmesini anlattığı durumdur. “Tanrı sizi neden seçti?” diye sordu. Sayıca çok olduğunuz için değil, “fakat RAB sizi sevdiği için.” Tanrı’nın ilahi seçiminin gizeminin ardında, Tanrı’nın günahkarlar için olan egemen sevgisinin daha büyük gizemi yer almaktadır. John Owen şöyle söylemektedir, “seçilmişlik Tanrı’nın doğasının sevgi olan yüceliğini ortaya koyar, çünkü Tanrı sevgidir (1.Yuhanna 4:8-9)… Tanrı’nın muhteşem doğasında gizli hazinelerin tümüne bakabilseydik, seçilmişliğe katkıda bulunanlardan sevgiden daha büyüğünü göremezdik.”
Kurtulşumuzun Tanrı’nın bizler için olan sevgisine dayandığının farkına varmak ne büyük bir esenlik ve sevinç verir. Çünkü Tanrı’nın sevgisi sonsuz, değişmez ve her şeye gücü yeter. Bizi sonsuzluktan beri sevmiş olan Tanrı bizleri oğulluğa alınalım diye öneceden belirledi, gözünde kutsal olalım diye seçti ve bunların hepsini Rab İsa Mesih aracılığıyla yaptı.
ÖNCEDEN BELİRLENMİŞLİK VE İNSANIN SORUMLULUĞU
Bir önceki bölümde seçilmişlikle ilgili birçok soruya ve yanlış anlaşılmalara cevap verdim. Şimdi de önceden belirlenmişliğe yöneltilen iki temel itirazla ilgili konuşmak istiyorum. İlki önceden belirlenmişliğin insanın iradesini ve sorumluluğunu ekarte ettiğidir. Bu insanlara anlamlı gelmektedir, çünkü eğer kurtuluş Tanrı’nın çok önceden verdiği bir karara dayanıyorsa, o zaman insanların hiçbir önemi yok olarak görülmektedir. İnsanlar bir cevap bulabilmek ya da bir seçim yapabilmek için Kutsal Kitap’taki bölümleri dışlarlar, böylece önceden belirlenmişiliğin Kutsal Kitapsal bir öğretiş olmadığını ilan ederler. Yeşu İsrail’e “bugün kime kulluk edeceksiniz karar verin. Ben ve ev halkım RAB’be kulluk edeceğiz” (Yeşu 24:15) demedi mi? Bu Tanrı’nın karar vermesinden ziyade kendi kararımızla kurtulduğumuzu kanıtlamaz mı?
Kutsal Kitap hem önceden belirlenmişliği hem de insanın tamamen sorumluluğunu öğretmektedir. Teolojimiz Efesliler 1:5 ve Yeşu 24:15’te sunulan iki fikri birleştirmeli, Tanrı’nın kurtuluştaki en üst egemenliğini ve Tanrı’nın önünde insanın sorumluluğunu anlatan diğer bölümleri. Bu nedenle, bu konuyu incelemeye başlamanın en iyi yolu Kutsal Kitap’ın belirgin bir şekilde her iki doktrini de öğrettini fark etmektir.
O zaman bu ikisini nasıl uzlaştıracağız? Cevap, uzlaştıramayacağımızdır. Burada Calvin’in mükemmel ilkesini uygulamak için iyi bir fırsat vardır: Kutsal Kitap’ın bir öğretişi bitirdiği yerde, bizler de bir öğretişi öğrenmeyi bitirelim. Kutsal Kitap uzlaştırmadan hem önceden belirlenmişliği hem de insan sorumluluğunu ileri sürmektedir. Bizler de bu şekilde davranmalıyız.
Fakat farkına varabileceğimiz bir durum var ki, Tanrı’nın ve insanın birleştiği yerde her zaman bir gizem vardır. İsa Mesih’te insan ve Tanrı doğasının arasındaki ilişkiyi düşünün. Her ikisini de tanımlayabiliriz, ama birinin nerede başladığını diğerinin nerede bittiğini söyleyemeyiz. İsa aynı anda hem insan hem de Tanrıydı. Aynı durum Kutsal Yazıların hem insan yazarları hem de ilahi yazarı için geçerlidir, fakat aralarında ilişki bir gizemdir. Aynı şekilde, kurtuluşumuzda tamamen ilahi egemelik ve iman etmemizde ve müjdeye itaat etmemizde tamamen insanın sorumluluğu vardır.
Fakat önceden belirlenmişlik Tanrı’nın çok önceden belirlediği bir şeyi otomatik olarak yaparak bizleri kuklaya çevirmiyor mu? Kutsal Kitap böyle söylemiyor. Diğer ayetlerin yanısıra Efesliler 1:5 önceden belirlenmişliği öğretiyor, fakat aynı Kutsal Kitap kadını ve erkeği gerçek seçim yapan bireyler olarak ifade ediyor. Yahuda İskariot’u ele alalım. Rab’be ihanet edişi Mezmurlar (Mezmur 41:9) kitabında ve daha gerçekleşmeden İsa tarafından söylenilmişti. Eski Antlaşma bile kaç gümüş alacağını önceden söylemişti (Zekeriya 11:12-13). Ama Rab’be ihanet ettiğinden ötürü mü suçlanıldı? Tamamen değil: kötü işlerinden sorumlu tutularak yargılandı.
Kutsal Kitapsal en güçlü örnek İsa Mesih’in kendisidir. Yaşamı yalnızca önceden belirlenmekle kalmadı, ama aynı zamanda detaylarına kadar önceden kaydedildi. Ancak kim Tanrı’nın Oğlu’nu iradesi ve sorumluluğu olmaksızın bir kukla olarak adlandırabilir? İsa Mesih’in ölümünü düşünün. Elçilerin İşleri 2:23’te elçi Petrus Mesih’in ölümünü direkt olarak Tanrı’nın önceden belirlenmesine atfetmektedir: “Tanrı’nın belirlenmiş amacı ve öngörüsü uyarınca elinize teslim edilen bu adamı…” Fakat O’nu hor gören Yahudilere suçu yükleyerek devam eder: “…yasa tanımaz kişilerin eliyle çarmıha çivileyip öldürdünüz.” İlahi egemenlik ve insanın sorumluluğu Kutsal Yazılar boyunca yanyana yer almaktadır. Onları uzlaştırmak zorunda değiliz, fakat Tanrı’nın her ikisini de öne sürdüğünü kabul etmeliyiz.
İşte bu nedenle önceden belirlenmişlik müjdeyi yaymaya karşı iddiada bulunmamaktadır. İnsanlar, “Eğer Tanrı insanları kurtuluşa önceden belirliyorsa, o zaman müjdeyi yaymanın ne anlamı var?” demektedir. O halde cevap şudur: Tanrı yalnızca sonları değil, yolları da düzenler. Seçilmişlerine kurtuluşu önceden belirler ve bizlere müjdeyi sonuna dek vaaz etmemizi emreder. Eğer müjdeyi vaaz etmez ve öğretmezsek, o zaman hiç kimse kurtulamaz. Fakat Tanrı kurtulmaları gerektiğini emretmiştir. Böylece müjdeyi vaaz etmemizi ve öğretmemizi de emretti, öyle yapıyoruz da; egemen iradesine dayanarak insanlar olarak sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz. James Boice şöyle söylemektedir: “Bunun yanısıra, müjdeyi yaymaya devam ettikçe başarma umudunu bize veren yalnızca seçilmişliktir. Eğer Tanrı imana etkili bir şekilde çağırmazsa, biz nasıl çağırabiliriz? Onları ikna edemeyiz. Fakat eğer Tanrı çalışıyorsa, o zaman bizler boş tanıklar olsak bile bizlerde çalışır. Tanrı’nın seçtiklerinin kimler olduğunu bilmiyoruz, ama kimler olduklarını İsa’yı paylaşarak bulabiliyoruz. Onlarla cesurca konuşabiliriz, çünkü Tanrı Sözü’nü kutsamayı vaat etti ve amacına ulaşmadan kendisine geri dönmesine izin vermeyecek (Yeşaya 55:11).”
BU ADİL Mİ?
Önceden belirlenmişliğe yöneltilen bir diğer itiraz da bunun adil olmadığı ile ilgilidir. İnsanların bu konuya olan itirazları şöyledir: Eğer Hristiyanlar Tanrı’nın egemen eçimi sayesinde kurtuldularsa, o zaman diğerlerini günahlarından ve imansızlıklarından ötürü sorumlu tutmak adil değildir. Bu itirazın Kutsal Kitap’ın kendisine yöneltildiğini bilmek yararlıdır. Romalılar 9’da Pavlus önceden belirlenmişlik doktrinine değinmektedir. Yakup ile Esav örneğini vererek bizlere “ daha doğmadan, henüz iyi veya kötü bir iş yapmadan, büyüğü küçük olana hizmet edecek” dendiğini anımsatmaktadır. Yazılmış olduğu gibi “Yakup’u sevdim, Esav’dan ise nefret ettim” (Romalılar 9:11-13). Pavlus daha sonra retorik bir şekilde bu itirazı adalet üzerine dayandırır: “Öyleyse ne diyelim? Tanrı adaletsizlik mi ediyor?” Cevabı ise aydınlatıcı ve güçlüdür: “Kesinlikle hayır! Çünkü Musa’ya şöyle diyor: ‘Merhamet ettiğime merhamet edeceğim, acıdığıma acıyacağım’” (Romalılar 9:14-15).
Pavlus’un değindiği noktaya göre, günahkarların kurtuluşunu düşündüğümüzde adalet kesinlikle yanlış bir kategoridir. Adalet yalnızca suçlamayı getirir, “çünkü herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı” (Romalılar 3:23). Sonuç olarak Tanrı nötr bir insan topluluğuna bakıp, kimilerini kendisine iman etmesi kimilerini de itiraz etmesi için belirlemedi. İşte bu nedenle seçim “Mesih’te” yapıldı, çünkü günahkarların seçilmesi için Oğlu’nu ölüme göndermesi Tanrı’nın amacıydı. Tanrı kimi günahkar asileri kendi yollarına bırakır, yüceliğini göstermek için onların izledikleri cehennem yollarından gitmelerine izin verir. Diğerlerini merhametinin yüceliği için kurtarır, tıpkı Pavlus’un Romalılar 9:16’da söylediği gibi, “insanın isteğine ya da çabasına değil, Tanrı’nın merhametine bağlıdır.”
Önceden belirlenmişlik adaletsiz değildir, çünkü herkesin hak ettiği günah işlemeye ve Tanrı’yı reddetmeye devam etmeyi seçtiği için cehennemde olmaktı. A.W. Tozer haklı olarak şöyle söylemektedir, “Cehennemde yalnızca tek bir ses olacak ve o korkunç yerin duvarlarında yankılanacak- “Rab, yargıların doğru ve adildir”. Ama cennetin ezgisi “Yüce lütuf! Sesi tatlı! Benim gibi bir zavallıyı kurtardın!” olacak. Bu nedenle James Boice şöyle yazmaktadır: “Tanrı’dan istediğimiz adalet değil, ancak lütuftur. Lütuf yargılanamaz. Dünyanın temelleri atılmadan çok önce belirlenmiş Tanrı’nın iyi amaçlarından kaynaklanmalıdır, ya da hiç bir şekilde gerçekleşemez.”
OĞULLUĞA ALINMA
Pavlus önceden belirlenmişliği öğretmektedir ve bizim için bunu anlamak ve buna inanmak çok önemlidir. Fakat daha da önemlisi ne için önceden belirlendiğimizdir. Efesliler’de Pavlus Hristiyanları birçok farklı terimle tanımlamaktadır. Efesliler 1:1’de Hristiyanlar için “kutsallar… Mesih İsa’ya ait olan sadıklar” demektedir. 5.ayette ise en güzel isimlerinden birini söylemektedir, yani bir Hristiyan Tanrı’nın çocuğudur, “oğullar olalım diye bizi önceden belirledi.”
Pavlus’un oğulluğa alınma düşüncesi Roma vatandışlık yasaları örneğinden gelmektedir. Evlatlık edinme Roma kültüründe hiç de sıradışı değildi ve evlat edinen çocuklar öz evlatlarla aynı hakka sahipti. Evlatlık edinme genellikle erkek çocuğu evlat edinerek, bir varise sahip olmak içindi. İşte bu nedenle evlatlığa alınma konusunda erkek ayrımına değinmeliyiz. Tüm Hristiyanların Mesih’in gelini olduğu gibi, hem erkek hem kadın, aynı zamanda Tanrı’nın evlat edindiği oğullarıdırlar.
Hristiyan yazar Lew Wallace Romalılar tarafında köle olarak satın alınan Yahudi prensi Benhur’un hikayesini yazmıştır. Evlatlık oğlu olarak ve gücü ve yönetimi simgeleyen yüzüğü alarak daha sonra bir Romalı konsolosun hayatını kurtarmıştır. Bu kölelikten hükümdarlığa yükseliş utanç dolu günahkarlar olarak Tanrı’nın kendi oğulları olarak evlat edinmesiyle Mesih’te kutsallığa dönüşmemize benzemektedir.
Evlatlık edinme ayrıntılı bir yasal prosedürü içermiştir, babanın Romalı majesterilerin önünde yeni oğlunu göstermesiyle sonuçlanmıştır. Radikal bir değişim sağlamış, eski aile bağlarını tamamen şiddetlendirmiştir ve aynı şekilde Hristiyanlar da oğulluğa alınarak günahtan ve dünyadan ayırılmışlardır. Romalıların evlatlık alması öyle radikal bir ayrılıktı ki tüm geçmiş borçları ve zorunlulukları silip süpürürdü; aynı şekilde Tanrı da bizi günaha olan hizmetimizdeki sadakatten ve borçlarımızdan ayırır. Oğulluğa alınmanın ayrıcalıklarının içerisinde İsa Mesih’te oğulluğa alınarak şunları kazanırız:
- Baba Tanrı’yla huzuruna açıkça girebileceğimiz bir ilişki
- Kutsal Ruh aracılığıyla hem maddi hem de ruhsal olarak Tanrı’nın sağlaması ve gözetmesi hakkı
- Doğruluk ve esenlik hasatı için bizde çalışırken Tanrı’nın babacıl disiplini ayrıcalığı
- Gelecek çağda Baba’nın sahip olduklarının tümüne miras hakkı
- İsa Mesih’in kardeşleri olarak kabul edilme. İşte bu nedenle Pavlus Arabulucu ve Kurtacımız olan “İsa Mesih aracılığıyla” oğulluğa alınmak için önceden belirlendik demektedir.
MUHTEŞEM SEVGİ
Neden önceden belirlenmişlikle ilgili olan öğretişimizde oğulluğa alınmayı vurguladık? Çünkü önceden belirlenmişlik ve oğulluğa alınma aynı tema, Tanrı’nın bizler için olan muhteşem sevgisi, üzerindeki iki açıdır.
Önceden belirlenmişlik ve oğulluğa alınma arasındaki ilişki daha önce hizmet ettiğim bir kilisede bir durumla çok iyi örneklendi. Yıllardır çocuk sahibi olmak isteyen Hristiyan bir çift vardı, sürekli dua ederlerdi ve sonunda Tanrı’nın bir çocuk evlat edinebileceklerine izin verdiği sonucuna vardılar. İçlerindeki bir çocuğa sahip olma arzusuyla ve bu ayette sunulan Tanrı’nın sevgisiyle teşvik oldular. “Sevgide” evlat edinmeyi gözlediler, tıpkı Tanrı’nın bizleri ailesine evlat edinmesinde olduğu gibi bu evlat edinmede de kaynaktan sızan sevgiydi.
Rusya’dan evlat edinmiş olan bir başka ailenin de tecrübelerinden yararlanarak, çift gerekli başvuruları yaptı, çeşitli kaynakları temin etti ve sonunda kendi çocukları olabilecek kız bebeğin fotoğrafı ellerine ulaştı. Tüm sahip oldukları tek bir foroğraftı, fakat yalnızca bu fotoğraftan tanıdıkları bu kız çocuğuna bütün sevgilerini verdiler, ona bir isim verdiler, dua ettiler ve evlerinde bir kız bebeğin ihtiyacı olabilecek her şeyi almaya başladılar.
Bu yetim bebek çok uzak topraklardaydı, ailesiz ve bu Hristiyanların yüreklerinde duyduğu sevgiden habersiz olarak. Onu evlat edinmeyi planlıyor ve bereket depolıyorlardı. Onların yalnızca bir fotoğrafa bakarak duydukları sevginin Tanrı’nın bizi ebedi geçmişte sevgi dolu önceden bilmesinin sönük bir yansıması olduğunu düşündüm. Aynı şekilde, Tanrı bizleri uzaktayken sevdi ve oğulluğa alınalım diye önceden belirledi.
Rusya’ya gitmek için karı kocanın ayrılma zamanı geldi. Yolculukları sırasında sorunlar yaşandı, fakat sonunda çocuklarını on gün boyunca arayacakları bu yabancı topraklara vardılar. Bebeğin gelişimi ve sağlığı ile ilgili korkunç raporlar sunan doktorla buluştular. Aynı zamanda başka bir ailenin çocuklarını kendilerine evlatlık verme teklifini de reddettiler. Sistemli bir şekilde çalışarak ve ısrar ederek, sonunda bu bebeği evlat edinmekte olan ısrarlarını anlatmak için bir Rus mahkemesine kabul edildiler. Bir sürü engel, bir sürü, sıkıntı, eziyet, masraf, bunu niçin yaptılar? Yalnızca çok uzaktan bildikleri, isim koydukları bu çocuğa duydukları büyük sevgiden dolayı yaptılar. Sonunda, sevgi kazandı ve evlerindeki bütün neşeye ortak olacak bu bebek kızları olarak evlerine geldi.
O halde, Tanrı’nın sizi sevgisinden ötürü oğulluğa alması ne kadar çetin olmuştur. Tanrı bürokrasiden daha sert bir engelle karşı karşıyaydı: Kendi kutsal doğasına aykırı olan günahınızla yüzyüzeydi. Sizi kendisiyle birlikte cehenneme götürmek için almaya çalışan şeytana karşıydı. Ama Tanrı öyle bir şey yaptı ki, onun sevgili çocukları olabilmeniz için. Doğal ve ilahi Oğlu’nu sizin günahlarınızı üstlenmesi, bu bozulmuş çağın zayıflıklarına ve aşağılanmasına maruz kalması ve aslında sizlerin Tanrı önünde kusursuz ve kutsal olarak yaşamış olmanız gereken yaşamı yaşaması için dünyaya gönderdi. Tüm doğruluğu yerine getirerek, sizin yerinize yargıyı üstlendi ve günahlarınızın bedelini çarmıhta ödedi. Petrus şöyle demektedir, “Nitekim Mesih de bizleri Tanrı’ya ulaştırmak amacıyla doğru kişi olarak doğru olmayanlar için günah sunusu olarak ilk ve son kez öldü” (1.Petrus 3:18). Bu Tanrı’nın günahınızı ortadan kaldırmak ve sizi çocukları yapmak için ödediği sevgidir, İsa’nın değerli kanı kefarettir, “dünya kurulalı beri boğazlanmış Kuzu”’nun kefaretidir (Vahiy 13:8).
Zaman deryalarını aşan Tanrı’nın ısrarlı sevgisidir ve her şeye gücü yeten lütfu sizleri değerli çocukları olarak evlatlığa alır. Tıpkı İsa’nın kayıp oğul benzetmesindeki baba gibi, uzaktan sizi görür, sizi gözyaşlarıyla ve öpücükleriyle yıkar ve üzerinize doğruluk kaftanını giydirir ve sizlere “oğlum, oğlum” der.
“İsa Mesih aracılığıyla kendisine oğullar olalım diye bizi sevgiyle önceden belirledi”. Güveni Mesih’te olanların hiçbirinin cevabı Tanrı tarafından önceden belirlendiğimiz konusunda kaygı duyulan, şüpheli bir cevap olmamalıdır. Bunun aksine, Kutsal Yazılar bize cevap vermeyi öğretiyor. “Tanrı’nın iyi amacı uyarınca, Tanrı’nın Kendi sevgisiyle önceden belirlemesiyle İsa Mesih’e iman aracılığıyla Tanrı’nın Kendi ailesine alındım.” Bu gerçeğin farkına vararak, onu karşılık olarak sevgiyle yanıtlamalı, “Baba” diye seslenmeliyiz ve de Tanrı’nın oğulları olarak sevinçle yerimizi almalıyız. Bir şairin de dediği gibi,
Kurtaran sevgin zafer kazandı ya Rab,
Lütfun beni fethetti.
Şimdi bağışlanan, arındırılan, kurtarılan yüreğimi,
Tapınarak sana kaldırıyorum ya Rab,
Senin kurtarılan çocuğun olarak.
Yorum Ekle