Teoloji & Doktrin

Yasa’nın Yeterliliği ve Üzerimizdeki Hakkı

Öte yandan Rab, yetkin doğruluğun kuralını vererek isteminin her ayrıntısından söz etmiştir. Kendisi için, itaatten başka hiçbir şeyin daha çok kabul edilebilir olmadığını göstermiştir. İnsanın oyunculuğu O’nun esenliğini hak etmek için çeşitli törenler icat etmeye ne kadar eğilimliyse, bu gerçeği de o kadar gayretle belirtmeliyiz. Dindeki bu yapmacıklık, insan doğasına kök saldığı için, her çağda ortaya çıkmıştır ve bugün de çıkmaktadır. Çünkü Tanrı’nın Sözü’nün dışında doğruluğun bir yolunu bulmaya çalışmak her zaman insanların hoşuna gitmektedir. Genelde iyi işler diye düşünülen işlerin arasında yasanın emirlerine çok az yer verilmiştirBir dolu insani kuralsa neredeyse her yeri kaplamıştır. Ancak Musa, bu ahlaksızlığı dizginlenmekten başka bir şey istememiştir. Yasayı duyurduktan sonra halkına şöyle seslenmiştir: “Size bildirdiğim bütün bu buyruklara iyice uyun ki, size ve sizden sonra gelen çocuklarınıza sürekli iyilik gelsin. Böylece Tanrı ‘nız RAB ‘bin gözünde iyi ve doğru olanı yapmış olacaksınız” [Yas. 12:28]. “Size verdiğim bütün buyruklara iyice uyun. Bunlara hiçbir eklemeyin, hiçbir şey çıkarmayın” [Yas. 12:32]. Daha önce Musa, İsrail’in bilgeliği ve anlayışıyla RAB’bin kararlarını, ilkelerini ve törenlerini kabul ettiğine bütün ulusların önünde tanıklık etmişti. Sonra da şunları eklemişti: “Gördüklerinizi unutmamaya, yaşamınız boyunca aklınızdan çıkarmamaya dikkat edin ve uyanık olun” [Yas. 4:9]. Tabii ki Tanrı, yasayı aldıklarında İsraillilerin sert biçimde alıkonmazlarsa dayanmayacaklarını ama yeni ilkeler ortaya atacaklarını önceden görmüştü. Burada yetkin doğruluğun da buna dahil olduğunu duyurmaktadır. En büyük kısıtlama bu olmalıydı. Yine de onlar tümüyle yasaklanan bu haddini bilmezlikten vazgeçmediler.

Ya biz? Tabii, aynı ifade bize de kısıtlama getiriyor. Rab’bin yasada iddia ettiği doğrulukla ilgili yetkin öğreti her zaman geçerli olmuştur. Bununla da yetinmeyerek biz iyi işler icat etmeye ve uydurmaya bütün gücümüzle çalışırız. Bu hatayı tedavi etmenin en iyi çaresi şu düşünceyi zihnimize iyice yerleştirmektir: Yasa bize, yetkin doğruluğu öğrenelim diye Tanrı tarafından verilmiştir. Tanrı’nın isteklerine uymanın dışında başka bir doğruluk öğretilmemektedir. Tanrı’nın sevgisi kazanmak için yeni tür işlere kalkışmamız boşunadır. Yasaya uygun tapınma sadece itaati içerir. Tam tersine, Tanrı’nın yasasının dışında kalan iyi işler için çaba göstermek tanrısal ve gerçek doğruluğa karşı göz yumulamaz bir saygısızdır. Çok doğru olarak Augustinus, Tanrı’ya gösterilen itaate kimi kez bütün erdemlerin anası ve koruyucusu, kimiz kez de erdemlerin kaynağı demektedir.

(Bu, Yasa Koyucunun amacını ruhsal olarak anlamak ve yorumlamaktır, 6-10)
Yasa, Tanrı ‘nın yasası olduğu için bizim üzerimizde bütünüyle hak iddia etmektedir
Rab’bin yasasını daha iyi açıkladıktan sonra, görevi ve kullanılışıyla ilişkili olarak daha önce ortaya koyduğum konu, daha uygun ve daha yararlı şekilde doğrulanmaktadır. Maddeleri tek tek ele almaya başlamadan önce, sadece yasaya dair genel bilgiyi neyin oluşturduğunu göz önünde tutmamız gerekiyor. Birincisi, yasa aracılığıyla insan yaşamının sadece dışarıya karşı dürüstlükle değil, içsel ve ruhsal doğrulukla biçimlendirildiğini kabul edelim. Hiç kimse bunu inkâr edemese bile, çok az kişi buna gerektiği gibi dikkat eder. Bunun nedeni, Yasa Koyucuya bakmamalarıdır. Yasanın doğasında O’nun karakteri de övülmektedir. Şayet bir kral ferman çıkararak fuhşu, adam öldürmeyi ya da hırsızlığı yasaklarsa, sadece zihninde fuhuş yapma, adam öldürme ya da çalma arzusu besleyen ama bu eylemlere kalkışmayan birinin hiçbir ceza almayacağını kabul ediyorum. Yani ölümlü yasa koyucunun yargı alanı sadece dışsal siyasal düzeni kapsadığı için, suçların fiilen işlenmesinin dışında, emirler çiğnenmez. Ama gözünden hiçbir şeyin kaçmadığı ve dış görünüşle yüreğin paklığı kadar çok fazla ilgilenmeyen Tanrı, fuhşu, adam öldürmeyi ve hırsızlığı yasaklarken, şehveti, öfkeyi, nefreti, komşunun malına göz dikmeyi, aldatmayı ve benzerlerini de yasaklamaktadır. O, ruhsal bir yasa koyucu olduğu için, candan bedenden daha az söz etmemektedir. Ama canın işlediği cinayet öfkeyi ve kini; hırsızlık kötü şekilde göz dikmeyi ve açgözlülüğü; fuhuş şehveti içermektedir.

Ne var ki, insanların yaptıkları yasaların da rastgele değil, amaçlarla ve isteklerle ilgili olduğunu söylenecektir[1]. Kabul ediyorum ama bunlar açıkça ortaya koyulan isteklerdir. Bunlar, her suçun hangi niyetle işlendiğini belirler; ama gizli düşünceleri ortaya çıkarmaz. İnsanların yaptıkları yasalar, insanın yanlışlık yapmasını önlemekle yetinir. Tam tersine, göksel yasa canlarımız için verildiğinden, insanlar adilce uyabilsinler diye başlangıçta kısıtlanmalıdırlar. Yine de sıradan halk, yasayı küçümsediğini iyice sakladığında bile, gözlerini, ayaklarını, ellerini ve bedenlerinin bütün üyelerini yasaya bir şekilde uymak için hizaya getirir. Bu arada yüreklerini her türlü itaatten uzak tutarlar ve Tanrı’nın gözünde yaptıkları şeyi insanlardan erdemli biçimde saklarlarsa temize çıktıklarını düşünürler. “Öldürmeyeceksin; zina yapmayacaksın; çalmayacaksın” dendiğini duyarlar. Adam öldürmek için kılıçlarının kınından çıkarmazlar; bedenleri fahişelerinkiyle birleşmez; başkalarının mallarına el koymazlar. Buraya kadar iyi. Ne var ki, adam öldürmeyi içtenlikle solurlar, şehvetle yanarlar, başkalarının mallarına kıskançlık dolu gözlerle bakarlar ve göz dikerek bunları silip süpürürler. Artık yasanın ana fikrinden yoksundurlar. Soruyorum, Yasa Koyucuyu göz ardı ederek, doğruluğu kendi tercihlerinin yerine koymazlarsa böyle büyük bir akılsızlık nereden gelir? Pavlus, “yasa ruhsaldır” [Rom. 7:14] diye onaylayarak onlara şiddetle karşı çıkmaktadır[2]. Bununla Pavlus, yasanın sadece canın, aklın ve iradenin itaatini değil, bedendeki her kiri arındıran, ruhtan başka bir kokusu olmayan melek paklığı istediğini söylemektedir.


[1] Krş. Plato, Laws IX. 862.

[2] Krş. Melanchthon, Loci communes (1521), dar. Engelland, a.g.e., s. 73; çev. Hill, a.g.e. s. 153

John CALVIN

Bu yazıda geçen konular: