Teoloji & Doktrin

Seçilmişlik nedir?

Kutsal Kitap’ın kurtuluş doktrinini sunan tüm bölümlerinden hiçbiri belki de Pavlus’un İsa Mesih’te sahip olduğumuz bereketleri sıraladığı Efesliler’in ilk bölümünden daha kusursuz değildir. 4.ayette sonsuz bir temel kurarak başlar: “O Kendi önünde sevgide kutsal ve kusursuz olmamız için dünyanın kuruşundan önce bizi Mesih’te seçti.”

SEÇİLMİŞLİK DOKTRİNİ
Efesliler 1:4 seçilmişlik doktrini olarak bilinen en iyi ifadelerden birini sunar. Bu doktrin adını Grekçe eklektos kelimesinden alır, burada “seçti” fiili olarak kullanılır. Bir aday seçtiğimizde, onu yönetim için seçmiş oluruz. Aynı şekilde, Tanrı bir kişiyi İsa Mesih’in kanıyla Kendisi için yücelik için kurtulması için seçer.

Bu doktrin ve ayet gösteriyor ki, Hristiyanlar olarak hoşnut olduğumuz tüm bereketler Tanrı’nın egemen seçiminde temellidir, ebedi geçmişte yer almaktadır, yani biz doğmadan çok önce ve hatta yaratılıştan önce. Burada her imanlının kurtuluşunun temeli yatmaktadır: Tanrı’nın bizi karşılıksız ve merhametle seçmesi. Bu muhtemelen en sağlam, en güçlü temeldir- Tanrı’nın Kendi ebedi amacı- ve bu temelde Pavlus kurtuluş umudumuzun yattığını söylemektedir. Bu doktrinin öğretmeni olarak bilinen Calvin şunları yazmaktadır:

Tanrı bizleri dünya yaratılmadan önce seçtiğinden, kurtuluşumuzun kaynağını O’nun karşılıksız iyiliğine atfetmeliyiz ve şunu itiraf etmeliyiz, bizi çocukları olarak almasaydı mahvolurduk, çünkü O’nun iyiliğine başvurabilecek hiçbir şeyimiz yok. Bu nedenden ötürü, kurtuluşumuzun kaynağının yalnızca Tanrı olduğunu bilmeli ve bunun üzerine inşa etmeliyiz kendimizi.

Tanrı’nın bizi seçmesi ne zaman gerçekleşti? Pavlus “dünya yaratılmadan önce” Tanrı’nın bizi seçtiğini söylemektedir. Nasıl seçildik? Pavlus O’nda, yani Mesih’te seçildiğimizi söylemektedir. Belki de bu gerçeği anlamanın en iyi yolu Kutsal Kitap’ta yer alan sonsuz antlaşmaya bakmaktır. Baba Tanrı ve Kutsal Ruh Tanrı’nın yanısıra, ebedi geçmişte beden alıp Beytlehem’de dünyaya gelmeden önce Oğul Tanrı vardı. Kutsal Kitap Baba Tanrı ile Oğul Tanrı arasında yaratılıştan önce kurulan bir antlaşma olduğuyla ilgili büyük bir tanıklık sunmaktadır. İbraniler 13:20 bu antlaşmaya “sonsuz antlaşma” demektedir. İsa ele verilmeden önce ettiği duada şunları söylemektedir: “Yapmam için bana verdiğin işi tamamlamakla seni yeryüzünde yücelttim” (Yuhanna 17:4). Petrus aynı şekilde Mesih’le ilgili olarak, “kusursuz ve lekesiz kuzuyu andıran Mesih’in değerli kanının fidyesiyle kurtuldunuz. Dünyanın kuruluşundan önce bilinen Mesih, çağların sonunda sizin yararınıza ortaya çıktı” (1.Petrus 1:19-20) demektedir. Vahiy 13:8 ise, “dünya kurulalı beri boğazlanmış Kuzu” demektedir. bu tanımlar göstermektedir ki sonsuzlukta bile Tanrı günah ve günahkarlar problemiyle uğraşmaktadır. Kurtuluş lütfu zamanın öncesinin sonsuz derinliklerine uzanmaktadır. Tanrı’nın seçimi Mesih’in kanındadır, çünkü Tanrı yalnızca var olacağımızı değil ama aynı zamanda günahlarımızdan kurtulmaya ihtiyacımız olduğunu da önceden gördü; bizleri Kendi halkı olarak seçerek, gerekli olan şeyi yani Mesih’in kusursuz ve lekesiz kanının akıtılmasını da öngördü.

Teologlar bu ebedi konseye kurtuluş antlaşması adını vermektedir. Baba Tanrı önceden seçtiği halkı için yargıyı Oğul Tanrı’nın üzerine yükledi. Oğul gönüllü olarak bu yargıyı kabul etti, öyle ki suçlarını üzerine alabilsin ve onlar için çarmıhta ölebilsin. Buna karşılık olarak, Baba seçilmişlerin kurtuluşunu O’na vaat etti, yani sonsuzlukta halkı ve gelini olarak sonsuz yaşam için seçilmiş olanların.

Seçilmişlik doktrini Tanrı’nın Mesih’teki amacının bizlerin bireysel kurtuluşumuzun kaynağı olduğunu belirtmektedir. Bir kişi niçin Hristiyan? Çünkü müjdeye inandı. Bu öenmli bir gerçektir. Peki, diğerleri inanmazken o niye inandı? Diğerleri müjdeyi duyup inanmazken Hristiyanların inanması onlara özgü ruhsal durum veya daha iyi bir durumda oldukları için mi? Hayır! Bu durumun onlarla ilgisi yoktur, bu durum Tanrı’ya özgüdür, İsa Mesih’e olan imanla Kendisinin olmalarını sağlayan şey Tanrı’nın sonsuz ve egemen seçimidir.

Bu inananlar için iyi bir haberdir, çünkü kurtuluşun temeli burada yatmaktadır, değişen ve güçsüz, eğilimleri karmaşık ve imanda tutarsız olan sizlerde olan bir şey değil, ama Tanrı’nın ebedi geçmişten beri olan Kendi egemen ve değişmez seçimidir. O “bizleri dünya yaratılmadan çnce Mesih’te seçti”.

 

İNSANIN DEĞİL, KUTSAL KİTAP’IN ÖĞRETİŞİ
Seçilmişlik doktrinini öğretirken genel soruları ve yanlış anlaşılmaları yanıtlamak gerekir. Bu anlamda değinmemiz gereken ilk nokta şudur: seçilmişlik insanın değil, Kutsal Kitap’ın öğretişidir.

Bu önemli bir ifade, çünkü çoğu insan bu doktrinin insan icadı olduğunu düşünüyor. Bazıları bu doktrini güçlü bir şekilde benimseyen ismi teolojik bir perspektife, Calvinism’e verilen John Calvin’e işaret etmektedir. Fakat bu öğretişin kökenini insana atfetmek nasıl da yanış bir kanıdır. Öncelikle bu doktrin Calvin’den ve onaltıncı yüzyıldaki Reformasyondan çok öncesine gitmektedir. Dördüncü yüzyıl teologu ve piskoposu Aziz Augustine hararetli bir şekilde Tanrı’nın ebedi seçimini vurgulamıştır. Aslında yüzyıllar boyunca kilise tarihinin görkemli öğretmenleri yalnızca bu doktrini benimsemekle kalmamış, ama aynı zamanda bu doktrin üzerinde ısrar etmiştir ve yüzyıllardır bu doktrin çoğunluğun güçlü görüşü olmuştur.

Her ne kadar kilise tarihinin güçlü yorumlarının farkında olmak yardımcı olsa da önemli olan teologların neye inandığı değil. Önemli olan Kutsal Kitap’ın ne öğrettiği. Hristiyanlar olarak Tanrı’nın önünde Tanrı’nın kutsal sözünde öğretilenlere bağlıyız ve zorunluyuz ve bu anlamda Kutsal Yazılar’ın seçilmişlik doktrinini öne sürdüğünü görmekteyiz.

Efesliler 1:4 bu noktaya değinmektedir, Pavlus’un vermeye çalıştığı anlam bazen ünsüz olsa da yine de kaçınılmazdır. Kurtuluş tarihi, Tanrı’nın imanlıları dümnya yaratılmadan önce Mesih’te seçmesiyle başlar. Romalılar 9:10’da Pavlus Esav ve Yakup örneğini kullanmaktadır, Tanrı daha onlar doğmadan önce birini sevdi, birinden ise nefret etti, niçin? Romalılar 9:11, bunun Tanrı’nın seçiminden kaynaklı olduğunu söylemektedir. Efesliler 1:5’i çalışırken bu bölüme tekrar bakacağız, fakat Yeni Antlaşma’da bu konuyla ilgili sayısız ayet bulunmaktadır.

İkna edici bir örnek Elçilerin İşleri 13:48’de yer almaktadır. Orada, Luka Pavlus’un Antakya’daki öğretişini alıntılamakta ve gözlemlemektedir, “sonsuz yaşam için belirlenmiş olanların hepsi iman etti.” Aynı şekilde, Petrus da seçilmişliği öğretmektedir, ilk mektubunda “seçilmişlere” (1.Petrus 1:1) seslenmektedir, ikinci mektubunda okuyucularına seslenirken “çağrılmışlığınızı ve seçilmişliğinizi kökleştirmeye daha çok garet edin” demektedir (2.Petrus 1:10).

Peki ya İsa? Seçilmişlikle ilgili bir şey söylemiş midir? Evet, Yuhanna 15:16’da seçilmişlikle ilgili en basit ifadelerden birini kullanmıştır, “siz beni seçmediniz, ben sizi seçtim”. Elçilerin seçilmesine tekrar dönersek, bunun doğru olduğunu görürüz. Başka kişileri seçebilecekken İsa onları seçti. Onların elçi olmasına karar veren O’nun seçimiydi. Daha sonra, İsa ilahi seçimle ilgili olan sonsuz güvenliliği şöyle dile getirdi: “Baba’nın bana verdiklerinin hepsi bana gelecek ve bana geleni asla kovmam. Çünkü kendi isteğimi değil, beni gönderenin isteğini yerine getirmek için gökten indim. Beni gönderenin isteği, bana verdiklerinden hiçbirini yitirmemem, son gün hepsini diriltmemdir” (Yuhanna 6:37-39). İsa ekledi, “Sizlere ‘Babanın bana yöneltmediği hiç kimse bana gelemez’ dememim nedeni budur” (Yuhanna 6:65). İsa açıkça görevinin dünyanın tamamı için olmadığını, yalnızca Babanın ona verdikleri için olduğunu belirtmektedir.

Şaşırtıcı olmamakla birlikte, Tanrı’nın kurtuluştaki egemenliği Yeni Antlaşma’yla sınırlı değildir. Yeşaya 46:9-10’da Tanrı şöyle söylemektedir, “Çok önceden beri olup bitenleri anımsayın. Çünkü Tanrı benim, başkası yok. Tanrı benim, benzerim yok. Sonu ta başlangıçtan, henüz olmamış olayları çok önceden bildiren, ‘tasarım gerçekleşecek, istediğim her şeyi yapacağım’ diyen benim.” Mısır’dan çıkarken İsa Tanrı’nın İsarail halkını seçmesini Pavlus’un karşılıksız ve egemen lütfu anlattığı gibi belirtti: “RAB’bin sizi sevmesinin ve seçmesinin nedeni öbür halklardan daha kalabalık olduğunuzdan değil. Siz ayrıca öbür halklardan azdınız. RAB size sevgisini göstermek ve atalarınıza ant içerek verdiği sözü yerine getirmek için güçlü eliyle sizi Mısır’dan çıkardı; köle olduğunuz ülkeden, Mısır Firavunun elinden sizi kurtardı” (Yasanın Tekrarı 7:7-8).

Eğer bu seçilmişlik doktrini ile güreşiyorsanız, ilk sormanız gereken soru şudur: Kutsal Kitap tarafından öğretiliyor mu? Soruyu anlamasanız da sevmeniz de sormak zorundasınız. Soru da şudur, Tanrı bu doktrini Kutsal Yazılarda öğretiyor mu? Eğer öğretiyorsa- ki bu kısa araştırma kesinlikle öğrettiğini gösteriyor- o zaman O’na olan itaatiniz bunu kabul etmenizi gerektiriyor. Ve aklınızda itaat ederek, Tanrı’dan bu ilk başta kabul edilmesi güç olan doktrini anlamanız ve ondan hoşnut olmanız için sizi yönlendirmesini istemelisiniz.

Seçilmişlik doktrini insanın değil, Kutsal Kitap’ın öğretişidir ve işte bu nedenle insanlar çoğu kez bunu kabul etmekte zorlanıyor. Körü körüye bağlandığımız hümanizme karşı bir doktrindir, bu dünyanın bilgelerini gücendirir, bedenimizde yerleşmiş olan insan gururunu öldürür.

GURUR DEĞİL, ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK

Bu bizi bir sonraki noktaya götürür, çünkü insanlar yanlış bir şekilde seçilmişliğin gurura neden olduğu ile ilgili yakınmaktadır. İnsanlar eğer Tanrı tarafından seçildiğime inanırsam, bir şekilde özel veya üstün olduğumu düşünmeliyim demektedir. fakat aslında, seçilmişlik gururu değil, alçakgönüllüğü ortaya çıkarır.

Bunun nedeni seçilmişliğin kurtuluşu bir Hristiyanın işine değil, fakat Kutsal Kitap’ın tamamen bozulduğumuz öğretisini benimsemesidir. Öğretiş der ki kurtuluş tamamen Tanrı’dan olmadıkça, o zaman kurtulamayız, çünkü günahımız ve Tanrı’yla ilgili şeylere olan düşmanlığımız büyüktür. Arthur Pink şöyle demektedir, “Tanrı’nın egemenliği gerçeği insanın övünebileceği her şeyi ortadan kaldırır, bunun yerine alçakgönüllülük ruhu verir. Kurtuluş Rab’be aittir, kökeni, eylemi ve tamamlanması, hepsi Rab’be aittir. Bize “ne bedenden ne de insan isteğinden, ama Tanrı’dan doğduğumuzu” (Yuhanna 1:13) söylemektedir. Bu, kurtuluşunda kendine pay çıkarmaya çalışan, kendini övmek ve kişisel tatmine varmak isteyen kişilerin yüreğini en çok alçaltan şeydir.”

Kurtuluşumuzun kaynağının değersizliğimiz yerine yalnızca Tanrı’nın lütfuna bağlı olduğunu fark ettiğimizde insanın övüneceği durum nedir? Aslında bu, yani gururumuzun ve özgüvenimizin alçalması ihtiyacımız olandır. Ve tam olarak da bu seçilmişlik doktrinidir imanlının yüreğini alçaltan. Pavlus Titus 3:3-5’te alçakgönüllülükten şöyle söz eder: “Çünkü bir zamanlar biz de anlayışsız, söz dinlemez, kolay aldanan, türlü arzulara ve zevklere köle olan, kötülük ve kıskançlık içinde yaşayan, nefret edilen ve birbirimizden nefret eden kişilerdik. Ama Kurtarıcımız Tanrı iyiliğini ve insana olan sevgisini açıkça göstererek bizi kurtardı. Bunu doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, kendi merhametiyle, yeniden doğuş yıkamasıyla ve Kurtarıcımız İsa Mesih aracılığıyla üzerimize bol bol döktüğü Kutsal Ruh’un yenilemesiyle yaptı.”

 

SUİSTİMAL DEĞİL, KUTSALLIK
Bir sonraki soru seçilmişliğin tembelliğe yol açıp açmadığıdır. Eğer kurtuluşum benim çabamla değil ama Tanrı’nın merhametiyle sağlanıyorsa, o halde kutsallaşma eylemi için nasıl bir güdülenme içine girmeliyim? Cevaben, Kutsal Kitap seçilmişliğin özgürlüğün suistimal edilmesini değil, kutsallığı ortaya çıkardığını vurgulamaktadır.

Kesinlikle, sorunun bizzat kendisi kurtuluşla ilgili apaçık bir yanlış anlaşılmayı ortaya çıkarır. Kutsallığın kurtulmamızın amacı olduğunu belirtmekte başarısız olmaktadır. Kurtuluşumuzdaki Tanrı’nın amacı kutsal olmamızdır. Bu, Pavlus’un Efesliler 1:4’te vurguladığı gerçektir, “O’nun önünde kusursuz ve kutsal olmamız için bizi seçti.” Tanrı günahkarları seçtiğinde, onları kutsallığa seçti, bu nedenle kutsallık seçimin belirgin noktasıdır. Pavlus başka bir yerde şöyle demektedir, “Tanrı’nın isteği şudur, kutsal olmanız” (1.Selanikliler 4:3).

Bu, Hristiyan yaşamının önceliğidir: mutluluk değil, kutsallık. İşte bu nedenle seçildik, Mesih öldü ve ölümden dirildi. Bu arada bu, Petrus’un “çağrınızın ve seçilmişliğinizi kökleştirmeye daha çok gayret edin” dediği 2.Petrus 1:10’da bahsettiği noktadır. Bizlere kendinizi seçilmek için hazırlayın demiyor-ki bu imkansız- fakat bunun aksine seçilmişliğinizde bir güven kazanın, yalnızca kutsallıktan gelen bir güven kazanın demektedir.

Bu güvence kişisel kutsallıkta büyük yardımı olan bir durumdur. Eğer kutsallıkta gelişimim kendi arzu ve gayretimden kaynaklanıyorsa, nasıl bir umutsuzluk ortaya çıkar? Ama burada görülüyor ki dünya kurulmadan çok önce, Tanrı beni kutsal olmam için seçti. Bu kutsal olmam gerektiğini değil de ne demek istiyor olabilir: eğer Mesih’teysem, bundan eminimdir. Bir hristiyan olarak bunu bilmek kaderimdir, bunu benimsemek için cesaret bulur, olmam gereken şey olmaya başlarım ve daha aktif bir imana sahip olmak için cesaret bulurum.

Martyn Lloyd-Jones şöyle demektedir, “Kutsallığa seçildiğimizden ötürü kutsal olacağız ve olmak zorundayız. Pavlus’a göre kutsal olma ihtimaliyle seçilmedik. “Seçilmek” ve “Kutsal olmak” birbirinden ayrılamaz. Bizi kutsallığa seçen Tanrı bizleri kutsallaştıracak; müjdenin vaaz edilmesi kutsallaştırmıyorsa hala, Tanrı’nın başka metodları da vardır. hastalıkla boğuşmanızı sağlayabilir. İşinizi gücünüzü kaybedebilirsiniz. Tanrı sizi kutsallaştıracak, çünkü sizi kutsallığa seçti.” Bu nedenle, bizi kutsal olmak için seçen merhametli Tanrı’ya itaat etmekle meşgul olalım.

Hiç televizyonda ya da resmi bir törende kraliyet üyelerini gördünüz mü? Bu yüceliği nasıl da kolayca taşıdıklarını gördünüz mü hiç? Prensesler için soylu bir kimliği taşımayı öğrenmek kolaydır. Bir prensesin görkemli ve soylu bir şekilde yürümesinde zor olan bir nokta yoktur. Bir kere ne ve kim olduklarını fark ettiklerinde, küçücük bir çalışmayla olmaları gereken kişi olurlar. Bu Tanrı’nın seçimiyle kutsallık için de aynıdır. Bir kere kutsallar olduğumuzun farkına vardığımızda, yani Tanrı’nın bizi kutsal olmak için seçtiğini anladığımızda, kaderimiz görkem ışığındadır, o zaman kutsallık artık zorluk ya da çetin bir mücadele olmaktan çıkar. Aynı şekilde, seçilmişlik kutsallığı getirir ve gelmesine yardım eder.

 

İHTİMAL DEĞİL, TEMİNAT
Gördüğümüz gibi seçilmişlik insanların değil, Kutsal Kitap’ın öğretişidir. Gururu değil, alçakgönüllüğü ve suistimal değil kutsallığı meydana getirir. Bunların da ötesinde, seçilmişlik bir ihtimal değil, teminat sağlar. İşte burada bu doktrinin en büyük öenmlerinden biri yatmaktadır.

Kurtuluşun gerçek teminatı ve tehlikeli ihtimali arasındaki farkın anlaşılması hayati derecede önemlidir ve Kutsal Kitap’ta açık bir şekilde açıklanmaktadır. Kutsal Kitap, kurtuluşu kesin bir durumun yerine gelmesi üzerine kurmaktadır, yani İsa Mesih’in kurtaran imanı üzerine. Kurtaran iman müjdeyi anlamaayı, onun doğru olduğuna inanmayı ve sonra müjdede belirtildiği gibi yaşamını Mesih’e adamayı içermektedir. İsa Mesih’teki kurtaran imandan başka bir şekilde –iyi işlerden, dini törenlerden, vaftizden, kilise üyesi olmaktan ya da bir dini ibadette yaptığınız bir şeyden ötürü- kurtulduğunuzu düşünmeniz düpedüz varsayımdır. Bu ruh için tehlikelidir ve İsa’yla kurtarıcı bir ilişkisi olmadan bir kurtuluş üzerine ihtimaller üretenler için sonsuz cehennemi getirmektedir. Kurtuluş gibi seçilmişlik de yalnızca “Mesih”tedir.

Öyleyse, nerede güvence ve teminat? Mesih’tedir. Mesih’e inandığımız zaman kurtuluş güvencesine sahibizdir. İşte bu seçilmişlik doktrinin büyük yardımı vardır, çünkü eğer Tanrı’ya Mesih’e güvendiğimizi söylersek, o zaman Tanrı bize imanımızın ebedi seçiminin sağlam kayası üzerine kurulduğunu söylediğini söylemektedir. Bizler seçildiğimize inandığımız için kurtulmuyoruz, aksine Mesih’in kurtaran imanı aracılıyla seçildiğimize inanıyoruz. Ve iman aracılığıyla bizleri kurtaran Tanrı güvenliğimizin güçlü ellerinde olduğunun teminatını vermektedir. Seçilmişlik imanlı olmayanlara değil imanlı olanlara teminat vermektedir, Tanrı’nın egemen lütfunda güvenliğimizin Tanrı tarafından verilen teminatını sağlamaktadır.

Kurtuluşların kendilerinde değil, Tanrı’da olduğunu bilen kaç Hristiyanın omzunda kaldırılabilecek yükler vardır, ya da güçsüzlük içinde sendelerler? Seçilmişlik bize bizim değil Tanrı’nın bizi aradığını söylemektedir ve Tanrı bizleri kendine çeker, çünkü bizi çok önceden seçmiştir. Sizi bilemiyorum, ama bu kurtuluş güvencemle ilgili çabalarımda her şeyi değiştiriyor ve ebedi ruhuma huzur veriyor. Romalılar 8:30 şöyle söylemektedir, “Tanrı önceden belirlediği kişileri çağırdı, çağırdıklarını akladı ve akladıklarını yüceltti.” Bu şu anlama geliyor: Eğer Tanrı beni Kendisine İsa Mesih aracılığıyla çağırdıysa, bu onun önceden belirlediği planın bir parçasıdır. Eğer beni çağırdıysa, o zaman beni Mesih’in kanıyla akladı ve cennette kesinlikle beni yüceliğe kavuşturacak.

Yüksek bir binanın sağlam olabilmesi için temelinin iyi atılması gerek diye başlamıştım sözüme. Şimdi de böyle bir temelin en zayıf noktası kadar sağlam olabileceğini söylemeliyim. Eğer tümü yalnızca bir kısmı, ağırlığa dayanamayı yıkılmaya yüz tutan yanı, dışında sağlamsa o zaman binanın kaderidir yıkılmak. İşte bu nedenle Tanrı’nın kurtuluşumuzdaki sonsuz eyleminin- dünyadaki tüm insanların zihninden çıkamayacak kadar büyük bir tasarı- tamamen O’na ait olduğunu anlamak oldukça önemlidir. Yalnızca Tanrı aklanmamız, kutsallaşmamız ve en üst amacımız olan cennette yüceltilmemiz için gerekeni sağlayabilir. Eğer bunlardan biri bile bize dayalı olursa- karakterimize, tutarlılığımıza, arzumuza ya da eylemimize- o zaman tüm bina parçalara ayrılacak biçimde yıkılmaya mahkumdur. Ama Pavlus bir yerde “Tanrı’nın attığı sağlam temel, “Rab kendine ait olanları bilir” ve “Rabbin adını anan herkes kötülükten uzak dursun” sözleriyle mühürlenmiş olarak duruyor” (2.Timoteos 2:19) demektedir. bu ayet üzerine Calvin şunları söylemektedir:

Tüm bunlar bize verildi, çünkü Tanrı dünya kurulmadan önce bizleri seçti: çünkü daha iyi ya da kötü bir şey yapmadan bizleri Rabbimiz İsa Mesih’te sevdi. Pavlus bu temelin insanlarda bulunan herhangi bir erdeme dayandırmadan Tanrı’ya ait olduğunu söylemektedir: bizlerin naif yapılarına karşılık olarak bu güvenceden bahseder. Eğer dünyadaki şeylerde kesinlik göremiyorsak, kurtuluşumuzun Tanrı’dan kaynaklı olduğuna ve bunu hiçbir şekilde kaybolmayacak şekilde elinde tuttuğuna inanmamız gerekir. Bu müthiş bir düşüncedir.

 

YÜCELİK YALNIZ VE YALNIZCA TANRI’YA
Teminatımızın tek kaynağı Tanrı’nın egemen seçimi olduğunu bilerek, seçilmişlik bizi kendimizi, ya da başka insanları değil fakat yalnız ve yalnızca Tanrı’yı yüceltmeye yönlendirir. Bu değineceğimiz son noktadır, seçilmişlik insana değil, yalnız ve yalnızca Tanrı’ya yücelik vermeyi sağlamaktadır. Yunus 2:9’un da dediği gibi, “Kurtuluş RAB’be aittir” ve bu nedenle tüm övgülerimiz de O’na aittir.

Aslında yüreklerimizi övgü içinde Tanrı’ya yükseltmemizin bir nedeni O’nun egemen lütfunun yansımasıdır. Bu ilkenin mezmurlarda model alındığını görmekteyiz. Mezmur 28:8, “RAB halkının gücüdür, meshettiği kralın zafer kalesidir” demektedir. Mezmur 62:6, “Tek kayam, kurtuluşum, kalem O’dur, sarsılmam” demektedir. Mezmur 59:16-17 de “Bense gücün için sabah ezgiler söyleyecek, sevgini sevinçle dile getireceğim. Çünkü sen bana kale, sıkıntılı günümde sığınak oldun. Gücüm sensin, seni ilahilerle öveceğim, çünkü kalem beni seven Tanrı sensin” demektedir.

Bu sözler sizin de ağzınızda dolaşıyor mu? Sizler de kendinizde hiçbir şekilde umut bulamayıp, dışarıdaki imanlı olmayan insanlardan sizi ayırt eden bir farkınız olmadığını görebiliyor musunuz? Yalnızca Tanrı’nın böyle bir lütfu olsaydı, günahınıza rağmen Tanrı sizi seçseydi, sizi övecek hiçbir özelliğiniz olmadığına, dünyanın yaratılışından önce Mesih’te seçilebileceğinize ve yüceliğin yalnız ve yalnızca Tanrı’ya ait olduğuna inanıyor musunuz? Eğer inanmıyorsanız ve eğer Tanrı’nın egemen ve seçen lütfundan geri çekiliyorsanız, o zaman gerçek anlamda neye güveniyorsunuz? Bu durumda bir anlamda kendi gücünüze, kendi işlerinize, bir şekilde cenneti kazanacağınızı düşündüğünüz fikirlere inanmış olmuyor musunuz? Dinleyin, bu düşüncelerin hiçbirinde huzur yoktur ve Kutsal Kitap böylesi bir imanda size ne umut ne de teminat sağlamaktadır.

“Kendi önünde sevgide kutsal ve kusursuz olmamız için dünyanın kuruluşundan önce bizi Mesih’te seçti.” Bu sözlerdir bize şimdi ve sonsuza dek Tanrı’nın bereketlerinin güvencesini veren ve Tanrı’ya övgüleri ağzıma koyan. Bir şairin de yazdığı gibi, “lütuf yaşam kaynağım olduğumdan- ve iman onun üstünde bir armağan- Kurtarıcıma övgüler sunacağım, tüm iyi işler yok olsun, ben ölene dek Tanrımı yücelteceğim.”