Üstelik insan doğası boş kurnazlıklara yatkın olduğu için, iyi ve doğru kullanmak için bu öğretişe sıkıca sarılmayan biri anlaşılmaz güçlüklere girmekten kendini pek koruyamaz. Bu nedenle, Kutsal Yazı’nın, her şeyin Tanrı tarafından buyrulduğunu hangi amaçla öğrettiğini burada kısaca ele almak yararlıdır.
Aslında üç şeye dikkat edilmelidir. Birincisi, Tanrı’nın sağlayışı geçmiş kadar gelecek için de göz önünde tutulmalıdır. İkincisi, her şeyi belirleyen ilke bunun kimi kez bir aracıyla, kimi kez aracısız, kimi kez de aracıya zıt şekilde çalışmasıdır. Sonuçta Tanrı bütün insan soyuna ilgisini, özellikle de daha yakından izleme tenezzülünde bulunduğu kiliseyi yönetmek için gösterdiği dikkati açıklasın diye sonuna kadar gayret eder. Şunu da eklemek gerekir ki, babaca sevgiye ve lütfa ya da sert yargıya rağmen bu, kimi zaman olayların nedenleri gizli bile olsa, sağlayışın her aşamasında kendini gösterir. Zihin, kaderin kör dürtüsünde girdap gibi dönen insan işlerine kayar; ya da beden bizi çelişkilere sürükler, sanki Tanrı insanları top gibi atarak spor yapar. Aslında zihnimiz öğrenmeye hazır, sakin ve sessiz olursa nihaî sonuçta
Tanrı’nın planında her zaman için çok iyi bir nedenin olduğunun görüleceği doğrudur: Halkını sabırla eğitir, kötü eğilimlerini düzeltir ve şehvetlerini terbiye eder, kendilerini inkâr etmeye boyun eğdirir, tembellikten kurtarır; ayrıca gururu alçaltır, dinsizin hinliğine karşı çıkar, oyunlarını bozar. Nedenler gözümüzden kaçacak kadar gizli ve kısa ömürlü olsa da kesinlikle Kendisine sakladığını kabul etmeliyiz ve Davut’la birlikte haykırmalıyız: “Ya Rab, Tanrım, harikaların, düşüncelerin ne çoktur bizim için. Duyurmak anlatmaz istesem yaptıklarını, saymakla bitmez” [Mez. 40:5]. Acıklı durumumuzda günahlarımızın her zaman aklıma gelmesi gerekse de, ceza bizi tövbe etmeye teşvik edebilse de, Mesih’in, Baba’nın gizli planının herkesi hak ettiği şekilde cezalandırmaktan çok daha adil olduğunu iddia ettiğini görüyoruz. Kör doğmuş adam için şeyle demektedir: “Ne kendisi ne de annesi babası günah işledi. Tanrı’nın işleri onun yaşamında görülsün diye kör doğdu” [Yu. 9:3]. Tanrı, layık olmayanı böyle çok az merhamet göstererek cezalandırıyormuş gibi, felaket doğmadan önce geldiğinde doğamız feryat eder. Ne var ki, Mesih, gözlerimizin pak olması koşuluyla, bu mucizede Baba’sının yüceliğinin ortaya çıktığına tanıklık eder.
Ama Tanrı’nın bize açıklamada bulunması için gayret etmeyecek, her şeyin gerçek nedeninin O’nun istemi olduğunu düşünerek O’nun gizli yargılarına saygı gösterecek kadar ölçülülüğü benimsemeliyiz. Yoğun bulutlar göğü kararttığında ve şiddetli bir fırtına çıktığında, kasvetli bir pus görüşümüzü karattığı, gök gürültüleri kulaklarımıza çarpığı ve bütün duyularımız korkudan hissizleştiği için, her şey bize şaşırtıcı ve karmakarışık gelir. Ama bu süre içinde gökte sürekli bir sessizlik ve dinginlik vardır. Buradan, dünyadaki sıkıntılar bizi karar veremeyecek duruma getirse de Tanrı’nın, adaletinin ve bilgeliğinin saf ışığında, bütün bu hareketlerin etkisini en iyi anlaşılacak şekilde azalttığı ve doğru bir sonuca gidecek şekilde yönlendirdiği sonucu çıkmaktadır. Ve kuşkusuz bu noktada birçok kişinin, Tanrı’nın işlerini büyük bir yetkiyle anlatmaya, gizli planını araştırmaya ve ölümlülerin işlerinde yaptıkları gibi, bilinmeyen konularda acele karar vermeye büyük bir yetkiyle cesaret etmeleri tam bir çılgınlıktır. Düşüncesizlikle suçlanmaktan çok kararı askıya almayı tercih etmemiz, yine de Tanrı’nın saygı göstermemiz gereken gizli kararlarını mağrurca yermemiz bu ölçülülüğü eşitlerimize göstermekten daha saçma değil mi?
John CALVIN
Yorum Ekle