Teoloji & Doktrin

Sağlayış Öğretişi Stoacıların İnandıkları Kader Değildir!

Bu öğretişi kirletmek isteyenler, ona Stoacıların kader dogması diye iftira ediyorlar. Bir zamanlar Augustinus bununla suçlandı. Kelimeler üzerinde kavga etmek istemesek bile, “kader” kelimesini kabul etmiyoruz, çünkü bu, hem Pavlus’un sakınmamızı öğrettiği dindışı yeniliklerin kelimelerinden biri [1Ti. 6:20], hem de insanlar onu kirletmeye çalıştıkları için, Tanrı’nın gerçeğinin bastırılmasına yol açıyor. Aslında biz yanlış ve kötü şekilde bu dogmayı suçlamaktayız. Stoacılarla birlikte nedenler arasında doğada yer alan sürekli bir bağlantı ve yakın bir ilişki bulmuyoruz ama Tanrı’yı her şeyin egemeni ve yöneticisi yapıyoruz. Bilgeliği uyarınca Tanrı, sonsuzluğun en uzak sınırından bu yana ne yapacağına karar vermiştir ve verdiği kararı gücü sayesinde artık uygulamaya koymuştur. Buna dayanarak, sadece göğün, yerin ve cansız varlıkların değil, insanların planlarının ve isteklerinin de belirlenmiş amaca doğru O’nun gücüyle dosdoğru gittiğini duyurmaktayız.

Öyleyse ne var, diye soracaksınız. Hiçbir şey şans eseri ya da beklenmedik şekilde olmuyor mu? Yanıtlıyorum: Büyük Basileios, haklı olarak, “şansın” ve “kaderin” putperestlerin sözleri olduğunu, bu sözlerin anlamının Tanrı’ya bağlı insanların zihinlerini işgal etmemesi gerektiğini söylemiştir. Her başarı Tanrı’nın kutsaması, her felaket ve sıkıntısı lanetiyse insanların işlerinde kadere ve şansa yer kalmamaktadır. Augustinus’un şu sözü de bizi etkilemelidir: Akademisyenlere Karşı kitaplarımda kaderden bu kadar sık söz etmem beni üzüyor; ama bu isimle şu ya da bu tanrıçanın değil, sadece dışsal iyilik ya da kötülükte rastlantı eseri bir sonucun anlaşılmasını istiyordum.” Kullanmakta tereddüt etmememiz gereken forte, forsan, forsitan, fortasse, furtuito [rastlantı eseri, şans eseri, belki, olasılıkla, tesadüfen] kelimeleri de fortunadan gelir; yine de bunların tümü tanrısal sağlayışa göndermede bulunur. Şunu sessizce geçiştirmeden söyledim, genellikle ‘kader’ denen şey de belki gizli bir buyrukla yönetiliyordur. Mantığı ve nedeni sır olduğu için biz buna ‘şanslı olma’ diyoruz. Aslında şunu söyledim: ama burada ‘kader’ sözcüğünü böyle kullandığıma pişmanım, çünkü insanların çok kötü bir alışkanlıkları olduğunu gördüm. ‘Tanrı böyle istedi’ demeleri gereken yerde, ‘kader böyle istedi’ diyorlar.” Sözün kısası, genelde Augustinus bize eğer bir şey kadere bırakılırsa dünyanın amaçsızca dönüp duracağını öğretiyor. Başka bir yerde her şeyin biraz insanın özgür seçimiyle, biraz Tanrı’nın sağlayışıyla yürüdüğünü belirtse de, az sonra insanların sağlayış altında bulunduklarına ve sağlayışla yönetildiklerine yeterince işaret ediyor. Tanrı’nın buyruğu olmadan bir şeyin meydana gelmesinden daha saçma bir şey olmadığını kendisine ilke ediniyor, çünkü o zaman bu, nedensiz meydana gelecekti. Bu nedenle, beklenmedik durumların insanın istemine bağlı olmasını da hariç tutuyor; kısa süre sonra bunu daha da netleştiriyor. Nedenini Tanrı’nın isteminde aramamız gerektiğini kabul etmiyor. ” İzin” sözcüğünü bu kadar sık kullanmasının nedeni bu sözcük bir yerde karşımıza çıktığında çok iyi anlaşılıyor. Burada Augustinus, her şeyin en yüce ve ilk nedeninin Tanrı’nın istemi olduğunu, çünkü O’nun buyruğu ya da izni olmadan hiçbir şeyin olmadığını kanıtlıyor. Elbette gözcü kulesinde boş boş yatan, şuna ya da buna izin verme zamanını bekleyen, bir istek gerçekten Kendi isteği değilse, deyim yerindeyse, aksi takdirde neden sayılamayacak olan bir müdahalede bulunan bir Tanrı hayalini kurmuyor.

John CALVIN

Bu yazıda geçen konular: