İncil (Yeni Antlaşma) Kutsal Kitap Teoloji & Doktrin

Kutsal Kitap: Zamana, Baskıya ve Tenkitlere Karşı

Her ne kadar ilk başlarda dayanıksız malzemelere yazılmak zorunda kalınıp, baskı tekniklerinin gelişmesine kadar yüzyıllar boyunca kopyalanıp durulduysa da, Kutsal Kitap ne üslubundan ve doğruluğundan herhangi bir şey kaybetmiş, ne de tükenme ile karşı karşıya kalmıştır. Diğer eski yazılarla kıyaslandığı zaman, Kutsal Kitap’ı destekleyen el yazması kanıtlarının toplamı, herhangi on edebi klâsiği destekleyenlerin toplamından çok daha fazladır.

John Warwick Montgomery araştırmaları sonucu şu sözleri ifade etmiştir: “Bir araya getirilerek, Yeni Antlaşma’yı oluşturan kitaplar konusunda şüphe duymak demek; bütün klâsik antik kitapların geçerliliğinin bir karmaşa içerisine girmesi demektir, çünkü geçmiş zaman yazılarından Yeni Antlaşma kadar birçok kaynakça ile kanıtlanabilinen başka hiçbir kitap mevcut değildir.” Aynı şekilde Princeton’da profesörlük yapan ve dünyanın en önde gelen Kutsal Kitap uzmanlarından biri olan Bruce Metzger, diğer eski yazılarla tezat olarak, “Yeni Antlaşma’yı metine bağlı olarak eleştirmeye kalkan birisi, onun kaynaklarının zenginliği karşısında mahcup duruma düşer”, ifadesinde bulunmuştur.

Bernard Ramm, Kutsal Kitap’ın el yazmalarının sayısı ve doğruluğu hakkında şunu belirtmiştir: “Yahudiler, onu hiçbir el yazmasını korumadıkları bir şekilde korumuşlardır. Massora’ları ile (parva, magnave finalis) her harf, her hece, her kelime ve her paragrafın hesabını tutmuşlardır. Kültürleri içerisinde tek görevleri, bu yazıları tam anlamıyla mükemmel bir şekilde korumak ve aslına uygun bir şekilde çoğaltmak olan yazıcılar, avukatlar ve masoretler (İbranice tercümanlara ve çoğaltıcılara verilen isim) mevcuttu. Eflâtun ya da Aristo’nun, Cicero ya da Seneca’nın harflerini, hecelerini ve kelimelerini sayan olmuş mudur?” .

John Lea, Greatest Book in the World (Dünyadaki En Yüce Kitap) adlı eserinde, Kutsal Kitap ile Shakespear’in yazılarını karşılaştırmaktadır:
North American Review isimli dergideki bir yazar, Kutsal Kitap ile Shakespear’in yazıları arasında ilgi çekici karşılaştırmalar yaptığı bir yazısında; bütün kopyaların elle yapılmasına mecbur kalınılması ile matbaa basımının orijinal metne bağlılığı korumak için daha çok yöntemler barındırması durumuna rağmen, diğer yazılara oranla, Kutsal Kitap’ın el yazmalarına çok daha büyük bir özen gösterilmiş olması gerektiğini göstermiştir. Şu sözlerle iddiasını dile getirmektedir: “İki yüz sekiz seneden daha az bir süredir var olan Shakespear’in yazılarının; on beş yüzyıl boyunca el yazmaları ile var olmuş, on sekiz yüzyıldan daha fazla mazisi olan Yeni Antlaşma ile kıyaslandığı zaman, kesinliğinin olmaması ve bozulmuş gözükmesi bana çok garip gelmektedir. Bir düzine ya da yirmi kadar ayet hariç, Yeni Antlaşma’nın diğer ayetlerinin hepsinin, yazılarda anlatılanların doğruluğuna karşı şüpheci bir yaklaşımla değil, yazıların tarihsel geçerliliğini ve tercümelerinin aslına uygunluğunu kriter alan uzmanlar tarafından şu ana kadar onaylandığını söyleyebiliriz. Ancak, Shakespear’in otuz yedi yazısından her birinde, büyük çoğunluğunun içinde yer aldıkları bölümün anlamını etkileyecek kadar önemli olduğu, yüz adet kadar tartışmalı bölüm mevcuttur.”

Baskıya Karşı
Kutsal Kitap, düşmanları tarafından uğradığı tüm gaddar saldırılara dayanmıştır. Birçok kişi tarafından yakılmaya, yasaklanmaya ve “Roma imparatorluğu tarihinden, günümüzdeki Komünist iktidara sahip olan ülkelere kadar, yasal yollarla ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.”

M.S. 303 yılında, Roma İmparatoru Diocletian, Hristiyanların ibadetini yasaklayan ve Kutsal Kitap’ın yok edilmesini emreden bir ferman yayınlamıştır: “İmparatorluğun beyanatını anlatan mektup, her tarafta teşhir ediliyor; bütün kiliselerin yerle bir edilmesi ve Kutsal Kitap’ın kopyalarının yakılarak yok edilmesi emrediliyor; Hristiyanlığa olan bağlılıklarında ısrar eden kişilerden, yüksek mevkilerde olanların sivil haklarını

kaybedeceklerini ve ev halkının özgürlüklerinden doğan sosyal haklarından mahrum edilecekleri bildiriliyordu.”

Diocletian’ın fermanından yirmi beş sene sonra, Roma İmparatoru Konstantin, bedeli hükümet giderlerinden karşılanmak üzere, elli adet Kutsal Kitap’ın hazırlanmasını emreden bir ferman yayınlamıştır. Bu ironik tarihi olay, dördüncü yüzyıl kilise tarihçisi Eusebiyus tarafından kaydedilmiştir.

Yüzyıllar sonra, 1778 yılında vefat eden, meşhur Fransız Tanrı tanımaz Voltaire, kendi zamanından bir asır sonra Hristiyanlığın dünya üzerinden kalkacağı ve tarihe karışacağı kehanetinde bulunmuştur. Peki ne olmuştur? Voltaire tarihe karışmıştır, ancak bu arada gittiği her yere bereketini de götüren Kutsal Kitap’ın tüm dünya çağındaki sirkülasyonu artan bir şekilde çoğalmıştır. Örneğin, Zanzibar’daki İngiliz katedrali, eski köle pazarının kalıntıları üzerine kurulmuştur ve komünyon masası eskiden kırbaçlama kazığının olduğu nokta üzerine yerleştirilmiştir! Dünya etrafında bunun gibi birçok örnek mevcuttur. Birisinin doğru bir şekilde ifade ettiği gibi, “Kutsal Kitap’ın sirkülasyonunu durdurmaya çalışmak; alev alev yanmakta olan güneşi, kızgın yörüngesinden omzumuzu dayayarak çıkartmaya çalışmaya benzer.”

Voltaire’in, kendi zamanından bir asır sonra Hristiyanlığın dünya üzerinden kalkacağı ve tarihe karışacağı kehaneti hakkında, Geisler ve Nix: “Ölümünden sadece elli sene sonra, Voltaire’nin evi ve baskı makineleri, Cenova Kutsal Kitap Derneği tarafından, sayısız Kutsal Kitap’ın üretimi için kullanılmıştır.” Son durumu bizlere bildirmektedirler.

Kutsal Kitap’ın düşmanları gelip geçmekte, ancak Kutsal Kitap yerinde durmaktadır. İsa şu sözleri söylerken çok haklıydı: “Gök ve yer ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır..” (Markos 13:31)

Tenkitlere Karşı
H.L. Hastings, kâfirlerin ve şüphecilerin tüm saldırılarına rağmen, Kutsal Kitap’ın eşsiz dayanma şeklini güçlü bir şekilde gözler önüne sermiştir:

Kâfirler, on sekiz yüzyıldan beri bu kitabı çürütmek ve yıkmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar ve o bugün hâlâ kaya gibi sağlam durmaktadır. Sirkülasyonu çoğalmakta ve bugün geçmişte hiç olmadığı kadar sevilmekte, yaşatılmakta ve okunmaktadır. Kâfirler tüm hücumlarına rağmen, bir raptiye çekici ile Mısır Piramitlerine saldıran bir kişinin yarattığı etkiden daha fazlasını yaratamamaktadırlar. Egemenliği altındaki Hristiyanların katledilmesini teklif eden Fransız hükümdarına, eski bir savaşçı olan yaşlı devlet adamı şöyle konuşmuştur: “Efendim, Tanrı’nın Kilisesi, bir çok çekici yıpratmış olan bir örstür.” Kâfirlerin çekiçleri asırlardır bu kitabı gagalamaktadır, bu çekiçler yıpranmış ama örs hâlâ dayanmaktadır. Eğer bu kitap, Tanrı’nın Kitabı olmasaydı, çok uzun zaman önce insan ırkı bu kitabı yok ederdi. İmparatorlar ve papalar, krallar ve rahipler, prensler ve hükümdarlar hepsi kendi şanslarını denemişlerdir; onlar sıralarını savmışlar, ancak Kutsal Kitap hâlâ yaşamaktadır.

Bernard Ramm bu konuya şöyle katkıda bulunmaktadır:
Binlerce kez, Kutsal Kitap’ın ölüm çanı çalınmış, cenaze merasimi hazırlanmış, mezar taşına ismi kazımış ve defin edilmiştir, ancak bir şekilde ölü beden asla yatırıldığı yerde kalmamıştır. Başka hiçbir kitap bu kadar çok baltalanmamış, bıçaklanmamış, ince elenip sık dokunmamış, gözden geçirilmemiş ve kötülenmemiştir. Felsefe, psikoloji ya da din kitaplarından veya modern ya da klâsik zamanların belles lettres’lerinden (güzel eserlerden) hangi kitap, her bölümüne, her satırına ve her inancına kadar; Kutsal Kitap’ın maruz kaldığı bu nefret ve şüphecilikle dolu tam bir titizlikle irdelenmiş, en bilge kişiler tarafından hazırlanmış bir toplu saldırının hedefi olmuştur?

Kutsal Kitap hâlâ milyonlarca kişi tarafından sevilmekte, okunmakta ve çalışılmaktadır. Kutsal Kitap âlimleri, bir zamanlar “ileri tenkitçiliğin emin sonuçlarını” kabul ediyorlardı. Ancak, ileri tenkitçiliğin sonuçları, artık eskiden inandığımız kadar emin değillerdir. Örneğin, “metinlere dayalı hipotezi” gözden geçirelim: Yaratılış’ta, Tanrı için değişik isimlerin kullanılmış olması hariç, bu hipotezin gelişmesinin sebeplerinden bir tanesi de, Pentateuch’un (Kutsal Kitap’ın ilk beş kitabı) Musa tarafından yazılamayacağı inancıydı. “İleri tenkitçiliğin emin sonuçlarının” kendi içinde ispat ettiği gibi, Musa zamanında yazı yazma daha keşfedilmemişti, eğer keşfedildiyse bile çok ender olarak kullanılıyordu. Bundan dolayı da, yazarının daha ileri bir tarihe ait olduğu kararına varıldı. Bu tenkitçiler bu konuda uzun süre kafa patlattıktan sonra; J, E, P ve D isimlerini verdikleri dört yazarın Pentateuch’u bir araya getirdiğine dair bir teori ürettiler. Bu tenkitçiler, tenkitçiliğin büyük yapıtlarını açık ve kesin bir şekilde ortaya koymuşlar; bir ayetin içeriğini, üç farklı yazara atfetmeye kadar ileri gitmişleridir! (Metinlere dayalı hipotez konusunun derin bir analizi için bu kitabın 2. bölümüne bakınız.)

Bir süre sonra, bazı arkeologlar “kara yazıtları” keşfetmişlerdir. Bu yazıtların üzerine, Hammurabi’nin kanunlarının detaylı açıklamaları ve bazı karakterler kazınmıştı. Peki, bu yazıtlar Musa’dan sonra mı yapılmıştı? Hayır! Musa’dan önceki çağlardan kalmaktaydı. Bu kadar da değil; bu yazıtların yazılım tarihi, Musa’nın zamanından tam üç yüz yıl öncesine dayanmaktaydı. Şaşırtıcı olan şey; tenkitçilerin, Musa zamanında alfabenin keşfedilmediğine dair iddialarına rağmen, Hammurabi Kanunlarının, Musa’dan en az üç yüz yıl önce yazılmış olmasıdır.

Ne kadar tarihsel bir ironi! Metinlere dayalı hipotez, bugün hâlâ öğretilmektedir, ancak orijinal temelinin (“ileri tenkitçiliğin emin sonuçları”nın) yanlışlığı ortaya çıkarılmıştır. “İleri tenkitçiliğin emin sonuçları”; Eski Antlaşma dışında, Hititlerin varlıklarına dair bir kayıt mevcut olmadığı için, İbrahim zamanında onların var olmadıkları konusunda da bir karara varmıştır. Hititliler bir efsane olmalıydılar, ancak gene yanıldılar. Günümüzde, arkeolojik araştırmalar sonucunda ortaya çıkan deliller, Hitit tarihinin 1200 senesini gözler önüne sermektedir.

Western Conservative Baptist Seminary’nin eski başkanı Earl Radmacher, Sinsinati- Hebrew Union College’ın bir önceki Jewish Theological Seminary’nin (Yahudi İlâhiyat Semineri) eski başkanı ve dünyanın en büyük üç arkeologundan birisi olan Nelson Glueck’den yaptığı bir alıntıda şunu anlatmaktadır: “Dallas’ta, Tempel Emmanuel’de iken, Glueck’i dinledim, suratı kıpkırmızı olmuş bir şekilde: ‘İnsanlar, beni, Kutsal Kitap’ın esinini aynen, kelimesi kelimesine öğretmekle suçladılar. Şunun anlaşılmasını istiyorum, ben asla böyle bir şey öğretmedim. Benim söylediğim tek şey, bütün arkeolojik araştırmalarım boyunca, bulduğum eski çağlardan kalma hiçbir obje, Tanrı’nın Sözü’ndeki herhangi bir ifade ile hiçbir çelişki yaratmamaktadır.'” diye konuşmuştur.

Tam kırk beş lisan ve lehçede akıcı bir konuşmaya sahip olan Robert Dick Wilson, hayatı boyunca Eski Antlaşma üzerine yaptığı çalışma sonucunda şu noktaya gelmiştir: “Kutsal Kitap üzerindeki kırk beş yıllık çalışma hayatım boyunca, Eski Antlaşma’nın İsrail halkı tarihinin, doğru bir tarihi anlatımı olduğu konusunda sağlam bir inanca sahip olmuşumdur.”

Kutsal Kitap, bütün eleştirilere karşı ayakta kalabilme konusunda eşsizdir. Bütün edebiyat eserlerini göz önüne alırsak, bu özelliği konusunda benzeri olmadığını görürüz. Gerçeği arayan bir insan, kesinlikle bu vasıflara sahip bir kitabı göz önüne alacaktır.

Josh McDowell

Bu yazıda geçen konular: