Teoloji & Doktrin

Tanrı’nın Çalışması, Bizim Katkıda Bulunamayacağımız Bir Çalışmadır

Tanrı’nın çalışması bitkin düşebilmemiz için olasılık yaratmaz ama bu, bizim katkıda bulunamayacağımız bir çalışmadır. Tanrı, iradeyi, çağlardan beri öğretildiği ve inanıldığı tarzda değil -yani daha sonraki seçimimiz ya itaat etmek ya da harekete geçmeye direnmektir- amaca hizmet edecek şekilde isteklendirerek teşvik eder. Bu nedenle Crysostomos’un sık tekrarlanan ifadesi kabul edilmemelidir: “Kim sürüklenirse isteyerek sürüklenir”. Bununla o, Rab’bin, sadece yardımını almaktan hoşnut olup olmayacağımızı görmek için elini uzattığını söylemek istiyor. İnsanın hâlâ dimdik dururken de öte yana sapacak durumda olduğunu kabul ediyoruz. Ama Tanrı hem istemezse hem de içimizde çalışmazsa, özgür iradenin ne kadar zavallı olduğunu Chrysostomos bu örnekte gösterdiği için, Tanrı, bize böyle küçük ölçekte lütufta bulunmazsa ne olur? Ama bunu karartan ve nankörlüğümüzle zayıflatan biziz. Elçi biz kabul edersek iyi bir istek için lütuf bahşedildiğini değil, Tanrı’nın bizde çalışmak istediğini öğretiyor. Bu, Rab’bin, Ruhu aracılığıyla yüreğimizi yönlendirdiği, itaat ettirdiği, yönettiği ve kendi mülküymüş gibi ona hükmettiğinden başka bir anlama gelmiyor. Nitekim seçilmişler sadece O’nun ilkeleri doğrultusunda yürüyebilsinler diye değil, fiilen de böyle yürüyebilsinler diye Hezekiel aracılığıyla onlara yeni bir Ruh vermeyi vaat ediyor [Hez. 11:19-20; 36:27].

Şimdi Mesih’in, “Baba’yı işiten, herkes bana gelir” [Yu. 6:45] sözü, Tanrı’nın lütfunun kendi başına etkili olmasından daha başka şekilde anlaşılabilir mi? Augustinus da bunu öne sürüyor. Rab, ayrım gözetmeden herkesin, lütfuna değer olduğunu kabul etmiyor. Ockham (yanılmıyorsam) bilinen sözünde bununla övünüyor: İçinden geçeni yapan hiç kimseden lütuf esirgenmiyor.[1] Aslında insanlara, Tanrı’nın sevgi dolu şefkatini isteyen herkese ayrım gözetmeden gösterdiği öğretilmektedir. Ama üstlerine göksel lütuf solunanlar bunu enine boyuna aramaya başladıkları için, O’nun övülmesinin en ufak bir parçasında bile hak iddia etmiyorlar. Tanrı’nın Ruhu’yla yeniden doğan seçilmişin ayrıcalığının, O’nun önderliğinde hareket emek ve yönetilmek olduğu açıktır. Bu nedende Augustinus, özgür seçime özel olarak tanıklık etmenin fark gözetmeden herkese verildiğini düşünen diğerlerini şiddetle eleştirdiği gibi, isteme eylemini kendine mal edenlerle de alay etmektedir. “Lütuf değil, doğa herkes için ortaktır” demektedir. Tanrı’nın, istediği herkese bağışta bulunmasının genelde herkesi kapsadığı görüşüne Augustinus, sadece batılda parıldayan kurnaz bir zekânın cam gibi kırılganlığı der. Başka bir yerde de şöyle demektedir: “Nasıl geldiniz? İnanarak. Doğru yolu bulduğunuzu kendi adınıza iddia etmeyin diye, doğru yolda can vermekten korkun. Benim, kendi özgür seçimimle geldiğimi söylüyorsunuz; ben, kendi irademle geldim. Neyle övünüyorsunuz? Bunun size de verildiğini bilmek mi istiyorsunuz? O’nun çağrısını dinleyin: ‘Hayır, Baba bir kimseyi bana çekmedikçe, o kimse bana gelemez’ [Yu. 6:44]”. Yuhanna’nın sözlerinden, şu yadsınmayacak sonuç çıkarılabilir: Dinine bağlı insanların yüreklerini Tanrı o kadar etkin bir şekilde yönetir ki, sarsılmayan bir niyetle O’nun peşinden giderler. Yuhanna, “Tanrı’dan doğmuş olan, günah işlemez. Çünkü Tanrı’nın tohumu onda yaşar” demektedir [1Yu. 3:9]. Dayanmakta tutarlı olmanın istenen sonucu verdiği öne sürüldüğünde, insanların kabul etmekte ya da etmemekte özgür oldukları, Sofistlerin düşündükleri aracılık eden hareketin dışlandığını açıkça görmekteyiz.


[1]

Calvin, Gabriel Biel’in, Lombard’ın Sentences: Epythoma pariter et collectorium circa quator sententiarum libros II. xxvii. 2 kitabı üzerine yorumundaki bir ifadeyi Ockham’a kuşku duyarak atfetmektedir. Nicolas (Ferber’li) Herborn’un, “insan içindeki şeyi (quodin se est) gerçekleştirirse, yeterince iş yapmış kabul edilir ve iş birliğine giren lütuf ona yardım eder” ifadesiyle karşılaştırın.

John CALVIN

Bu yazıda geçen konular: