Tanrı

Tanrı’nın Dünyası – Kral’ın Armağanı

Bir samimi Hristiyanın gerçek evi neresidir? Cennet! Kutsal Yazılar’a göre samimi inanan bir kişi öldüğü zaman Rab’le birlikte olacaktır. Mesih’in “gidip size yer hazırlayacağım” sözlerine dayanarak ölümden sonra varlığımızın devam edeceği düzeni “cennet” olarak tanımlıyoruz. Kutsal Yazılar “gerçeğin görülmeyen yüzünün” bizim evimiz olduğunu söylemiyor. Tanrı’nın yarattığı bu düzenin ve bu yerin gerçek evimiz olduğunu söylüyor. Dolayısıyla dünya bizim gerçek evimizdir.

A-) Yaratılış iyidir
Kutsal Yazılar’dan Tanrı’nın dünyasının, bu yaratılışın güzel olduğunu öğreniyoruz:

Tekvin 1:31 Tanrı yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü…

Fiziksel dünyayı yadsımak mümkün değildir. Bu bağlamda ne ruhsal var oluş fiziksel var oluştan üstün ne de fiziksel var oluş ruhsal var oluştan üstündür. Eğer madde kötü olsaydı Tanrı Sözü’nün beden alıp dünyaya gelmesi söz konusu olamazdı. Ruh olan Tanrı, Kendi sözünü insan bedeninde, biricik Oğul olarak dünyaya gönderdi.

I.Yuhanna 1:1 Yaşam Sözü‘yle ilgili olarak başlangıçtan beri var olanı, işittiğimizi, gözlerimizle gördüğümüzü, seyredip ellerimizle dokunduğumuzu duyuruyoruz.

I.Yuhanna 1:2 İsa Mesih’in beden alıp dünyaya geldiğini kabul eden her ruh Tanrı’dandır. Tanrı’nın Ruhu’nu bununla tanıyacaksınız.

Madde ya da fizik dünyası Tanrı’nın yarattığı harikalardandır ve temel olarak Tanrı’nın yarattığı her şey güzeldir, iyidir. Günah bile bu temel gerçeği değiştirememiştir. Ancak günahın kendisi Tanrısal gerçeği net görebilmemizi engellemeye çalışmaktadır. Günah, Tanrı’nın iyi olarak yarattığı her şeyin kötü göstermeye çalışır; Tanrı’nın düzenini karalamaya, güzelliğini bozmaya gayret eder. Ama günah ve şeytan hiçbir zaman Tanrı’nın yarattığı madde ve fizik dünyası alt edemeyecektir.

B-) Yaratılış bir armağandır
I.Timoteos 4:1-3 Ruh açıkça diyor ki, son zamanlarda bazıları yalancıların ikiyüzlülüğü nedeniyle aldatıcı ruhlara ve cinlerin öğretilerine kulak vererek imandan dönecek. Vicdanları adeta kızgın bir demirle dağlanmış bu yalancılar evlenmeyi yasaklayacak, iman edip gerçeği bilenlerin şükranla yemesi için Tanrı’nın yarattığı yiyeceklerden çekinmek gerektiğini buyuracaklar.

4 Oysa Tanrı’nın yarattığı her şey iyidir, hiçbir şey reddedilmemeli; yeter ki, şükranla kabul edilsin.

Tanrı’nın yaratılışı muhteşem bir düzen içermektedir. Bu düzen aynı zamanda bir yasa bütünüdür. Ancak bu ayetlerde kişilerin Tanrı’nın yasasını, düzenini kendi yasacılıklarıyla değiştirdiklerini okuyoruz. Kişiler Tanrısal düzeni beğenmeyip yeniden düzenliyorlar. Sonra da bunları olmazsa olmaz ilkeler olarak öğretiyorlar.

Samimi bir Hristiyan Kutsal Yazılar’ın bir ilave, bir değişim, bir eksiltme olmaksızın yeterliliğine inanır. Kutsal Kitap ayetleri insan yasacılığının ilkelerine ihtiyaç duymaksızın yaşanabilir.

Koloseliler 2:8 Dikkatli olun! Mesih’e değil de, insanların geleneğine, dünyanın temel ilkelerine dayanan felsefeyle, boş ve aldatıcı sözlerle kimse sizi tutsak etmesin.

9 Çünkü Tanrılığın bütün doluluğu bedence Mesih’te bulunuyor.

10 Siz de her yönetim ve hükümranlığın başı olan Mesih’te doluluğa kavuştunuz.

11 Ayrıca Mesih’in gerçekleştirdiği sünnet sayesinde bedenin benliğinden soyunarak elle yapılmayan sünnetle O’nda sünnet edildiniz.

12 Vaftizde O’nunla birlikte gömüldünüz, O’nu ölümden dirilten Tanrı’nın gücüne iman ederek O’nunla birlikte dirildiniz.

13 Sizler suçlarınız ve benliğinizin sünnetsizliği yüzünden ölüyken, Tanrı sizi Mesih’le birlikte yaşama kavuşturdu. Bütün suçlarımızı O bağışladı.

14 Kurallarıyla bize karşı ve aleyhimizde olan yazılı antlaşmayı sildi, onu çarmıha çakarak ortadan kaldırdı.

15 Yönetimlerin ve hükümranlıkların elindeki silahları alıp onları çarmıhta yenerek açıkça gözler önüne serdi.

16 Bu nedenle kimse yiyecek içecek, bayram, yeni ay ya da Şabat Günü konusunda sizi yargılamasın.

20-21 Mesih’le birlikte ölüp dünyanın temel ilkelerinden kurtulduğunuza göre, niçin dünyada yaşayanlar gibi, “Şunu elleme”, “Bunu tatma”, “Şuna dokunma” gibi kurallara uyuyorsunuz?

22 Bu kuralların hepsi, kullanıldıkça yok olacak nesnelerle ilgilidir; insanların buyruklarına, öğretilerine dayanır.

23 Kuşkusuz bu kuralların gönüllü tapınma, sözde alçakgönüllülük, bedene eziyet açısından bilgece bir görünüşü vardır; ama benliğin tutkularını denetlemekte hiçbir yararları yoktur.

Romalılar 11:36 ayeti Tanrı’yı “Her şeyin kaynağı, her şeyin O’nun aracılığıyla ve O’nun için var olduğu” hatırlatması yapar. Bu nedenle bütün övgüyü almaya layık olan yalnız ve yalnız Tanrı’dır.

Bütün bu sözlerin kullanılmasının yegane nedeni, kilisenin tarihsel olarak gnostizm ile sorun yaşamasından kaynaklanmaktadır. O nedenle, bu ayetler her şeyin kaynağının tek ve aynı ve gerçek olan Tanrı olduğunu vurgulamaktadır.

C-) Yaratılış günahtan etkilenmiştir
Yaratılış günahla lekelenmiştir. Tekvin 3:17-19 ve Romalılar 8:18-23 ayetleri bu gerçeğe tanıklık eder:

Tekvin 3:17 RAB Tanrı Adem’e,

«Karının sözünü dinlediğin ve sana,

Meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için

Toprak senin yüzünden lanetlendi» dedi,

«Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın.

18 Toprak sana diken ve çalı verecek,

Yaban otu yiyeceksin.

19 Toprağa dönünceye dek

Ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın.

Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın

Ve yine toprağa döneceksin.»

Romalılar 8:18 Kanım şu ki, bu anın acıları, gözümüzün önüne serilecek yücelikle karşılaştırılmaya değmez.

19 Yaratılış, Tanrı çocuklarının ortaya çıkmasını büyük özlemle bekliyor.

20-21 Çünkü yaratılış amaçsızlığa teslim edildi. Bu da yaratılışın isteğiyle değil, onu amaçsızlığa teslim eden Tanrı’nın isteğiyle oldu. Çünkü yaratılışın, yozlaşmaya köle olmaktan kurtarılıp Tanrı çocuklarının yüce özgürlüğüne kavuşturulması umudu vardı.

22 Bütün yaratılışın şu ana dek birlikte inleyip doğum ağrısı çektiğini biliyoruz.

23 Yalnız yaratılış değil, biz de -evet Ruh’un turfandasına sahip olan bizler de- evlatlığa alınmayı, yani bedenlerimizin kurtulmasını özlemle bekleyerek içimizden inliyoruz.

Günah ve düşüşün laneti, düzen içinde yaratılan dünyanın temellerini yok edecek değildir. Ama bu yaratılış kirlenmiştir, yozlaşmıştır. Günah ve lanet maddeyi, sosyal yaşamı ve yaratılmış her şeyi etkilemiştir; ancak tamamen kötü kılmış değildir. Her şeyin yüzde yüz kötü olduğunu düşünmüyoruz; ancak günah her şeyi etkilemiştir. Günah dünyayı, insanları, yaşamın ve olayların sonuçlarını etkilemeye devam etmektedir.

Günah hakkında düşünürken şunu hatırlamalıyız:

1-) Tanrı halen yaratılışı bereketlemektedir. Biz buna genel lütuf diyoruz. Tanrı yarattığı bütün canlılarına güneşini, yağmurunu, iyiliklerini sunmaktadır. İster Hristiyan olsun, ister inançsız, isterse başka bir inanıştan olsun, insanlık halen ortak noktalarda günaha tepki gösterebilmektedir. İşte bu Tanrı’nın genel lütfunu en iyi bir şekilde anlayabileceğimiz bir noktadır. İyiyi ve kötüyü bilmek, bunları insanlık ailesinin yayarı için ayırt edebilmek Tanrı’nın genel lütfunun bir göstergesidir.

2-) Tanrı kurtaran lütufla yarattıklarını bereketliyor. Genelde Mesih’in ölümü ve dirilişiyle sağladığı kurtuluş işini başka bir konu yaratılışı başka bir konu olarak düşünme hatasına düşülür. Bu konuları Kutsal Yazılar’da birbirinden ayrı olarak değerlendirme hatasına düşülür.

Yuhanna 3:16 Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.

Bu ayet bize Tanrı’nın kozmik anlamda bir barıştırma amacında olduğunu söylemektedir. İnsanın insanla ve insanın Tanrı ile barışması planı bu ayette birlikte sunulmuştur.

Koloseliler 1:19 Çünkü Tanrı bütün doluluğunun O’nda bulunmasını uygun gördü.

20 Mesih’in çarmıhta akıtılan kanı aracılığıyla esenliği sağlamış olarak yerdeki ve gökteki her şeyi O’nun aracılığıyla kendisiyle barıştırmaya razı oldu.

Vahiy kitabın Tanrı’nın bu amacının, yani barıştırılma işinin tamamlandığını okuyoruz:

Vahiy 21:5 Tahtta oturan, “İşte her şeyi yeniliyorum” dedi. Sonra, “Yaz!” diye ekledi, “Çünkü bu sözler güvenilir ve gerçektir.”

Öyleyse günah ve düşüşe rağmen Tanrı bu yaratıştan vazgeçmedi; ve bu yaratılışı düşüşten önceki amacına uygun bir şekilde yönlendirmektedir. Tanrı iyiliklerini yaratılışına dökerek her bozulmuş ve kirlenmiş olan yenilemek istemektedir.

D-) Yaratılış kutsaldır
Tanrı bütün yaratılışa en üst düzeyde iyi olanı yapmış olmayı istemektedir. Bu yüzden Tanrı’nın yarattığı her şey harika ve mükemmeldir. Ama günah bu güzelliği gölgelemiş ve kirletmiştir. O zaman Tanrı’nın yarattıklarını kutsal ya da kutsal olmayan diye ayırmak mümkün değildir. Zaten Tanrı’nın amaçladığı da budur.

Son günde Tanrı’nın amacı tam olarak gerçekleşecek, yaratılan her şey Tanrı’ya kutsal olacaktır. Tanrı’nın gününde kutsal olan ve kutsal olmayan ayrımı olmayacaktır. Günah ve ölüm yargılandığında kötülük dipsiz derinliklere atılmış olacak, bir daha dünyamıza ve bizlere bulaşamayacak şekilde acı, gözyaşı, ölüm ve lanet uzaklaştırılacaktır. Mesih kiliseyi yanına almaya ve dünyayı yargılamaya geldiğinde böyle olacaktır.

Zekeriya 14:20 O gün atların çıngırakları üzerine, “RAB’be adanmıştır” diye yazılacak. RAB’bin Tapınağı’ndaki kazanlar da sunağın önündeki çanaklar gibi olacak.

21 Yeruşalim ve Yahuda’da her kazan Her Şeye Egemen RAB’be adanacak. Kurban kesmeye gelenler bu kazanları kurban etini pişirmek için kullanacaklar. O gün Her Şeye Egemen RAB’bin Tapınağı’nda artık tüccar bulunmayacak.

Mesih’teki imanda devam eden kimselerin bütün yaşamları Tanrı’ya bir dua, bir ibadet olarak devam etmekte ve Tanrı’ya onur getiren işleriyle etraflarını Tanrı’nın amacına uygun hale getirmektedirler.

I.Korintliler 10:31 Sonuç olarak, ne yer ne içerseniz, ne yaparsanız, her şeyi Tanrı’nın yüceliği için yapın.

Düşüncemiz, duygularımız, sözlerimiz, eylemlerimiz Tanrı’nın yüceliğine adanmış olmalıdır. Günahı doğru anlamazsak Tanrı’nın harika olan yaratılışına yanlış bir şekilde bakar, her şeyde bir kusur, bir eksiklik arar, insanlar dahil bütün yaratılışı suçlama hatasına düşebiliriz.

Bazılarımız için kilise kutsaldır, çalıştığımız ofislerimiz ise kutsal değildir. Bu düşünce tamamen yanlıştır. Çünkü Tanrı her şeyin kaynağı, yaratıcısıdır. Tanrı yaratılışın sebebi ve her şeyin sahibidir. Bu bağlamda ibadet ettiğimiz kilisemiz ne kadar kutsalsa, yaşadığımız yerler de, çalıştığımız yerler de, gezdiğimiz yerler de o kadar kutsaldır. Ama bize sunulan bu nimetlere yaklaşımımız ve günahlılığımız bütün bunları kirletebilir. Ama Tanrı’nın amacına uygun yaşarsak da bütün bunlar Tanrı’ya onur getireceğimiz bir hale bürünebilir.

Yazık ki, birçok insan bu yaratılışı ikiye bölerek yaşamaktadır. Onlar yaşamı ruhani yaşam ve dünyevi yaşam olarak ikiye ayırmışlardır. Dua ettiğimiz, tapındığımız, Kutsal Yazıları okuyup çalıştığımız zamanları “şu saatlerde kutsalımı yaşıyorum” diye ayırmaktadırlar. Onlara göre bunun dışındaki zaman ise “seküler hayatımı yaşıyorum, bana ait olan özelimi yaşıyorum” şeklinde ayrılmıştır.

Bu yaklaşım Kutsal Yazılar’ın Tanrısal Krallık öğretisine aykırıdır. Bir okulda öğrenci misiniz; bir ofiste memur musunuz, bir yerde işçi misiniz… toplum sizi diğerlerinden ayırabilmelidir. Siz Hristiyan öğrenci olarak daha uysal, daha çalışkan, kurallara daha itaatkar, diğer öğrencilerden daha güvenilir olmanız gerekir. Benzer şekilde kiliseye giden ile gitmeyen arasında bir fark olmalı, İncil okuyan ile okumayan arasında bir fark olmalı, vaftiz olan ile olmayan arasında bir fark olmalıdır; Mesih’e tapınan işçi ile inançsız kimseler arasında bir fark olmalıdır…

E-) Yaratılış tamamen Rab’be aittir
Mesih İsa’nın Rab olması, O’na iman eden bir kişi için ne anlama gelmektedir? Bu soruya verilecek cevap ilahiyatınızın ne denli Kelami olup olmadığını gösterecektir. Mesih’in üzerimizdeki Rabliği bütün yaratılışın kapsadığı alan kadardır. Öyleyse bizler sadece kiliseye gittiğimiz zamanlarda değil; yaşamımızın bütün alanlarında Rab’be tabi olmamız, O’na yaraşır bir yaşam sürmemiz gerekmektedir.

Matta 6:10 ayetine bakarak “Egemenliğin gelsin, gökte olduğu gibi yeryüzünde de Senin istediğin olsun” şeklinde bir dua ederiz. Kelami anlamda Hristiyan olmak için, hayatımızın gizlilik ve açıklıklarıyla bütün zamanlarında Mesih’e bakarak hareket etmeliyiz; hayatımızın bazı alanlarında değil… Mesih Rab ise bunun anlamı Mesih İsa aklımın, yüreğimin, bedenimin efendisidir; aynı zamanda Mesih İsa kilisenin efendisidir; aynı zamanda Mesih İsa yaratılışın da efendisidir.

İlahiyatçı Abraham Kuyper “yaratılışta Mesih’e ait olmayan en ufak bir alan dahi yoktur” demiştir. Kutsal Kitap Hristiyanlığında Tanrı’nın dışarıda bırakıldığı, O’na ait olmadığı düşünülen hiçbir alan yoktur.

Bu nedenle reform geleneğinden bir Hristiyan için ‘şu iş kutsal, şu iş kutsal değil’ şeklinde bir ayrım mümkün değildir; “bu dini hayatım, bu seküler hayatım, bu özel hayatım” şeklinde bir ayrım mümkün değildir.

Bir Hristiyanın ilahiyat temeli Reform ise, bu durumda dünyadan el çekmek, yaşam boyu manastırda yaşamak düşüncesi de mümkün olmamaktadır. Çünkü insan yüreğinin bütün dünyevi düşüncelerden çekilmesi söz konusu değildir. Bir ilahiyatçı “Calvinist azizler dünyadan sorumludurlar” demiştir. Kutsal Kitap, dünyayı, benliği, şeytanı Rab ile yenmek için gerekli öğretişi içerir. Dünyadan kaçarak değil, dünyada yaşayarak Hristiyan sorumluluğu ve tanıklığı içinde Tanrı’nın amacına uygun yaşamalıyız. Her bir inanan kişi Mesih’in bir askeri olarak dünyaya rağmen dünyada yaşamalıdır. Dünyaya iyi bir tat bırakmak, dünyayı güzelleştirmek için çalışmalıdır. Öyleyse Hristiyanlar Tanrı’nın krallık amacını yerine getirmek için Tanrı’nın elinde bir araç olduklarının bilincinde yaşamalıdır.

Bir Hristiyan günahla lekelenmiş bir dünyada Tanrı’ya hizmet için çağrılmıştır. Günahın insanoğlu üzerinde ve insan kültürü üzerinde etkileri olduğunu biliyoruz. Yaratılış iyi ve mükemmel olarak yaratılmışken günah ve düşüş onu kirletmiştir; ve şimdi de insanoğlu kültürünü oluşturmaya, geliştirmeye devam ederken dünyayı kirletmeye devam etmektedir. Yaratılışın en başında her şey Tanrı’nın yüceliği içinken düşüşle birlikte insan her şeyi kendi yüceliği için görmeye başlamıştır.

Babil kulesi öyküsünde insanların “Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım” şeklindeki ifadesi bu durumu net bir şekilde göstermektedir. İnsanlık düşüş ile birlikte yalnızca kendi adının yüceliği için yaşamaya başlamıştır.

F-) Bütün Yaratılış Rab’be aittir
Hristiyan kişi yaptığı her işte öncelikle Tanrı’yı yüceltmeyi amaçlamıştır. Çünkü Tanrı bizi kendi yüceliği için yaratmıştır ve Tanrı’dan zevk alarak yaşamamız için bizi yaratmıştır. Hristiyan çağrısı dünyayı bir kenara bırakmak ya da kötü görmek ya da kültürel yaşamı terk etmek şeklinde değildir. Bu dünyada var oluş amacımız, Tanrı’nın krallığının temsilcileri olarak, düşmüş insanlığın ürettiği kültürü, yaşamı yeniden Tanrı’yı yüceltecek hale sokmaktır.

Reform geleneğinin Hristiyanlık anlayışında “kişinin sürekli içe dönük bir şekilde yüreği dünyadan uzak tutmaya çalışmasına” yer yoktur. Hristiyanlar yüreklerini, düşüncelerini, enerjilerini Adem’in miras bıraktığı dünyaya güzel bir koku olmak, hoş bir tat bırakmak için harcarlar.

Tanrı’nın Krallığı, seçilmiş olmanın getirdiği emniyet duygusu ve Tanrı lütfunun sarsılmazlığı, antlaşmanın verdiği umutla bizler yüreğimizden korkmadan yaşamalıyız, Tanrı’ya dünya içinde hizmet etmek için yaşamalıyız.

Orta çağda yaşam kutsal ve kutsal olmayan diye ikiye ayrılmıştı. Halk gündelik seküler yaşamını kutsal olmayan bir yaşam olarak görüyor; din adamı sınıfına dahil olmak ise kutsal yaşamı seçmek olarak değerlendiriliyordu. Kilise hizmeti yüksek, ayrıcalıklı, farklı ve değerli bir yaşam olarak düşünülmekteydi. Böyle bir bakış açısı karşında yalnızca keşişler, manastır rahipleri gerçek ve doğru bir çağrıya sahip olan kişilerdi. Diğer kişiler ise sadece sıradan kişilerdi.

Reform düşüncesi hayatın bütün mesleklerinin kutsal bir şekilde yapılabileceğini; yüksek yaşam ve sıradan yaşam diye bir ayrımın olmadığını öğretti. İnsanlar her zaman ve her yerde Tanrı’ya onur ve yücelik getirebilecek şekilde yaşayabilirdi. Bir ayakkabı tamircisiyle bir ev hanımı arasında, bir çiftçiyle bir sanatçı arasında sıradanlık, yükseklik, kutsallık ya da kutsal olmama gibi ayrımlar söz konusu olamazdı. Çünkü Tanrı’nın yarattığı bu evrende her şey Tanrı’ya aitti. İnsandan beklenilen de Tanrı’ya itaatle bağlı olmasıydı.

Görüldüğü gibi, Reformasyon düşünce ve yorumlarına göre, samimi bir imanla Tanrı’ya yönelen her kişi mesleği her ne olursa olsun Tanrı’ya çağrılmış olan kişi olarak algılanı-yordu. İşte, bu gerçeğin sembolize edilmesi için Hollanda da artık Pazar akşamları kilise kapıları halka kapatılmaya başlamıştı. Çünkü her yer Tanrı’nın olduğuna göre, kutsal bir ye-re kaçmak isteyen kişiler her yere dağılabilirler ve Tanrı’ya yakarabilir ya da O’na yücelikler sunabilirlerdi.

Bu noktada Reform geleneğinden bir Hristiyan kiliseyi asla dünyadan kaçıp sığınılacak bir yer olarak görmez. Çünkü kilise, kişinin dünyaya yapacağı kahinlik için bir hazırlanma yeridir.

Rev. İlhan Keskinöz

Bu yazıda geçen konular:

Yorum Ekle

Yorum yazmak için tıklayın