Tanrı Teoloji & Doktrin Üçlü Birlik

Üçlük Birlik Olan Tanrı

Bu nedenle, ayık olmayı çok sevenlere ve iman ölçüsüyle yetinenlere, bilmelerinde yarar olan şeyi özet şeklinde verelim: Yani tek Tanrı’ya inandığımızı ikrar ettiğimizde Tanrı adı altında tek ve saf bir özün bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu özde biz üç kişilik ya da üç varlık algılarız. Bu durumda, Tanrı’nın adından, kim olduğu belirtilmeden söz edildiğinde Oğul’la Ruh, Baba’dan daha az kastedilmez. Ama Oğul, Baba’yla bir araya getirildiğinde işin içine ikisinin ilişkisi girer. Ve böylece biz kişiler arasında ayırım yaparız. Ama kişilerin kendilerine özgü niteliklerinin kendi içlerinde bir düzeni vardır. Örneğin; başlangıç ve kaynak Baba’dır. Birlikte Baba’dan ve Oğul’dan ya da Ruh’tan söz edilirken çoğunlukla Tanrı adı özellikle Baba’ya verilir. Böylece özün birliği korunur ve mantıklı bir düzen sürdürülür. Bu, Oğul’un ve Ruh’un tanrılığından hiçbir şey eksiltmez. Elçilerin O’nun, Musa’nın ve peygamberlerin Yahve olarak tanıklık ettikleri Tanrı’nın Oğlu olduğunu duyurduklarını daha önce gördüğümüz için, kuşkusuz her zaman özün birliği konusuna gelmemiz gerekir. Tanrı adı tek başına hiçbir ilişkiyi ortaya koymadığı ve Tanrı’nın tek başına şu ya da bu olmadığı söylenmediği için, Oğul’a, Baba’dan başka bir Tanrı denmesine iğrenç bir saygısızlık diye bakıyoruz.

Yahve adının açıkça belirtilmeden Mesih’in karşılığı olduğu Pavlus’un sözlerinden de bellidir: “Bundan kurtulmak için Rab’be üç kez yalvardım” [2Ko. 12:8]. Mesih’ten, “Lütfum sana yeter” cevabını aldıktan biraz sonra, “Mesih’in gücü içimde bulunsun” [2Ko. 12:9] diye ekler. “Rab” adının burada “Yahve” yerine kullanıldığı kesindir. Bu nedenle, duasında Baba’yla Oğul’un ilişkisinden hiç söz etmeden kesin bir ifade kullandığı için, bunu Aracının kişiliğine bağlamak akılsızca ve çocukçadır. Elçilerin Yahve yerine genellikle Kvpıoa [Rab] dediklerini Greklerin ortak geleneklerinden biliyoruz. Hazır bir örnek verirsek, Pavlus

Rab’be, Petrus’un Yoel’den alıntı yaptığı “O zaman Rab’bi adıyla çağıran herkes kurtulacak” ayetindekinden başka bir anlamda dua etmemiştir [Elç. 2:21; Yoe. 2:32]. Bu ad özellikle Oğul’a verildiğinde, farklı bir nedenle doğru bir yere verildiğini göreceğiz. Şimdilik Pavlus’un mutlak anlamda Tanrı’ya seslendiğinde hemen Mesih’in adını eklediğini anlamamız yeterlidir. Böyle bile olsa, Mesih Kendisine, tüm “Ruh’uyla” Tanrı demektedir [Yu. 4:24]. Tanrı’nın, Baba, Oğul ve Ruh’u kapsayan özünün tümüyle ruhsal olduğu görüşünü hiçbir şey dışlayamaz. Kutsal Kitap’ta bu açıklanır. Orada Tanrı’ya Ruh dendiğini işittiğimizde, Kutsal Ruh’u da işitiriz. Çünkü Ruh, özün bütünündeki bir varlıktır. Tanrı olduğundan ve Tanrı’dan geldiğinden söz edilmektedir.

Bütün sapkınlıkların zemini: Herkese uyarı
Üstelik Şeytan imanımızı kökünden yolmak için, kısmen Oğul’un ve Ruh’un tanrısal özüyle ilgili, kısmen de kişilerin farklılıkları konusunda her zaman büyük savaşlara kışkırtmıştır. Hemen her çağda imansız ruhların ortodoks öğretmenleri bu konuda rahatsız etmelerine yol açmıştır. Bugün de eski korlardan yeni bir ateş yakmaya çalışıyor. Bu nedenlerden dolayı bazı kişilerin sapkın konuşmalarına direnmek önemlidir. Şimdiye kadar en çok istediğim şey, öğrenmeye meraklı olanların ellerinden tutarak yol göstermek ama esnek olmayan kavgacı kimselerle el ele gayret göstermemektir. Ama kötülerin bütün iftiralarına karşı esenlik içinde gösterilmiş olan gerçek korunmalıdır. Tanrı’nın Sözü’ne kulak vermeye hazır olanların sağlam bir zeminde durabilmeleri için, sonuna kadar özel bir çaba göstereceğim. Aslında burada, Kutsal Yazı’nın saklı gizemlerinde ciddiyetle ve büyük bir alçakgönüllülükle filozofu oynamalıyız. Düşüncelerimiz ve sözlerimiz Tanrı’nın Sözü’nün gittiği yerin sınırlarını aşmasın diye çok ihtiyatlı olalım. Çünkü insan aklı kendi değersiz ölçüsüyle Tanrı’nın ölçülemeyen özünü nasıl ölçebilir? Bu akıl, insanların gözünün her gün üzerinde olmasına rağmen güneşin kütlesinin yapısını şimdiye kadar kesin şekilde belirleyememiştir. Aslında akıl kendi özünü bile anlayamazken, kendi kendine kılavuzluk ederek Tanrı’nın özünü nasıl araştırır? O zaman Tanrı hakkındaki bilgiyi seve seve Kendisine bırakalım. Çünkü Hilary’nin söylediği gibi O, Kendisi için tek uygun tanıktır ve Kendi aracılığı olmadan tanınmaz. Ama O’nu, Sözü’nün dışında başka bir yerde araştırmadan, Kendisini bize açıkladığı şekilde anlarsak “bunu O’na bırakmış” oluruz. Chrysostomos’un bu konuda beş vaazı, Farklılıktan Yana Olanlara Karşı günümüze gelmiştir[1]. Bunlar bile haddini bilmeyen Sofistleri, geveleyen dillerini özgürce dizginlemekten alıkoymamıştır. Bu konuda da genellikle her yerde davrandıklarından daha alçakgönüllü davranmamışlardır. Bu haddini bilmezliğin mutsuz sonucu bizim için bir uyarı olmalıdır. Öyle ki, bu sorunu kurnazlıktan çok öğretilebilir şekilde ele almaya dikkat edelim. Tanrı’yı Kendi Kutsal Sözü’nden başka yerde aramamayı, O’nunla ilgili olarak Sözü’nde belirtilmeyen bir şeyi düşünmemeyi ya da bu Söz’den alınmayan hiçbir şeyi söylememeyi kafamıza sokalım. Ama Baba, Oğul ve Ruh’un tek tanrılığında -kavranması güç- bir ayırım varsa ve bazı akıllar beklenenden daha çok zorluk ve sıkıntı çekiyorsa, insanların aklının meraka teslim olduğunda labirente girdiği hatırlansın. Gizemin büyüklüğünü anlamaktan aciz olsalar bile, kendilerini göksel kehanetlerin yönetimine bıraksınlar.

Servetus ‘un Üçlü Birlik’e karşı iddiası
Bu öğreti konusundaki imanın içtenliğine bir zamanlar hücum eden yanlışlar katalogunun çerçevesini belirlemek çok uzun ve gereksiz yere sıkıcı olacaktır. Hayvan gibi gözü dönmüş pek çok sapkın, Tanrı’nın bütün görkemini yıkmak isteyerek, eğitim görmemiş kimseleri telaşa düşürmenin ve kafalarını karıştırmanın yeterli olacağını düşünmüşlerdi. Aslında günümüzde de birkaç kişinin karışıklık yarattığı birçok tarikat vardır. Bunlar kısmen Tanrı’nın özünü parçalamakta, kısmen de kişiler arasında var olan ayırımı birbirine karıştırmaktadır. Aslında yukarıda belirttiğimiz Kutsal Yazı’ya -yani tek Tanrı’nın özünün sade ve bölünmez olduğuna; bu özün Baba’ya, Oğul’a ve Ruh’a ait olduğuna; öte yandan Baba’nın bazı özelliklerinin Oğul’dan, Oğul’un bazı özelliklerinin de Ruh’tan farklı olduğuna- yeterince sıkı sarılırsak, kapı sadece Arius ve Sabellius’a değil, hataya düşen diğer eski yazarlara da kapanacaktır.

Ama günümüzde her şeyi yeni aldatmacalarla karmakarışık eden Servetus ve benzerleri gibi bazı çılgınlar ortaya çıktığı için, onların yanlış düşüncelerinden birkaç kelimeyle söz etmek önemlidir. Servetus için “Üçlü Birlik” kelimesi o kadar çok nefret verici ve iğrençtir ki, Üçlü Birlikçiler dediği herkese ortak bir ateist yaftası yapıştırmaktadır.[2]Onlara ağzına geleni söylemek için düşündüğü anlamsız kelimeleri geçiyorum. Aslında onun dayanaksız görüşlerinin özeti şuydu: Tanrı’nın özünde üç kişiliğin bulunduğu söylendiğinde Tanrı’nın üçe ayrıldığı öne sürülüyordu. Bu hayale dayanan bir üçlüydü, çünkü Tanrı’nın tekliğiyle çatışıyordu. Bu arada, üç kişi fikrinin kesinlikle dışarıdan gelen bazı fikirler olduğuna inanıyordu. Bunlar aslında Tanrı’nın özünde yoktu ama Tanrı’yı bize şu ya da bu görünüşte gösteriyordu. Başlangıçta Tanrı’da ayırım yoktu, çünkü Söz ve Ruh vaktiyle bir ve aynıydı: Ama Mesih, Tanrı’dan gelen Tanrı olarak ortaya çıktığında Ruh da başka bir Tanrı olarak O’ndan çıktı. Ama Servetus, Tanrı’nın sonsuz Sözü’nün, Tanrı’yla ve Tanrı’nın fikrinin parlaklığıyla beraber Mesih’in Ruhu olduğunu söylediğinde ve Ruh’un Tanrı’nın gölgesi olduğunu öne sürdüğünde olduğu gibi, bu saçmalıklarını kimi kez alegorilerle renklendirse de, sonradan ikisinin de tanrılığını iptal etti. Tanrı, Kendi ilahi takdirine göre paylaştırdığı için, hem Oğul’da, hem Ruh’ta Tanrı’nın bir parçasının bulunduğunu duyurdu. Büyük oranda bizde bulunduğu kadar tahtada ve taşta da bulunan aynı Ruh, Tanrı’nın bir parçasıydı. Aracı’nın kişiliği konusunda ne kadar boş laf ettiğini yeri geldiğinde göreceğiz. Aslında “kişinin”, Tanrı’nın görkeminin görülebilen tezahüründen başka bir yel olmadığına dair bu canavarca uydurmanın artık çürütülmesi gerekmiyor. Yuhanna, evren henüz yaratılmadığında Söz’ün Tanrı olduğunu kabul etse de, Söz’le fikri bütünüyle birbirinden ayırır [Yu. 1:1]. O zaman öncesizliğin en başından beri Tanrı olan Söz, hem Baba’yla birlikteyse hem de Baba’yla birlikte kendi yüceliğine sahipse [Yu. 17:5], tabii ki, görünürde ya da simgesel bir olağanüstülüğü olamazdı ama zorunlu olarak bundan O’nun Tanrı’da bulunan bir varlık olduğu sonucu çıkmaktadır.

Üstelik evrenin yaratılış tarihinin dışında Ruh’tan hiç söz edilmemesine rağmen yine de Ruh burada bir gölge olarak değil, Tanrı’nın esas gücü olarak öğretilir. Musa, evren henüz biçimsiz bir kütleyken Ruh’un ona destek olduğunu anlatır [Yar. 1:2]. Bu nedenle sonsuz Ruh’un her zaman Tanrı’yla beraber olduğu bellidir. Güzellik ve düzen ekleninceye kadar göklerin ve yeryüzünün karmakarışık maddesini duyarlı bir sevecenlikle desteklemiştir. Servetus’un hayal ettiği gibi, bu, Tanrı’nın benzerliği ya da temsili olamazdı. Aslında Servetus başka bir yerde, Tanrı’nın, sonsuz aklıyla, Kendisi için görülür olan bir Oğul’a karar verdiğine ve bu şekilde Kendisini görülür kıldığına dair dinsiz görüşünü daha açıkça belirtmek zorunda kalmaktadır. Şayet bu doğruysa Mesih’e, Tanrı’nın sonsuz kararıyla atanmasının dışında başka bir tanrılık kalmamaktadır. Ayrıca Servetus varlıkların yerine koyduğu bu hayaletlerin biçimini o kadar değiştirir ki, Tanrı’ya rasgele yeni nitelikler eklemekte tereddüt etmez. Aslında genelde Tanrı’nın Oğlu’yla Ruh’unu yaratılmış olan varlıklarla ayrım gözetmeden birbirine karıştırması bütün hepsinden daha iğrençtir. Tanrı’nın özünde parçaların ve bölünmelerin olduğunu, bu kısımlardan her birinin Tanrı olduğunu herkesin önünde duyurur: Başka bir yerde özellikle, sadece insanın canı için değil, diğer yaratılanlar için de doyurucu bir tanrı olduğunu söylese de, imanlıların ruhlarının Tanrı’yla birlikte sonsuz ve aynı özden olduğunu ifade eder.

Oğul da Baba gibi Tanrı ‘dır
Bu bataklıktan benzer başka bir canavar çıkmıştır.[3] Servetus’un imansızlığının kışkırtıcılığından ve utancından kaçmak için bazı ahlaksızlar aslında üç kişilik olduğunu kabul etmişlerdir; ama gerçekten ve tamamıyla tek Tanrı olan Baba’nın, Oğul’la Ruh’u oluştururken onlara Kendi tanrılığını aşıladığı koşulunu eklemişlerdir. Aslında şu korkunç konuşma tarzından kaçınmıyorlar: Baba, tek “özü veren”[4] olarak bu belirtiyle Oğul’dan ve Ruh’tan farklıdır. Önce Mesih’e genellikle Tanrı’nın Oğlu dendiği konusunda makul bir görüş öne sürüyorlar ve doğrusunu söylersek bundan, Baba’dan başka Tanrı olmadığı sonucuna varıyorlar. Ne var ki, “Tanrı”, Oğul’un da ortak adı olsa bile, tanrılığın asıl kaynağı ve başlangıcı Baba olduğu için, kimi kez Baba’ya da bu adın mükemmelce verildiğini görmüyorlar -ve bunu, özün pak birliğini göstermek için yapıyorlar.

Karşı çıkıyorlar: Eğer O, gerçekten Tanrı’nın Oğlu’ysa O’nun bir kişiliğin Oğlu olduğunu düşünmek saçmadır. İkisinin de doğru olduğu cevabını veriyorum: Yani O, Tanrı’nın Oğlu’dur, çünkü Baba bütün zamanlardan önce O’nu oğulluğa almıştır [Krş. 1Ko. 2:7] (Aracı kişiliğinden söz etmeye henüz fırsatımız olmadı); açıklık getirme uğruna, niteliği olmadan Tanrı adını aldığı için değil, Baba’sı tarafından böyle dendiği için, kişilik olarak ele almamız gerekti. Baba’dan başka Tanrı olmadığını düşünürsek, Oğul’u kesinlikle düzeyinin altına indirmeliyiz. Bu durumda ne zaman tanrıdan söz etsek, gerçek Tanrı’nın adı sadece Baba’ya veriliyormuş gibi, Oğul’la Baba arasında hiçbir antitez kabul etmemeliyiz. Kendini Yeşaya’ya gösteren Tanrı [Yşa. 6:1] kuşkusuz gerçek ve tek Tanrı’ydı. Yuhanna’nın, Mesih olduğunu kabul ettiği Tanrı’ydı [Yu. 12:41]. Yeşaya’nın ağzıyla, Yahudiler için sürçme taşı olacağına tanıklık eden [Yşa. 8:14] O, Pavlus’un Mesih olduğunu duyurduğu [Rom. 9:33] tek Tanrı’ydı. Yeşaya aracılığıyla, “Varlığım hakkı için” [Yşa. 49:18] “her diz önümde çökecek” [Rom. 14:11; Krş. Yşa. 45:24] diye duyuran tek Tanrı’dır; ama Pavlus aynısını Mesih diye yorumlamaktadır [Rom. 14:11]. Elçinin yaptığı tanıklıklar buna eklenir: “Ya Rab… dünyanın temellerini sen attın. Gökler de senin ellerinin eseridir” [İbr. 1:10; Mez. 102:25-26]. Aynı şekilde, “Tanrı’nın bütün melekleri O’na tapınsın” der [İbr. 1:6; Mez. 97:7]. Bunlar sadece tek Tanrı’ya uygundur: Yine de elçi, Mesih’e uygun unvanlar olduğunu öne sürmektedir. Tanrı’ya uygun olanın Mesih’e aktarılmasındaki ince ayırımın önemi yoktur, çünkü Oğul, O’nun yüceliğinin pırıltısıdır [İbr. 1:3]. Yahve adı her yerde ortaya çıktığı için, O’nun Tanrılığıyla ilgili olarak, varlığının O’ndan geldiği sonucuna varılır. Eğer O, Yahve’yse başka bir yerde Yeşaya aracılığıyla, “Benden başka Tanrı yoktur” [Yşa. 44:6] diye duyuranın aynı Tanrı olduğu inkâr edilemez. Yeremya’nın ifadesi de düşünülmeye değer: “Yeri, göğü yaratmayan bu ilahlar, yerden de göğün altından da yok olacaklar” [Yer. 10:11].

Öte yandan Yeşaya’da, evrenin yaratılışından bu yana Tanrı’nın Oğlu’nun tanrılığının çok sık kanıtlandığını kabul etmek gerekecektir. Ama nasıl oluyor da, herkese bir var oluş veren Yaratan, Kendisinden var olmuyor ama özünü başka bir yerden alıyor? Her kim Oğul’un özünü Baba’dan aldığını söylerse O’nun Kendisinden var olduğunu inkâr eder. Ama Kutsal Ruh, O’na “Yahve” diyerek bunun doğru olmadığını göstermektedir. Eğer şimdi bütün özün sadece Baba’da olduğunu kabul edersek, bu öz ya bölünecek ya da Oğul’dan alınacaktır. Ve böylece özünden yoksun kaldığında sadece adı Tanrı olacaktır. Bunu geveleyenlere inanılırsa Tanrı’nın özü sadece Baba’ya aittir. Baba, tektir ve Oğul’a özünü verendir. Bu durumda Oğul’un tanrılığı Tanrı’nın özünden soyutlanmakta ya da bütünden türeyen bir şey olmaktadır.

Kendi tahminleri nedeniyle Ruh’un sadece Baba’dan geldiğini kabul etmek zorunda kalıyorlar. Çünkü Kutsal Ruh, Sadece Baba’ya ait olan asıl özden türüyorsa Oğul’un Ruhu diye düşünülmesi doğru olmayacaktır. Ne var ki, Pavlus’un, Ruh’u Mesih’te ve Baba’da ortak kıldığı tanıklığı bunu kabul etmez [Rom. 8:9]. Üstelik Baba’nın kişiliği Üçlü Birlik’ten çıkarılırsa, sadece Kendisinin Tanrı olmasının dışında Oğul’dan ve Ruh’tan hangi açıdan farklılaşır? Mesih’in Tanrı olduğunu kabul ediyorlar ve O’nu Baba’dan farklılaştırıyorlar. Tam tersine, Baba’nın Oğul olmaması için farklı bir belirtisi olmalıdır. Bu belirtiyi öze yerleştirenler Mesih’in gerçek tanrılığını apaçık yok ediyorlar. Bu öz ve aslında bütünüyle öz olmazsa tanrılık olamaz. Baba, Kendisinde Oğul’la paylaşmadığı benzersiz bir şey yoksa kuşkusuz Oğul’dan farklı olmayacaktır. Onları birbirlerinden farklı kılmak için ne bulabilirler? Şayet bu farklılık özdeyse Baba’nın bunu Oğul’la paylaşıp paylaşmadığının yanıtını versinler. Nitekim kısmen bu yapılamaz, çünkü bir yarı Tanrı kurgulamak günahtır. Ayrıca bu şekilde Tanrı’nın özünü sefilce parçalayacaklardır. Burada geriye kalan, özün tümüyle ve mükemmelce Baba’yla Oğul’da ortak olduğudur. Bu doğruysa, aslında birinin özü diğerininkinden farklı değildir. Eğer Baba’nın Kendisinde bulunan özü bahşederken yine de Tanrı olarak kaldığı karşılığını veriyorlarsa o zaman Mesih, Kendisinde gerçeği barındıran değil, simgesel bir Tanrı, sadece ad olarak, görünüşte bir Tanrı’dır. “Beni size Ben Ben’im diyen gönderdi” [Çık. 3:14] sözüne göre, Tanrı’ya bundan daha uygun bir şey yoktur.


[1] Farklılıktan yana olanlar, kelimenin de çağrıştırdığı gibi, Baba’yla Oğul’un birbirine benzemediğini öğretiyorlardı.

[2] Calvin, Servetus’un kendisine ve kabul edilen Üçlü Birlik öğretisini savunan diğerlerine “Üçlü Birlikçi” demesine şaşırmış gibidir.

[3] Valentine Gentile’yi kast ediyor.

[4] ” Essentiator”

John CALVIN

Bu yazıda geçen konular: