Teoloji & Doktrin

Yasa’nın Acımasızlığı ve Bunun Amacı

Yasadan ne öğrenileceği artık kolayca anlaşılabilir: Yaratan’ımız olduğu için, Tanrı’nın Baba ve RAB olarak bizde yer etmeye hakkı vardır. Bu nedenle, O’na övgü, saygı, sevgi ve korku borçluyuz. Aslında aklımıza gelen bir kaprisin bizi her harekete geçirişinde peşinden gitmeye hiç hakkımız yoktur ama O’nun istemine bağlı olarak, sadece O’nu hoşnut eden şeyden ödün vermemeliyiz. O zaman bu doğruluk ve dürüstlük O’nu hoşnut eder ama Tanrı kötülükten iğrenir. Bu nedenle, imansız bir nankörlükle Yaratan’ımıza arkamızı dönüp gitmezsek, yaşamımız boyunca bu doğruluğun üzerine titremeliyiz. Ancak O’nun istemini kendimizinkine tercih edersek O’na layık olduğu saygıyı gösteririz. Bundan, yasaya uygun tek tapınmanın doğruluğa, kutsallığa ve paklığa uymak olduğu sonucu çıkmaktadır. Bu yetenekten yoksun olduğumuzu, yoksul düşmüş borçlular gibi borcumuzu ödeyemeyeceğimizi bahane edemeyiz. Tanrı’nın yüceliğini kendi yeteneğimize göre ölçmemiz uygun değildir. Biz ne olursak olalım O, her zaman Kendi olarak kalmayı sürdürür: Doğruluğun dostu, günahın düşmanı. Bizden ne isterse istesin (çünkü sadece doğru oları ister), doğal bir zorunluluktan dolayı O’na itaat etmeliyiz. Ama bunu yapamamak bizim suçumuzdur. Günahın egemenlik sürdüğü bedenimizin tutkuları [Krş. Rom. 6:12] bizi o kadar bağlar ki, Baba’mıza itaat etmek için özgür olmayız. Savunma olarak, zorunluluğu öne sürmemiz için bir neden yoktur, çünkü bu zorunluluktan gelen kötülük hem bizim içimizdedir hem de bize atfedilmektedir.

Yasanın sert olmasının olumlu bir amacı vardır
Yasanın öğretişinden bu boyutta yararlandığımızda, onun talimatı altında alçalmalıyız. Bundan uzun uzadıya iki sonuç çıkarabiliyoruz. Birincisi, yasanın doğruluğunu kendi yaşamımızla karşılaştırdığımızda, Tanrı’nın istemine uymaktan ne kadar uzak olduğumuzu öğreniyoruz. Bu nedenle, O’nun yarattıkları arasında yer almaya -pek de O’nun çocukları sayılmaya- değmiyoruz. İkincisi, kendi gücümüzü düşündüğümüzde, yasayı yerine getirmekten sadece çok aciz değil, yasayı yerine getirecek hiç gücümüzün olmadığını öğreniyoruz. Zorunlu olarak bunun ardından, erdemimize sonra da aklımızdaki endişeye ve dehşete güvenmememiz geliyor. Vicdan, hemen Tanrı’nın yargısı önüne gelmeden günahın ağırlığını taşıyamaz. Aslında Tanrı’nın yargısı ölüm dehşeti akla gelmeden hissedilemez. Acizliğinin kanıtlarıyla köşeye sıkışan vicdan kendi gücünden büyük umutsuzluğa kapılır. Ancak bu duygular alçakgönüllülük ve alçalma doğurur. En sonunda kendisi doğru yolda olmadığı için, kendisini adilce tehdit ettiğini gördüğü sonsuza kadar sürecek ölümün tamamen bilincine vararak insan, güvenilir tek liman olarak sadece Tanrı’nın merhametinin yolunu tutar. Borçlu olduğu yasaya ödeme yapacak güçte olmadığını anlayarak ve kendinden umudunu kesip, yardımı başka bir yerde arayarak bekler.

Vaatler ve tehditler
Ne var ki, doğru olduğu için saygı görmek Rab’bi hoşnut etmez. Yüreklerimize doğruluk sevgisi ve kötülük nefreti aşılamak için, vaatler ve tehditler de eklemiştir. Sadece iyiliğin gücüyle hareket etmemiz için akıl gözümüz iyice kör olduğundan, çok merhametli Baba’mız şefkatinden ötürü, Kendisini sevmemiz ve peşine düşmemiz için ödüllerinin tatlılığını bizim için çekici kılmak istemiştir. Erdem ödüllerinin Kendisinde saklı olduğunu, emirlerine uyan insanın bunu boşuna yapmadığını duyurmaktadır. Tam tersine, doğru olmayanların Kendisi için sadece iğrenç olmadıklarını, cezadan kaçamayacaklarını, çünkü yüceliğinin küçümsenmesinin öcünü alacağını ilan etmektedir. Bizi her şekilde teşvik etmek için, emirlerine itaatle uyanlara hem bu yaşamda kutsanma hem de sonsuza kadar sürecek kutsanmışlık vaat etmektedir. Günahkârlarıysa şimdiki yaşamlarında sonsuz ölüm cezasından daha az olmayan felaketlerle tehdit etmektedir. Şu vaat ” Onları yerine getiren onlar sayesinde yaşayacaktır” [Lev. 18:5] ve bunun karşılığındaki tehdit “Ölecek olan, günah işleyen candır” [Hez. 18:4] kuşkusuz ya gelecekteki sonsuz ölümsüzlükten ya da ölümden söz etmektedir. Tanrı’nın iyiliğinden ya da gazabından her ne zaman söz edilse, ilk söz edilen sonsuz yaşamı, ikinci söz edilense sonsuz ölümü içerir. Bununla birlikte, yasada şimdiki kutsanmalarla lanetler de sıralanır [Lev. 26:3-39; Yas. böl. 28]. Tanrı’nın, kötülüğü kaldıramayan yüce paklığı cezalarda ortaya çıkar. Ama doğruluğa olan yüce sevgisinin yanı sıra vaatlerinde olağanüstü cömertliği de kanıtlanmaktadır. Doğruluğun ödülündeyse hile yapılmasına izin vermemektedir. Bizim olan her şeyin yanında, O’nun görkemine çok borcumuz olduğu için, bizden her ne isterse istesin, son derece haklı olarak borcumuzu istemektedir. Ama borcun ödenmesi ödül hak etmez. Tanrı, itaatimiz karşılığında bize ödül verdiğinde haklı olduğunu kabul etmektedir. Biz, gönüllü itaat etmeyiz ya da bu ödülü hak etmeyiz. Ancak bu vaatlerin bize ne getirdiğinin bir bölümü belirtilmiştir, bir bölümü de yeri geldiğinde daha net olarak görülecektir[1]. Bizim buna uymamızın Tanrı’nın gözüne ne kadar iyi göründüğünü daha iyi açıklamak için, yasanın vaatlerinde doğruluğun sıradan şekilde övülmediğine ve doğru olmamaktan daha çok nefret edilsin; günahkâr, kötülüğün tatlı sözlerinde demlenip Yasa Koyucunun kendisine hazırladığı yargıyı unutmasın diye bu cezaların verildiğine inanıp hesabını yapıyorsak şimdilik yeter.


[1] II. v.10; II. vii.4; III.xvii. 1-3, 6, 7.

John CALVIN

Bu yazıda geçen konular: