Teoloji & Doktrin

Tasvirler, Resimler, İkonalar Kutsal Kitap’a Aykırıdır

“Ulusların putları altın ve gümüşten yapılmış, insan elinin eseridir” [Mez. 135:15; Krş. Mez. 115:4] sözü de aynı anlamdadır. Peygamber, yapıldıkları malzemeye bakarak, bunların altın ya da gümüş tasvirler olduğu, tanrı olmadığı sonucuna varır; zihnimizde Tanrı’yla ilgili düşündüğümüz her şeyin tatsız tuzsuz bir kurgu olduğunu sorgusuz sualsiz kabul eder. Kil ve taş yerine altın ve gümüşün ne görkeminin ne fiyatının putlara saygı kazandırdığından söz eder. Genelde, cansız malzemelerden yapılan tanrılardan daha az övgüye değer hiçbir şey olmadığı sonucuna varır. Bu arada başka bir konuda da daha az ısrar etmez: Tehlikeli bir şekilde ara sıra kısa bir soluk alarak, Tanrı’nın onuruna, putların üzerinde yer vermeye cesaret eden ölümlüler çok fazla deliliğe ve düşüncesizliğe sürüklenmektedirler. İnsan, ölümlü bir varlık olduğunu ve tanrısallığı kendinden menkul bir metal parçasıyla Tanrı diye görülmek istediğini kabul etmek zorunda kalacaktır. Çünkü bu putların başlangıcı insan düşüncesinden başka nereden gelmektedir? Birçoğu bu dindışı şairin alay konusu ettiği gibidir: “Bir zamanlar küçük bir incir ağacının gövdesi, yararsız bir tahta parçasıydım. Bir oturak yapıp yapmamakta tereddüt eden işçi, benim tanrı olmamı tercih etti” 6 vb. Öyleyse bu durumda, neredeyse her an yaşam soluğu veren bu dünyasal insancık, kendi zekâsıyla Tanrı’nın adını ve onurunu ölü bir ağaç gövdesine veriyor! Ama akıllı bir espri yapan bu Epikouros’cunun, dine bakışı olmadığı için, onun ve ona benzeyenlerin espri anlayışını geçelim. Daha çok, peygamberin eleştirisi içimize otursun, aslında bizi afallatsın; ısındıkları, ekmek pişirmek için ateş yaktıkları, et kızarttıkları ya da haşladıkları, aynı tahtadan dua ederken yakarmak için önlerinde secde ettikleri bir tanrı yapmaları son derece akılsızlıktır [Yşa. 44:12-17]. Bu nedenle, başka bir yerde onları sadece yasanın önünde suçlamaz, dünyanın temelleri atılalı beri öğrenmedikleri için de azarlar [Yşa. 40:21]. Tabii ki, ölçülemeyecek kadar büyük ve kavranılmaz olan Tanrı’yı beş ayaklık bir ölçüye indirmek istemekten daha az uygunsuz bir şey yoktur! Ne var ki, doğanın düzenine, doğal insana apaçık düşman olan bu canavarca şey törede görülmektedir.

Kutsal Yazı’nın batılı tekrar tekrar şu dille anlattığını aklımızdan çıkarmamalıyız: Bunlar, Tanrı’nın yetkisinden yoksun, “insanların elleriyle yapılan” şeylerdir [Yşa. 2:8; 31:7; 37:19; Hoş. 14:3; Mik. 5:13]; bu, insanların uydurdukları bütün kültlerin iğrençliğini göstermek için yapılmaktadır. Peygamber bir Mezmur’da öfke yağdırır, çünkü her şeyin sadece Tanrı’nın gücünden geldiğini öğrenmek için zekâ bahşedilmiş insanlar, yardım için ölülere ve anlamsız nesnelere başvurmaktadırlar. Ama doğanın yozlaşması tek tek herkesi olduğu kadar bütün halkı da böyle bir çılgınlığa sürüklediği için, Ruh şiddetli bir tehditle ateş püskürür: “Onları yapan, onlara güvenen herkes onlar gibi olacak!” [Mez. 115:8]. Ama “benzerliğin”, “puttan” daha az yasak olmadığına dikkat etmeliyiz. Yunan Hristiyanların yalanladıkları akılsızca vicdan budur. Resimlere diğer uluslardan gereksiz yere daha çok düşkün oldukları için, Tanrı’nın heykellerini yapmazlarsa güzelce temize çıkmış olacaklarını düşünürler.[1] Ama Tanrı, sadece heykel yapan biri tarafından dikilen bu benzetmeyi değil, herhangi bir sanatçı tarafından yapılan benzetmeyi de yasaklamaktadır, çünkü bu şekilde yanlış ve görkemine hakaret ederek tasvir edilmektedir.


[1] Burada söz konusu olan, Batı’dakilerin tersine Doğu Ortodoks Kiliselerinin tapınmada tanrı heykelleri kullanmamalarıdır.

John Calvin

Bu yazıda geçen konular: