Teoloji & Doktrin

Tasvir ve İkonaların Kökeni: İnsanın Dokunabileceği Bir Tanrı İstemesi

Bu putların kökeni hakkında Özdeyişler kitabında düşünülen, aslında halkın izniyle kabul edilmektedir: Bu putların fikir babaları bu onuru ölülere verenler, böylece batıla dayanarak kendi anılarına tapanlardır.[1] Bu sapkın geleneğin çok eski olduğunu elbette kabul ediyorum. Dahası bunun, insanları putlara giderek deli gibi atılmak için tutuşturan bir meşale olduğunu da inkâr etmiyorum; yine de kötülüğün kaynağının bu olduğuna inanmıyorum. Çünkü bu istek yaygınlaşmadan önce de ölülerin tasvirlerinin kutsal sayıldığı Musa’dan bellidir. Seküler yazarlar bundan sık sık söz etmektedirler. Musa, Rahel’in babasının putlarını çaldığını anlatırken [Yar. 31:19] yaygın bir ahlaksızlıktan söz ediyordu. İnsanın doğasının, deyim yerindeyse sürekli put üreten bir fabrika olduğunu buradan anlayabiliriz. Tufan’dan sonra dünya bir tür yeniden doğdu ama insanların kendi zevklerine göre tanrılar yapmalarından önce çok uzun zaman geçmedi. Kutsal ata hâlâ sağken torunlarının kendilerini putperestliğe verdiğine inanılabilir. Öyle ki, bozulmuşluğunu Tanrı’nın yakın zamanda korkunç bir yargıyla arındırdığı yeryüzünün putlarla kirlendiğini (çok büyük bir acı duyarak) kendi gözleriyle gördü. Yeşu’nun tanıklık ettiği gibi, Terah ve Nahor, İbrahim’in doğumundan önce sahte tanrılara tapıyorlardı [Yşu. 24:2]. Sam’ın soyu çok hızla yozlaştıysa, zaten babalarının lanetlediği Ham’ın torunlarını kim yargılayacak? Bu böyle sürüp gider. İnsan zihni, gurur ve küstahlıkla dolarak, kendi kudretine göre bir tanrı hayal etmeye cesaret etmektedir; isteksizce tembel tembel çalışırken aslında en ahmakça cesarete yenik düşer, Tanrı olarak gerçek dışı ve boş bir görüntüyü kabul eder.

Bu kötülüğe yeni bir günah eklenir. İnsan, manen algıladığı tarzda bir Tanrı’yı işinde ifade etmeye çalışır. Bu durumda, zihin puta babalık eder; el onu doğurur. İsrailliler örneği putperestliğin kökenini göstermektedir. İnsanlar, Tanrı fiziksel olarak var olduğunu göstermezse O’na inanmazlar. “‘Kalk, bize öncülük edecek bir ilah yap’ dediler. ‘Bizi Mısır’dan çıkaran adama, Musa’ya ne oldu bilmiyoruz'” [Çık. 32:1]. Aslında O’nun Tanrı olduğunu biliyorlardı. Gücünü birçok mucizede görmüşlerdi; ama O’nun görünüşünün fiziksel bir simgesini gözleriyle görmezlerse Tanrı onlara yakın değildi, onlar için bu, yöneten Tanrı’ya tanıklık edecekti. Bu nedenle, yürüyüşlerinde Tanrı’nın önder olduğunu, önlerinde giden bir tasvirle anlamak istiyorlardı. Her gün yaşananlar, bedenin, kendisine benzeyen hayal ürünü bir şey elde edinceye kadar her zaman huzursuz olduğunu öğretmektedir. Tanrı tasvirindeki gibi, benlik bunda da şefkatli bir teselli bulmaktadır. Dünyanın başlangıcından beri hemen her çağda insanlar, bu kör arzularına itaat edebilsinler diye, bedensel gözlerinin önünde Tanrı’nın belirdiğine inandıkları simgeler oluşturmuşlardır.


[1] Süleyman’ın Özdeyişleri 14:15-16

John Calvin

Bu yazıda geçen konular: