İblis’le Tanrı’nın arasında var olduğunu söylediğimiz anlaşmazlığa ve mücadeleye gelince, Tanrı istemezse ve onaylamazsa onun hiçbir şey yapamayacağı konusundaki değişmez kesinliği kabul etmeliyiz. Eyüp’ün tarihinde şeytanın, Tanrı’nın emirlerini almak için O’nun önüne çıktığını [Eyü. 1:6; 2:1] ve emir almadan önce hiçbir kötü iş yapmaya cesaret edemediğini [1:12; 2:6] okuyoruz. Ahav kandırılacağı zaman şeytan bütün peygamberlerin ağzındaki aldatıcı ruh olmayı üstlenmişti; Tanrı, ona bu görevi vermişti [1Kr. 22:20-22]. Bu nedenle Saul’e sıkıntı çektiren RAB’bin ruhuna “kötü” deniyor, çünkü imansız kralın günahları böyle cezaya çarptırılıyordu [1Sa. 16:14; 18:10]. Başka bir yerde de Tanrı’nın, “bir alay kötülük meleğiyle” Mısırlıları felaketlere uğrattığı yazılmıştır [Mez. 78:49]. Bu örneklere göre, Pavlus, iman etmeyenlerin gözlerinin görmemesine daha önce Şeytan’ın etkinliği dese bile [2Se. 2:9; Krş. 2Ko. 4:4; Ef. 2:2], genelde Tanrı’nın işi olduğuna tanıklık eder [2Se. 2:11]. Bu durumda İblis, açıkça Tanrı’nın gücü altındadır ve O’na hizmet etmek zorunda kalması için, O’nun buyruklarıyla yönetilmektedir. Nitekim İblis’in Tanrı’ya direnç gösterdiğini ve işlerinin Tanrı’nın işlerine ters düştüğünü söylediğimizde, aynı zamanda bu direnişin ve muhalefetin Tanrı’nın göz yummasına bağlı olduğunu da öne sürüyoruz. İblis’in isteğinden ya da çabasından değil, sadece etkisinden söz ediyorum. Şeytan doğası gereği kötü olduğu için, tanrısal isteme asla itaat etmeye değil, inatçılığa ve ayaklanmaya son derece eğilimlidir. Tutkusu ve Tanrı’ya bile bile muhalefeti kendisinden ve kötülüğünden kaynaklanmaktadır. Bu kötülüğü nedeniyle Tanrı’ya karşı çok düşmanca olduğuna inandığı bir eylem rotasına girişmek zorundadır. Ama Tanrı, Kendi gücünün dizginiyle onu bağlayıp alıkoyduğu için, şeytan sadece Tanrı’nın izin verdiklerini yapar. İstesin ya da istemesin Yaratan’ına itaat eder, çünkü Tanrı onu harekete geçirdiğinde O’na hizmet etmeye boyun eğmek zorundadır.
Zaferin güvencesi!
Tanrı, Kendi istemine göre, kötü ruhları şurada burada bağladığı için, onların faaliyetlerini öyle yönetir ki, imanlıları savaşa sokarlar, onlara pusu kurarlar, esenliklerine tecavüz ederler, savaşta onlara sıkıntı verirler ve çok sık olarak onları bezdirirler, bozguna uğratırlar, dehşete düşürürler, kimi kez de yaralarlar; ama imanlıları asla yenemezler ya da ezemezler. Ne var ki, imanlılar kötülere boyun eğip sürüklenirler; kötüler onların akılları ve bedenleri üzerinde güçlerini uygularlar ve utanç verici her davranışta köle gibi onları kötüye kullanırlar. İmanlılar söz konusu olduğunda, bu tür düşmanlardan huzursuz oldukları için, şu teşviklere kulak verirler: “İblise fırsat vermeyin” [Ef. 4:27]. “Düşmanınız İblis kükreyen aslan gibi yutacak birini arayarak dolaşıyor.. .İmanda sarsılmadan ona karşı direnin” [1Pet. 5:8-9] ve benzerleri. Pavlus, gururunu terbiye etmenin bir çaresi olarak, alçakgönüllü olması için kendisine İblis’in bir meleğinin verildiğini yazdığında böyle bir iç kargaşadan uzak olmadığını kabul ediyor [2Ko. 12:7]. Bu durumda bu, Tanrı’nın bütün çocukları için genel bir uygulamadır. Ama İblis’in başını ezme vaadi [Yar. 3:15] Mesih’e ve genelde O’nun bütün üyelerine ait olduğu için, şeytanın, imanlıları ele geçireceğini ya da yeneceğini kabul etmiyorum. Aslında çoğunlukla imanlılar sıkıntı çekerler ama iyileşmeyecek kadar yaşamdan yoksun kalmazlar; şiddetli darbelere maruz kalırlar ama sonra ayağa kalkarlar; yaralanırlar ama yaraları öldürücü değildir; kısacası, ömürleri boyunca o kadar didinirler ki, sonunda zafer kazanırlar.
Yine de bunu bireysel faaliyetlerle kısıtlamıyorum. Tanrı’nın adil öcüyle Davut’un bir süre İblis’e verildiğini, Davut’u kışkırtarak halkı saydırdığını biliyoruz [2Sa. 24:1]. Pavlus, insanlar şeytanın ağına düşseler bile bağışlanma umudundan imkânsız diye vazgeçmez [2Ti. 2:25-26]. Başka bir yerde Pavlus, yukarıda sözü edilen vaadin etkisini, mücadele etmemiz gereken bu yaşamda göstermeye başladığını, mücadeleden sonra vaadin yerine getirileceğini belirtiyor. Şöyle diyor: “Esenlik veren Tanrı çok geçmeden Şeytan’ı ayaklarınızın altında ezecektir” [Rom. 16:20]. Aslında bu zaferi Baş’ımız tümüyle kazanmıştır, bu dünyanın egemenin onun üzerinde hiçbir etkisi yoktur [Yu. 14:30]. Üstelik O’nun üyeleri olan bizde de kısmen böyledir. Aczimize boyun eğdiğimiz bedenimizi çıkardığımızda bu tamamlanacak ve Kutsal Ruh’un gücüyle dolacağız.
Mesih Krallığı’nın inşa edildiği ölçüde O’nun gücüyle İblis düşer; Rab, “Şeytan’ın gökten yıldırım gibi düştüğünü gördüm” diyor [Luk. 10:18]. Bu yanıtıyla Rab, elçilerin vaazlarının gücüne dair anlattıklarını onaylıyor, Aynı şekilde, “Bir prens kendi sarayında oturduğu sürece bütün malları zarar görmez. Ama ondan daha güçlü biri prensi yenerse, onu dışarı atar” [Luk. 11-21-22 mealen] Mesih, “ölüm gücüne sahip olan” İblis’i [İbr. 2:14] ölümüyle yendi ve şeytanın gücü artık kiliseye zarar veremesin diye zafer kazandı. Yoksa onun gücü şu anda bu işi yüz kez bitirmiş olurdu. Biz bu kadar güçsüz ve şeytanın öfkesi bu kadar güçlüyken, önderimizin kazandığı zafere güvenmezsek şeytanın çok yönlü ve sürekli saldırılarına en küçük bir şekilde nasıl karşı durabiliriz? Bu nedenle Tanrı, İblis’in, imanlıların canlarına hükmetmesine izin vermez. Sadece Kendi sürüsünün üyeleri diye bakmama tenezzülünde bulunduğu dinsizleri ve imansızları yönetmesine izin verir. Şeytanın, Mesih tarafından dışarı atılıncaya kadar bu dünyada tartışmasız şekilde çalışacağı söyleniyor [Krş. Luk. 11:21]. Aynı şekilde Müjde’ye inanmayanları kör ettiği söyleniyor [2Ko. 4:4]. Ayrıca “söz dinlemeyen insanlarda etkin olan” işini yürütüyor [Ef. 2:2] ve bütün imansızlar için, gerektiği üzere, gazap tasları var. Bu durumda imansızlar tanrısal öce hizmet edenden başka kime itaat edecekler? Son olarak, onların babalarının şeytan olduğu söyleniyor [Yu. 8:44]; imanlıların, Tanrı’nın suretini taşıdıkları için, O’nun çocukları diye kabul edildiği gibi, imansızlar da İblis’in yozlaştıkları suretinde haklı olarak onun çocukları diye kabul ediliyorlar [1Yu. 3:8-10].
Yorum Ekle