Teoloji & Doktrin

Tanrı’nın İstemi Bir Bütündür

Şimdiye kadar sadece Kutsal Yazı’nın apaçık ve kesin olarak ne dediğini anlattım. Göksel kehanetleri rezilliğin kötü belirtileriyle bağdaştırmakta tereddüt etmeyenler ne tür bir eleştiri getirdiklerini görsünler. Ölçülülükleriyle övülmek için bilgisiz görünmeye çalışıyorlarsa, “Bana öyle gelmiyor” ya da “Buna değinmek istemiyorum” gibi önemsiz bir sözle Tanrı’nın yetkisine karşı çıkmaktan daha kibirli ne olduğu düşünülebilir? Ama açıkça sövüyorlarsa göğe tükürerek ne kazanacaklar? Aslında bu çabuk öfkelenme yeni değildir. Öğretişin bu bölümüne köpüren ve hırlayan dinsiz ve kutsallıktan yoksun insanlar her çağda olmuştur. Ama Ruh’un eski insanlara, Tanrı’nın yargılandığında galip geleceğini Davut’un ağzından duyurduğunun doğru olduğunu kesinlikle hissedeceklerdir [Mez. 50:6]. Davut, hiç dizgin vurulmamış bir yetki konusunda insanların deliliklerini dolaylı olarak kınar. Kendi kötülükleri yüzünden insanlar sadece Tanrı’ya karşı gelmekle kalmazlar, O’nu mahkûm edecek güç iddiasında da bulunurlar. Bu arada Davut, göğe tükürdükleri sövgülerin Tanrı’ya ulaşmadığı konusunda kısaca uyarıda bulunur ama onların iftira bulutlarını dağıtarak O’nun haklılığını ortaya koyar. İmanımız bile yüceliğiyle bu bulutları dağıtır (Tanrı’nın Kutsal Sözü’nün üzerine kurulduğu için, bütün dünyanın üzerindedir [Krş. 1Yu. 5:4]).

Tanrı’nın isteğinin dışında hiçbir şey olmuyorsa O’nun birbirine zıt iki istemi olduğu, çünkü yasasında açıkça yasakladığı şeye gizemli planında karar verdiğine dair ilk itirazlarını yok etmek kolaydır. Ama cevap vermeden önce okurlarımı, bu itirazın bana değil, kutsal biri olan Eyüp’e, “Tanrı’nın gözüne iyi göründüğü için böyle oldu” [Eyü. 1:21] açıklamasını yaptıran Kutsal Ruh’a karşı yapıldığı konusunda uyarmalıyım. Hırsızlar onu soyduklarında onların bu adaletsiz davranışını ve yaptıkları kötülüğü Tanrı’nın adil cezası olarak kabul etti. Kutsal Yazı’nın başka yerlerinde ne denir? Eli’nin oğulları babalarına itaat etmiyordu, çünkü Tanrı onları öldürmek istiyordu [1Sa. 2:25]. Başka bir peygamber de, “Bizim Tanrımız göklerdedir, ne isterse yapar” diye duyurmaktadır [Mez. 115:3]. Hata bulan bu kişilerin, sadece O’nun ağırkanlılıkla verdiği izne bağladıkları bütün bu olayların Yazarı’nın Tanrı olduğunu daha önce yeterince açık şekilde belirtmiştim. Tanrı, ışığı ve karanlığı yarattığını, iyiyi ve kötüyü biçimlendirdiğini [Yşa. 45:7], Kendisinin yapmadığı hiçbir kötülük olmadığını [Amo. 3:6] duyurmaktadır. Rica ediyorum, Tanrı’nın, yargılarını isteyerek mi yoksa istemeden mi uyguladığını bana söylesinler. Ama Musa’nın öğrettiği gibi, baltanın kayıvermesiyle ölen birini Tanrı, baltacının eline bırakmıştır [Yas. 19:5; Krş. 21:13].

Luka’ya göre bu durumda bütün kilise, Hirodes’in ve Pilatus’un, Tanrı’nın gücüyle ve planıyla karar verdiğini yapmak için birlik olduklarını söylemektedir [Elç. 4:28]. Aslında Mesih, Tanrı’nın istemiyle çarmıha gerilmemiş olsaydı, nasıl kurtulacaktık? Bu nedenle Tanrı’nın istemiyle kendisiyle ne savaş halindedir, ne değişir, ne de istediği şeyi istemiyor görünür. İstemi tek ve basit olsa bile bize çok yönlü gelir, çünkü zihinsel kapasitemiz yetersiz olduğu için, bir şeyin olmasını ya da olmamasını çeşitli şekillerde istediğini kavrayamayız. Pavlus, öteki ulusların çağırısının “gizli tutulan bir sır” olduğunu söyledikten [Ef. 3:8-9], kısa süre sonra, “Tanrı’nın çok yönlü bilgeliğinin” ortaya konduğunu eklemektedir [Ef. 3:10]. Tanrı’nın bilgeliği çok yönlü (ya da eski çevirmenlerin çevirdikleri gibi, “çok biçimli”) göründüğü için, Tanrı planını değiştirebilirmiş ya da kendisiyle görüş ayrılığına düşermiş gibi, anlayışımızın yavaşlığı[1] nedeniyle, Tanrı’da bir değişiklik olduğunu mu düşünmeliyiz? Tersine, Tanrı’nın yapılmasını yasakladığı şeyin meydana gelmisini nasıl istediğini anlamadığımızda zihinsel kapasitemizin yetersiz olduğunu hatırlayalım ve aynı zamanda da Tanrı’nın konutu olan ışığa nedensiz yere yaklaşılmaz denmediğini düşünelim [1Ti. 6:15-16], çünkü o, karanlıkla birlikte yayılmaktadır. Bu durumda Tanrı’ya bağlı ve alçakgönüllü herkes Augustinus’un şu sözleriyle aynı görüşte olmaya hazırdır: “Kimi zaman iyi niyetli biri, Tanrı’nın istemediği bir şey ister. Örneğin; iyi bir evlat, Tanrı’nın ölmesini istediği babasının yaşamasını ister. Aynı şekilde aynı adam, Tanrı’nın iyi niyetle istediği bir şeyi kötü niyetle isteyebilir. Örneğin; kötü bir evlat babasının ölmesini ister; Tanrı da bunu ister. Yani birincisi, Tanrı’nın istemediği bir şeyi ister; ama ikincisi Tanrı’nın da istediği bir şeyi ister. Birinci evlat, Tanrı’nın istediğinden başka bir şey istese bile Tanrı’ya saygısı, Tanrı’nın istediği şeyi isteyen ikincisinin dinsizliğinden çok daha Tanrı’nın iyi niyetiyle uyum içindedir. İnsanın istemesi için uygun olanla Tanrı için uygun olan arasında fark vardır. Her birinin isteğinin amacı da farklıdır. Öyle ki, birinden biri kabul edilsin ya da edilmesin. Kötü insanların kötü istekleri aracılığıyla Tanrı istediği doğru şeyi yerine getirir.” Az önce de kendi kusurları nedeniyle düşmüş meleklerin ve kötü insanların, kendi bakış açılarından, Tanrı’nın istemediği bir şeyi yaptıklarını ama Tanrı’nın her şeye kadir olduğu bakış açısındansa bunu hiçbir şekilde yapamadıklarını, çünkü onların, Tanrı’nın istemine karşı gelirken, Tanrı’nın istemini yaptıklarını söylemişti. Bu nedenle Augustinus haykırır: “Rab’bin işleri büyüktür. Onlardan zevk alanlar hep onları düşünür” [Mez. 111:2]; öyle ki, olağanüstü ve sözle anlatılamaz bir şekilde, Tanrı’nın istemi olmadan hiçbir şey yapılmaz, istemine ters olan bir şey bile. Çünkü izin vermeseydi yapılmazdı; ne var ki buna istemeyerek değil, isteyerek izin vermektedir; her şeye kadir olduğu için, kötülüğü iyiliğe çevirmeseydi, iyi olduğu için kötülük yapılmasına izin vermezdi.


[1] İman ve insanın kapasitesinin yetersiz olması (imbecillitus) ya da yavaşlık (hebetudo), Calvin’in. 3. ve 4. maddelerde “yasakladığı” şeyi “isteyen” ama isteyerek “tek ve basit” kalan Tanrı’yla ilgili ifadelerini bilinçli olarak çelişkili kılmasının temelidir. Bu durumda mantık, Kutsal Yazı’ya boyun eğer ve açıklanan gizemlerin sınırlarının dışında kalan şeyi anlamanın bir yolu olarak kabul edilmez. Krş. I. xiii. 1-3; III. ii. 14; III. xxiv. 17; ve III. XVİİ. 10’da aynı nedene dayanarak mantıksal bir sonuç çıkarmanın reddi.

John CALVIN

Bu yazıda geçen konular: