Makaleler

Yolsuzluk ve Dürüstlük

Kurulu düzeni baştanbaşa sarsan kötülüklerin ön sırasında gelenini ‘yolsuzluk’ diye nitelemek pek de yanlış olmaz. Gitgide azıtan, ülkeleri sarsan, toplumları yozlaştıran, yiğitleri yıkan illet soyumuzun öz yapısını kanser benzeri kemirmekte, sağtöre aktöre erdemlerini tepeden tırnağa çürütmekte. Tarihin her döneminde tiksinti oluşturan, değdiği yeri yakan soysuzluk, kafaları bulandıran hızla yayılıyor. Keskin orağıyla niceleri biçiyor ve toplumun sağlığını berbatlaştırıyor. Vergi kaçakçılığıyla devlet bütçelerini çok yüksek gelir kaynaklarından büsbütün yoksun bırakıyor. Evren çapında kadın erkek bir sürü dolap döndürüyor, hükümetlerden şirketlere bireylere spora din kuşaklarına sıçrıyor, her köşede bunalım ardına bunalım oluşturuyor: “Yöneticileri asilerle hırsızların işbirlikçisi. Hepsi rüşveti seviyor; armağan ardına düşmüş.. Öksüzün hakkını vermiyorlar, dul kadının davasını görmüyorlar” (Yeşaya 1:23). Bu genel suçlama gazetelerde güncel bunalıma ilişkin yazılabilir. Ama günümüzden iki bin yedi yüz yıl öncesini anlatıyor Peygamber. Bu arada sayısız insanın suçluluğunu sergiliyor.

Adalet ilkesinin kurucusu Tanrı’nın zamanı çağları aşan etik ve sağlık kuralları her yanda dışlanıyor, yasa ardına yasa sürekli zorlanıyor, normlar çiğneniyor. Kime ne! Tufandan önceki kötülükler zinciri Tanrı’yı derin üzüntüye düşürdü. Yine de her geçen gün insan yüreğinin düşüklüğü artıyor, bu seçkin yaratığı günah mengene-sinde kıvrım kıvrım kıvrandırıyordu (bkz. Yaratılış 6:5,12). Etik yasalarına saygı duyan, mertçe davranışla onları savunan Yeşaya sırasından peygamberler çağlar öncesi yayınladıkları mesajla halen bağırıyor: “Doğruluk yapmayı bilmiyorlar. Saraylarında zorbalık ve soygunculuk yığın yığın” (Amos 3:10). Günümüzde daha da yoğunlaşan düzensizlik aklın ucuna gelemeyen zayıf bireyleri karanlık dehlizlerde yutuyor. Düne kadar düzgün yaşama saygısı olan niceler ayartıya direnemeyerek dalavereyi kitaba uydurabilirim diyor, yelkenleri suya indiriveriyor. Böylece yolsuzluk canavarı pek çok kişiyi yutuveriyor. Yine Amos’a kulak verelim: “Sizler, hakkı acı pelinotuna dönüştürenler, doğruluğu yerden yere vuranlar… Hakkı zehir, doğruluk ürününü pelinotu kılanlar!” (5:17; 6:12).

Hellen mitolojisinde Hydra adıyla tanınan çok başlı vahşi bir yaratıktan söz edilir. Herkese dehşet saçan başlardan biri ezilince ikisi türüyor. Amansız saldırgan en sonunda Herkül’ün gücüne yenik düşüyor, Herkül güçlü kuvvetli eylemlerine bir yenisini ekliyor. Çağımızda yolsuzluk kurdunun zehirli başını kim ezer? Soruyu başka bir soruyla karşılamak gerekir: Bu zehir nereden kaynaklanıyor?

Varlığında yolsuzluk tutarsızlık olmayan kutsal Tanrı’nın öncesiz-sonsuz Sözü soruna bol ışık saçıyor: “…Tanrı insanı dosdoğru yarattı; ama insan önü alınmayan hile hurda yolları aradı” (Vaiz 7:29). “Yürek aşırı günahlıdır, uçtan uca düşüktür” (Yeremya 17:9). İnsan yüreğindeki yaygın düşüklük bangır bangır bağırmakta. Ama bu kargaşanın, her yanı kasıp kavuran düzensizlikler zincirinin çözümü var: “Öyle ki, hepimiz imanda birliğe ve Tanrı Oğlu’nu bilme aşamasına erişelim, yetkin insanlar olalım, Mesih bütünlüğünün olgunluğuna ulaşalım… aldanış tutkularının ardı sıra koştuktan sonra çürüyüşle noktalanan, geçmiş yaşantı zinciriyle bağlı önceki insanı atın üzerinizden. Bunun yerine, kavramınız ruhsal yöntemle yeniliğe kavuşsun” (Efesoslular 4:13,22,23).

Bu somut çağrıda belirtildiği gibi günah mayasıyla yoğrulu önceki insanın kaldırılıp atılması zorunlu.. Bu, bireyin uğraşı ve çabasıyla gerçekleşemiyor. Din uygulamalarıyla, inanç gelenekleriyle harman edilemiyor. Yolsuzluk labirentinde bocalayan nicelerin dini töresi yerinde. Ne etmeli ki bunlar gerekli DUR sinyalini veremiyor, kişi hem yolsuzluğunu hem de dinsel vecibelerini el ele bir arada sürdürüyor! Sorun dinin erişemediği derinlerdedir. İçerdeki zehirli başın ezilmesi gerekir. İnsanı seven Tanrı kötülüğün çöreklendiği iç dünyayı yeniden yaratıp, kutsallığın tahta kurulduğu doğruluk ürünleri büyüten yeni insanı oluşturabilendir.

Ademoğlu içteki çürüklüğü hiç düşünmeden görünüşünü dıştan biçimlendirmeye çalışır. Bitirim manavın içten çürük elmaları elindeki bezle parlatması gibi. Kandırılan müşteri eve gidince işin içyüzünü kavrar. Ne var ki, hiç kimse Tanrı’yı kandıramaz. Şöyle der Kutsal Söz: “RAB insanın gördüğü gibi görmez; çünkü insan yüze bakar, ama RAB yüreğe..” (I.Samuel 16:7). Bu gerçeği çok iyi bilen Davut peygamber çirkin bir yolsuzlukta yakalanınca içi burkuldu ve içtenlikle Tanrı’ya yakardı: “Bende pak yürek yarat ya Tanrı! Varlığımda doğruluk oluştur” (Mezmur 51:10). Eski insanı hep dürten çürüklükler zinciri neye tanıklık eder? Yatıştırılamayan tamah, mal-para hırsı, madde tapıcılığı, karanlık işleri yalan dolanla cilalama, hakkı adaleti çiğneme, doğruyla yanlışı salata etme, vb.

Tanrı insanlığa Mesih’in getireceği Altın Çağı vaat ediyor. İnanlısının umutla gü-venle gözlediği parlaklık ileride.. Yolsuzluğu yok etmeyi amaçlayan insan yasala-rıyla değil, Mesih’in her haksızlığı ezen ve bastıran egemen gücüyle gerçekleşecek adalet-doğruluk çağı.. Bunu özleyen  sorunu sürüncemede bırakmadan O’na iman eder, her tür yolsuzluğa rest çeker, “Ya Rab İsa, tez gel!” duasıyla O’nu bekler.

DÜRÜSTLÜK

“Kötü insan el altından rüşvet kabul eder; Böylelikle adaletin işlerliğini köstekler” diyor sultan-peygamber (Süleyman’ın Özdeyişleri 17:23). Bu ortamda hem o, hem de onun toplumu kargaşalıkta bocalar, çıkmaza sapmış yolda yön arar. Peygamber şaşmayan gerçeği yeniden vurgular: “Kasırga gelip geçince kötü kişi yok olur; Öte yandan doğru kişi sonsuzu kapsayan temeldir… Doğrunun düşünceleri hakka dayanır… RAB kötülerden ıraktır; Öte yandan doğruların duasını yanıtlar” (Sü-leyman’ın Özdeyişleri 10:25; 12:5a; 15:29). Yolsuzlukta ağınanın duası işitilmez.

Zakkay Yahudi inancına bağlı bir gümrük memuruydu; boyu kısaydı. Bu arada Roma güçleriyle işbirliği yapmaktayken her yandan para sızdırıyor, gününü gün ediyordu. Herkes onun ne mal olduğunu biliyordu. Zakkay’ın kendisine özgü mazeretleri vardı elbette. Yolsuzluk ağına yakalanan nicelerin yaptığı gibi: “Şu kurduğum yeni evi hele bir bitireyim! Ne edeyim? Maaşım yetmiyor; geçinemiyorum! Herkesin işini ilerletmek, topluma fena bir katkı değil! Eğriyi ben mi düzelteyim?” Bu sıradan daha bir sürü özür geçer akçadır; nicelere konfor yastığı.. Ama kuşkumuz olmasın; vicdan rahatsızlığı Zakkay’ı kurt gibi kemiriyor, içinde ağındığı yolsuzluktan bir çıkış olanağı aratıyordu ona.

Bu adam İsa Mesih’e ilişkin çok güzel sözler duymuştu; ama O’nu hiç görmemişti. Kendisiyle bir karşılaşabilse ne iyi olurdu! Pek çok kişiyi acıyan, kurtaran Mesih herhalde ona da yardım edebilir, yaşamını düzene sokabilirdi. Zakkay derininde bu tür özlemlerle boğuşuyordu.. Önemli bir ticaret merkezi olan Yeriha kentindendi o. Günlerden bir gün İsa burayı ziyaret etti; çevre halkı O’nun geçeceği caddenin iki yanında birikti. Zakkay’ın da bundan bilgisi oldu. Topluluğun arasında İsa’yı görebilmek olanaksızdı; kısa boylu adamın içine çok akıllı bir çözüm yolu doğdu. Hemen öne seğirtti, yol üstünde bir incir ağacına tırmandı. Ne güzel! En uygun yeri bulmuştu. Tüm ilgisi İsa’ya bir göz atmaktı. Olabilir ki, salt O’nu görebilmek çalkantılı yaşamına melhem sürebilirdi. İsa yavaş yavaş ilerlerken halk çevresine üşüşüyor, O’ndan yardım diliyordu. İşte İsa incir ağacının tam önünde durdu. O anda ne Zakkay’ın ne de halkın hiç beklemediği bir gelişim oldu. İsa gözlerini çevresindeki topluluktan ayırıp incir ağacına doğrulttu ve Zakkay’a adıyla konuştu. “Tuhaf şey! Nereden tanıyor beni!” diye düğümlendi kaldı bu zeki insan. İsa, “Zakkay, çabuk aşağıya in, çünkü bugün evinde konuk olacağım” dedi.

Zakkay neredeyse sevincinden hoplayacaktı. Dikkatli davranarak yere indi, kendisini çağıran İsa’ya coşkuyla yaklaştı. İsa topluluktan ayrıldı, Zakkay’la birlikte onun evine doğru yürümeye koyuldu. Nasıl bir gündü bu! Battı balık yan gider dünyasında sürüklenen Zakkay’a gerçekten gün doğdu. Sınırsız sevinçle o değerli konuğu ağırlamaktayken değişmiş yaşamın gönenciyle çalkalanmaktaydı.

Kurtarıcı’nın günahlıyı değiştirme gücünü kavrayamayan, her an başkalarını suçlamaya can atan halk mırıldandı: “Nasıl oluyor da, O kusursuz kişi böylesi günahlı bir adamın davetini kabul ederek onun evinde ağırlanmaya tenezzül ediyor?” Bireyin kendi yolsuzluğunu başkasında görerek kolayından ötekini kötülemesi olağan huydur. Ne var ki, bu çarpıcı olayda Rab İsa günahlılara sağlamaya geldiği tanrısal kayrayı gösteriyordu. Birçok bakımdan suçu bol Zakkay canının kurtarıcısı önünde günahlarını ikrar etti, arıtıldı, yolsuzlukları içinden gitti, yepyeni yaşamın yolcusu oldu. Zakkay’ın derininde Kutsal Ruh aracılığıyla bütünlenen göksel eylem hemen etkisini gösterdi. Mesih’in sağladığı eşsiz kurtuluşu öylesi içtenlikle değerlendirdi ki, Kutsal Ruh onun içinde çok önemli bir çözüm kararı oluşturdu. O kurnaz ve gururlu insan herkesin önünde ikrara koyuldu, haksızlıklarını düzene sokma doğrultusunda erdemli adımı açık açık bildirdi: “Ya Rab, işte varlığımın yarısını yoksullara veriyorum. Birinden haksızlıkla bir şey kaptımsa da dört katını geri veriyorum.” Yolsuzluk düzensizliğinde topallayan herkese doğrultulan önemli etkili çağrıdır Mesih’in çağrısı.

Ne mutlu bir ziyaretti bu, ne parlak bir gündü o! Değiştirilen yaşamın belirgin kanı-tıydı Zakkay’ın kararı. Adamın karısı da derin sevinçle İsa’yı ağırlıyor, duygusallı-ğını belli ediyordu. Kocasının ne çeşit haksızlıklar işlediğini biliyor, onunla birlikte o da yeni yaşamın getirdiği gönençle çalkalanıyordu. Kadın da eşiyle birlikte gerçek anlamda günahtan dönüyor, yeniden doğuşun güvenliğine geliyordu. Kurtarıcı Mesih bu kutlu dönüşü kesin ve belirgin güvenlik bildirisiyle mühürledi: “Bugün bu eve kurtuluş geldi. Çünkü o da İbrahim’in bir oğludur” (Luka 19:1-9).

Öyledir; yolsuzluk çıkmazında sağa sola koşuşan günahlı insan elde ettiği bütün yararlara karşın mutsuzdur, suçunun ağırlığı altında ezilmektedir. Bu kaldırılmaz yükü giderebilmeye Herkül’den daha güçlü birine gereksinim vardır: Kurtarıcı Mesih’in bağışlamalığına sığınmak, O’nun sunduğu kan kurbanıyla arıtılmak, O’nun adına iman edip yeniden doğmak. Tanrı ancak bu yolla eski insanı atıp varlı-ğı yeni insanla donatır, onu bilinmedik gerçeklerin doruğuna getirir. Tanrısal sağla-yış sana da uzatılıyor. Suç ağırlığı altında çekilemeyen baskıdan tek yolla çıkılır: Kurtarıcı İsa Mesih’in bağışlamalığına sığınmak, O’nun sunduğu kan kurbanıyla arıtılmak, yeniden doğmak, Tanrı’nın eski insanı atıp canı yenilemesine kavuşmak.

Yazan: Thomas COSMADES

Bu yazıda geçen konular:

Yorum Ekle

Yorum yazmak için tıklayın