Teoloji & Doktrin

Tanrı’nın Kuralına Saygıyla Uyulmalıdır

Bu nedenle, Yaratıcısı ve evrenin Biçimlendiriciyle işi[1] olduğunu düşünen ve alçakgönüllülükle korkuya ve saygıya boyun eğen kişiden başka hiç kimse Tanrı’nın sağlayışını doğru düzgün ve yararlı şekilde düşünemez. Bugün birçok köpek, zehirli ısırıklarıyla ya da en azından havlamalarıyla bu öğretişe saldırıyor: çünkü kendi akıllarının onlara yazdığı reçeteden başka hiçbir şeyin Tanrı’nın yasasına uygun olmasını istemiyorlar. Olabildiğince gereksiz yere bize de hırlıyorlar; çünkü biz, Tanrı’nın istemini içeren yasanın ilkeleriyle yetinmeyerek evrenin O’nun gizli planlarıyla yönetildiğini de söylüyoruz8 . Sanki biz kendi beynimizin icadını öğretiyoruz, Kutsal Ruh her yerde aynı şeyi duyurmuyor ve çeşitli ifade biçimleriyle tekrarlamıyor gibi. Ama utanç, bu küfürleri göğe kusmalarını önlediği için, daha özgürce abuk sabuk konuşsunlar diye bizimle iddialaşıyormuş gibi yapıyorlar.

Evrende olup biteni Tanrı’nın akıl almaz planlarının yönettiğini kabul etmiyorlarsa Kutsal Yazı’nın ne amaçla O’nun yargılarının dipsiz bir kuyu olduğunu söylediğine cevap versinler [Mez. 36:6]. Musa, Tanrı’nın isteminin uzaklarda, bulutlarda ya da dipsiz kuyularda aranmamasını, çünkü bilinen şekliyle yasada ortaya çıktığını söylediğinde [Yas. 30:11-14] bundan Tanrı’nın dipsiz derinlikle karşılaştırılabilecek başka bir gizli istemi[2] olduğu sonucu çıkıyor; bununla ilgili olarak Pavlus da, “Tanrı’nın zenginliği ne büyük, bilgeliği ve bilgisi ne derindir! O’nun yargıları ne denli akıl ermez, yolları ne denli anlaşılmazdır! ‘Rab’bin düşüncesini kim bilebildi? Ya da kim O’nun öğütçüsü oldu?'” demektedir [Rom. 11:33; Krş. 40:14-14]. Nitekim yasada ve Müjde’de duyularımızın ulaşabileceği yerin çok gizemler olduğu anlaşılmaktadır. Ama Tanrı, sözüyle açıklamaya tenezzül ettiği bu gizemler anlaşılsın diye, halkının zihnini farkındalık ruhuyla aydınlattığı için [Eyü. 20:3 ya da Yşa 11:2], artık burada hiçbir dipsiz derinlik değil, tam tersine, güvenle yürümemiz gereken bir yol, adımlarımıza rehberlik eden bir çıra [Mez. 118:105], yaşam ışığı [Krş. Yu. 1:4; 8:12], güvenilir ve kesin gerçeğin okulu vardır. Yine de, evreni yönettiği olağanüstü yönteme haklı olarak dipsiz derinlik denmektedir, çünkü bizden gizli olsa da biz ona saygıyla tapmalıyız.

Musa, her iki düşünceyi de çok güzel açıklamıştır: “Gizlilik Tanrımız Rab’be özgüdür ama burada yazanlar sizin ve çocuklarınız içindir” [Yas. 29:29, mealen aktarma]. Musa’nın bize, gayretimizi sadece yasayı düşünmeye yönlendirmekle kalmamayı, Tanrı’nın gizli sağlayışına korkuyla bakmayı da söylediğini görüyoruz. Eyüp Kitabı’nda da alçakgönüllülükle düşünelim diye böyle bir yücelik duyurulmaktadır. Yazar, evrenin çerçevesinin altını ve üstünü inceleyip Tanrı’nın işlerini olağanüstü anlattıktan sonra “Bunlar yaptıklarının küçücük parçaları, O’ndan duyduğumuz hafif bir fısıltıdır” diye eklemektedir [Eyü. 26:14]. Başka bir yerde Tanrı’nın bilgeliğiyle Tanrı’nın bu bilgeliğinden insanlara verdiği payın ayrımına varır. Doğanın sırlarından söz ederken bilgeliği sadece Tanrı’nın bildiğini ama onun, “bütün canlıların gözünden uzak” olduğunu söyler [Eyü. 28:21]. Ama biraz sonra, insanlara “İşte Rab korkusu, bilgelik budur” [Eyü. 28:28] dendiği için, O’nun bilgeliğinin araştırılmasının gerektiğini duyurmaktadır. Augustinus’un sözleri bu konuya uygun düşmektedir: “Tanrı’nın en iyi düzenlemeyle bizimle ilişkilendirdiği her şeyi bilmediğimiz için, biz sadece iyi niyete göre davranıyoruz ama başka şeylerde yasaya uygun olan şeyleri yapıyoruz, çünkü O’nun sağlayışı değişmeyen bir yasadır.” Bu durumda, Tanrı, evrenin yönetimini (bizim bilmediğimiz) bir hakla üstlendiği için, ayıklık ve ölçülülük yasamız O’nun yüce yetkisini kabul etsin, O’nun istemi bizim tek doğruluk kuralımız ve aslında her şeyin adil nedeni olsun. Aslında nedenler bizden gizli bile olsa, doğruluktan başka bir şeyin akmadığı her şeyi belirleyen ilke, Sofistlerin, O’nun adaletini gücünden ayırıp dinsiz ve kutsallıktan yoksun bir farklılık getirerek geveledikleri bu kesin istem değil – sağlayıştır.


[1] Calvin için, herkesin her koşulda Tanrı’yla işi [negotium cum Deo] vardır. Krş. III. iii. 6; III. iii. 16; III. vii. 2. Buna çok kişisel anlamda inanmaktadır. Örneğin; Cenevre’ye dönüşü konusunda karar verme stresi yaşarken Farel’e yazdığı mektupta, “Bunu Tanrı’yla birlikte yapmam gerektiğinin [mihi esse negotium cum Deo] farkındayım” diye yazar. Bu mektubun tarihi Bonnet’in tahmin ettiği gibi Ağustos 1541 değil, 24 Ekim 1540’dır.

[2]

“Alliam voluntatem absconditam.” Calvin, Tanrı’nın iki istemi olduğunu anlatmıyor, Tanrı’nın iç varlığındaki ulaşılmaz dipsiz derinliği (Krş. I. xiii. 1-2) ve açıklamasındaki gizemleri düşünüyor. Krş. I. xviii. 2-3: “Ama istemi tek ve basit olsa da, bize birçok gelir” (m. 3). Ayrıca bk. I. xviii, 1, 4 (istemle kural arasındaki fark); III. xx. 43.

John CALVIN

Bu yazıda geçen konular: